Peygamberler Tarihi
1 sayfadaki 2 sayfası
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
Peygamberler Tarihi
İlk insan ve ilk peygamber
ÂDEM ALEYHİSSELÂM
Yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber,bütün insanların babası Allahü teâlânın emri ile melekler çeşitli memleketlerden topraklar getirdiler Çeşitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp insan şekline koydular Bu şekilde Mekke ile Tâif arasında kırk yıl yatıp "salsâl" oldu yâni pişmiş gibi kurudu Önce Muhammed aleyhisselâmın nûru alnına kondu Sonra Muharremin onuncu Cumâ günü rûh verildi Her şeyin ismi ve faydası kendisine bildirildi Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi Allahü teâlânın emri ile bütün melekler Âdem aleyhisselâma karşı secde ettiler Uzun zaman meleklerin hocalığını yapmış olan İblis, kibirlenip bu emre karşı geldi ve Âdem aleyhisselâma karşı secde etmedi "O çamurdan yaratıldı, ben ise ateşten yaratıldım Ondan üstünüm" iddiâsında bulundu İblis (şeytan) kendini üstün görüp, kibirlenerek Allahü teâlânın emrine uymayınca gadab-ı ilâhiyyeye uğradı ve Cennet'ten kovuldu Âdem aleyhisselâm kırk yaşındayken Firdevs adındaki Cennet'e götürüldü Cennet'te bulunduğu sırada veya daha önce Mekke dışında uyurken sol kaburga kemiğinden hazret-i Havvâ yaratıldı Allahü teâlâ onları birbirine nikâh etti Cennet'te yerleşmelerini ve Cennet'in meyvelerinden dilediklerini yemelerini bildirdi Fakat, Cennet'te bulunan bir ağaç için, "Bu ağaca yaklaşmayın, bu ağaçtan yemeyin" buyurduÂdem aleyhisselâm ve Havvâ vâlidemiz, Cennet'te bin yıl kadar yaşayıp, İblisin yalan yeminine inanarak yasak edilen ağacın meyvesinden unutarak önce hazret-i Havvâ, sonra Âdem aleyhisselâm yedikleri için Cennet'ten çıkarıldılar Âdem aleyhisselâm Hindistan'da Seylan (Serendib) Adasına, Havvâ ise Cidde'ye indirildi Birbirlerinden ikiyüz sene müddetle ayrı kalan Âdem aleyhisselâm ve hazret-i Havvâ bu müddet içinde ağlayıp yalvardıktan sonra tövbe ve duâları kabûl oldu Hacca gelmeleri emrolundu
Arafât Ovasında hazret-i Havvâ ile buluştu Kâbe'yi inşâ etti Her sene hac yaptı Arafât Meydanında veya başka meydanda kıyâmete kadar gelecek çocukları belinden zerreler hâlinde çıkarıldı "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye soruldu Hepsi; "Belâ=Evet!" dediler Sonra hepsi zerreler hâline gelip beline girdiler Buna "Ahd-ü-Misâk" ve "Kâlû Belâ" denildi Âdem aleyhisselâm ve hazret-i Havvâ daha sonra şam'a geldiler Burada yirmi defâ ikiz evlâdı oldu Bir defâ da yalnız Şît aleyhisselâm oldu Neslinden kırkbin kişiyi gördü Oğullarına ve torunlarına peygamber olarak gönderildi Cebrâil aleyhisselâm kendisine oniki defâ geldi Kendisine on suhuf (forma) kitap verildi Bu kitapta; îmân edilecek hususlar, çeşitli diller ve lügatler, her gün bir vakit namaz kılmak, gusül boy abdesti almak, oruç tutmak, leş, kan, domuz eti yememek, tıb, ilaçlar, hesab, geometri gibi şeyler bildirildi Ayrıca fizik, kimya,tıb,eczâcılık, matematik bigileri öğretildi İbrânî, Süryânî ve Arab dillerinde kerpiç üstüne çok yazı yazıldı
İlk insanlar,bazı târihçilerin zannettiği gibi ilimsiz,fensiz,görgüsüz,çıplak ve vahşî kimseler değildiBugün Asya,Afrika çöllerinde ve Amerika ormanlarında tunç devrindekilere benziyen vahşîler yaşadığı gibi,ilk insanlarda da bilgisiz basit yaşayanlar vardıBundan dolayı ne bugünkü,ne de ilk insanların hepsi için vahşîdir denilemezHazret-i Âdem ve ona inananlar şehirlerde yaşarlardıOkuma-yazma bilirlerdiDemircilik,dokumacılık,çiftçilik,ekmek yapmak gibi san'atları vardıAltın üzerine para dahi basılmış,mâden ocakları işletilip,çeşitli aletler yapılmıştı
Âdem aleyhisselâmın hiç sakalı yoktuİlk sakalı çıkan şit aleyhisselâmdırHazret-i Âdem çok güzeldiSiyah saçlı ve buğday tenliydiOnbir gün hasta yatıp,bir Cumâ günü vefât ettiÂdem aleyhisselâm vefât edince,Cebraîl aleyhisselâm bir gömlek giydirdi,şit aleyhisselâma yıkamayı öğrettiYıkayıp kefenledilerHadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Âdem aleyhisselâm vefât edince,melekler üç defâ su ile yıkadılarOnu defnettiler" Sonra çocuklarına dönerek; "Ey âdemoğulları! Ölülerinize böyle yapınız dediler" şit aleyhisselâm imâm olup cenâze namazını kıldırdıÂdem aleyhisselâmın kabri; Kudüs'te,Minâ'da,Mescid-i Hîf'te veyâ Arafât'tadırHayatını bildiren rivâyetler birbirinden farklıdır
Hazret-i Âdem,Allah'a ilk hamd ve ilk tövbe edendirSeçilmişlerin ilki,yeryüzünde Allahü teâlânın ilk halîfesidirBirçok mûcizeleri vardırBunlardan birkaçı şöyledir:
Yırtıcı,vahşi hayvanlarla konuşurdu
Susuz dağ ve taşlara elini vurunca,pınarlar fışkırır,temiz sular akardı
Eline aldığı ufak taşlar,yüksek sesle Allahü teâlâyı zikrederdi
Âdem aleyhisselâmın yaratılması,Cennet'te kalması,Cennet'ten çıkarılarak yeryüzüne indirilmesi,Kur'ân-ı kerîmde çeşitli âyet-i kerîmelerde bildirilmiştir
ÂDEM ALEYHİSSELÂM
Yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber,bütün insanların babası Allahü teâlânın emri ile melekler çeşitli memleketlerden topraklar getirdiler Çeşitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp insan şekline koydular Bu şekilde Mekke ile Tâif arasında kırk yıl yatıp "salsâl" oldu yâni pişmiş gibi kurudu Önce Muhammed aleyhisselâmın nûru alnına kondu Sonra Muharremin onuncu Cumâ günü rûh verildi Her şeyin ismi ve faydası kendisine bildirildi Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi Allahü teâlânın emri ile bütün melekler Âdem aleyhisselâma karşı secde ettiler Uzun zaman meleklerin hocalığını yapmış olan İblis, kibirlenip bu emre karşı geldi ve Âdem aleyhisselâma karşı secde etmedi "O çamurdan yaratıldı, ben ise ateşten yaratıldım Ondan üstünüm" iddiâsında bulundu İblis (şeytan) kendini üstün görüp, kibirlenerek Allahü teâlânın emrine uymayınca gadab-ı ilâhiyyeye uğradı ve Cennet'ten kovuldu Âdem aleyhisselâm kırk yaşındayken Firdevs adındaki Cennet'e götürüldü Cennet'te bulunduğu sırada veya daha önce Mekke dışında uyurken sol kaburga kemiğinden hazret-i Havvâ yaratıldı Allahü teâlâ onları birbirine nikâh etti Cennet'te yerleşmelerini ve Cennet'in meyvelerinden dilediklerini yemelerini bildirdi Fakat, Cennet'te bulunan bir ağaç için, "Bu ağaca yaklaşmayın, bu ağaçtan yemeyin" buyurduÂdem aleyhisselâm ve Havvâ vâlidemiz, Cennet'te bin yıl kadar yaşayıp, İblisin yalan yeminine inanarak yasak edilen ağacın meyvesinden unutarak önce hazret-i Havvâ, sonra Âdem aleyhisselâm yedikleri için Cennet'ten çıkarıldılar Âdem aleyhisselâm Hindistan'da Seylan (Serendib) Adasına, Havvâ ise Cidde'ye indirildi Birbirlerinden ikiyüz sene müddetle ayrı kalan Âdem aleyhisselâm ve hazret-i Havvâ bu müddet içinde ağlayıp yalvardıktan sonra tövbe ve duâları kabûl oldu Hacca gelmeleri emrolundu
Arafât Ovasında hazret-i Havvâ ile buluştu Kâbe'yi inşâ etti Her sene hac yaptı Arafât Meydanında veya başka meydanda kıyâmete kadar gelecek çocukları belinden zerreler hâlinde çıkarıldı "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye soruldu Hepsi; "Belâ=Evet!" dediler Sonra hepsi zerreler hâline gelip beline girdiler Buna "Ahd-ü-Misâk" ve "Kâlû Belâ" denildi Âdem aleyhisselâm ve hazret-i Havvâ daha sonra şam'a geldiler Burada yirmi defâ ikiz evlâdı oldu Bir defâ da yalnız Şît aleyhisselâm oldu Neslinden kırkbin kişiyi gördü Oğullarına ve torunlarına peygamber olarak gönderildi Cebrâil aleyhisselâm kendisine oniki defâ geldi Kendisine on suhuf (forma) kitap verildi Bu kitapta; îmân edilecek hususlar, çeşitli diller ve lügatler, her gün bir vakit namaz kılmak, gusül boy abdesti almak, oruç tutmak, leş, kan, domuz eti yememek, tıb, ilaçlar, hesab, geometri gibi şeyler bildirildi Ayrıca fizik, kimya,tıb,eczâcılık, matematik bigileri öğretildi İbrânî, Süryânî ve Arab dillerinde kerpiç üstüne çok yazı yazıldı
İlk insanlar,bazı târihçilerin zannettiği gibi ilimsiz,fensiz,görgüsüz,çıplak ve vahşî kimseler değildiBugün Asya,Afrika çöllerinde ve Amerika ormanlarında tunç devrindekilere benziyen vahşîler yaşadığı gibi,ilk insanlarda da bilgisiz basit yaşayanlar vardıBundan dolayı ne bugünkü,ne de ilk insanların hepsi için vahşîdir denilemezHazret-i Âdem ve ona inananlar şehirlerde yaşarlardıOkuma-yazma bilirlerdiDemircilik,dokumacılık,çiftçilik,ekmek yapmak gibi san'atları vardıAltın üzerine para dahi basılmış,mâden ocakları işletilip,çeşitli aletler yapılmıştı
Âdem aleyhisselâmın hiç sakalı yoktuİlk sakalı çıkan şit aleyhisselâmdırHazret-i Âdem çok güzeldiSiyah saçlı ve buğday tenliydiOnbir gün hasta yatıp,bir Cumâ günü vefât ettiÂdem aleyhisselâm vefât edince,Cebraîl aleyhisselâm bir gömlek giydirdi,şit aleyhisselâma yıkamayı öğrettiYıkayıp kefenledilerHadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Âdem aleyhisselâm vefât edince,melekler üç defâ su ile yıkadılarOnu defnettiler" Sonra çocuklarına dönerek; "Ey âdemoğulları! Ölülerinize böyle yapınız dediler" şit aleyhisselâm imâm olup cenâze namazını kıldırdıÂdem aleyhisselâmın kabri; Kudüs'te,Minâ'da,Mescid-i Hîf'te veyâ Arafât'tadırHayatını bildiren rivâyetler birbirinden farklıdır
Hazret-i Âdem,Allah'a ilk hamd ve ilk tövbe edendirSeçilmişlerin ilki,yeryüzünde Allahü teâlânın ilk halîfesidirBirçok mûcizeleri vardırBunlardan birkaçı şöyledir:
Yırtıcı,vahşi hayvanlarla konuşurdu
Susuz dağ ve taşlara elini vurunca,pınarlar fışkırır,temiz sular akardı
Eline aldığı ufak taşlar,yüksek sesle Allahü teâlâyı zikrederdi
Âdem aleyhisselâmın yaratılması,Cennet'te kalması,Cennet'ten çıkarılarak yeryüzüne indirilmesi,Kur'ân-ı kerîmde çeşitli âyet-i kerîmelerde bildirilmiştir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Âdem aleyhisselâmın oğludur
ŞİT (ŞİS) ALEYHİSSELÂM
Adem aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamber Âdem aleyhisselâmın oğludur Âdem aleyhisselâmın oğullarından Hâbil ile Kâbil çıkan anlaşmazlık neticesinde Kâbil, Hâbil'i öldürünce, Allahü teâlâ hazret-i Âdem'e, Hâbil'e karşılık ihsân olarak, yeni bir oğul verdi Âdem aleyhisselâmın bütün çocukları ikiz olarak doğduğu hâlde, Şit aleyhisselâm tek doğdu Şit adı verilen yeni oğlun ismi İbrânice olup, Arapça karşılığı ''Allah'ın hibesi'' mânâsınadır İsmine ''Şis''de denilmiştir Âdem aleyhisselâmın oğullarından Kâbil, Hâbil'i şehit ettikten sonra doğmuş olan Şit aleyhisselâm, son peygamber Muhammed aleyhisselâmın nûrunu alnında taşıyordu Bu sebeple Âdem aleyhisselâm onu pek fazla seviyordu Bütün evlâdı üzerine onu reis yaptığı gibi, vefât edeceği sırada da bütün yeryüzünün halifeliğine onu tâyin etti Bu hususta vâsiyette bulundu Ayrıca ilâhi sırları bildirip, bütün ilimleri öğretti Peygamber efendimizin nûruyla ilgili olarak oğlu Şit aleyhisselâma şöyle vasiyet etti: ''Oğlum Alnında parlayan bu nûr, son peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûrudur Bunûru mümin, temiz ve afif hanımlara teslim et ve oğluna da şöyle vasiyet et'' Şit, bu vasiyet üzerine sâliha bir kızla evlendi Sonra evlâtlarına daböyle vâsiyet ettiler Onlar da bu vasiyete uyup öylece devâm ettiler Âdem aleyhisselâmın vefâtından sonra, Allahü teâlâ, Şit aleyhisselâma peygamberlik verdi Elli sayfa (forma) küçük kitap indirdi Bu kitaplarda hikmet ilmi, matematik, sanâyi bilgileri, kimyâ ilmi ve daha birçok şeyler bildirilmiştir Şit aleyhisselâm zamânında insanlar çoğalıp, her tarafa yayıldılar Onlara Allahü teâlânın emirlerini bildirip imân etmeye çağırdı
Şit aleyhisselâmın dininin esasları, Âdem aleyhisselâmın bildirdiği dinin esaslarına uygundu Şit aleyhisselâm ekseriyâ Şam'da ikâmet edip, insanlara, Allahü teâlâya imân etmeyi ve emirlerine uymayı bildirerek tebliğ vazifesini yaptı Bin şehir kurup, hudutlarını tespit etti Şit aleyhisselâmın çocukları ve torunları imâr ettikleri şehirlerde yaşayıp, Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle meşgul oldular Gâyet huzurlu bir hayat sürdüler Aralarında düşmanlık buğz ve haset yoktu Kötülüklerden, haramlardan ve isyândan uzak dururlardı Şit aleyhisselâm, Şam'dan Yemen tarafına gidip, azgın ve sapık bir hâlde yaşayan Kâbil'in oğullarını Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti Fakat bu kavim, Şit aleyhisselâmın dâvetini kabul etmeyip, sapıklıklarında ısrâr ettiler Şit aleyhisselâm, onlarla savaş yaptı Bu savaşta kılıç kullandı İlk kılıç kullanan odur Yemendeki bu azgın kavmin bir kısmını kılıçtan geçirdi, bir kısmını da esir aldı Babası, Âdem aleyhisselâmla veya kardeşleriyle Kâbe'yi balçık çamuru kullanarak taştan yaptı Son peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûru Şit aleyhisselâmdan onun oğlu Enûş'a geçti Şit aleyhisselâm, oğlu Enûş'a, babası Âdem aleyhisselâmın, Muhammed aleyhisselâmın nûruyla ilgili olarak kendisine yaptığı vasiyeti yaptı ve Enûş'u yeryüzüne halife tâyin ederek vefât etti Ömrünün dokuz yüz on iki veya dokuz yüz elli yâhut da dokuz yüz sene olduğu rivâyet edilmiştir Peygamberliğininse, iki yüz seksen iki veya iki yüz on iki yâhut da iki yüz kırk iki sene olduğu rivâyet edilmiştir Şit aleyhisselâmdan sonra, çoğalarak yeryüzüne dağılan insanlar, zamanla doğru yoldan uzaklaşıp, çok azgınlık gösterdiler Allahü teâlâ onlara İdris aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi Şit aleyhisselâm Âdem aleyhisselâmın öteki evlâtlarının hepsinden güzel ve faziletliydi Sûret ve sirette yâni hâl ve yaşayışta tıpkı babasına benzediği için Âdem aleyhisselâm onu diğer evlâtlarından çok severdi
ŞİT (ŞİS) ALEYHİSSELÂM
Adem aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamber Âdem aleyhisselâmın oğludur Âdem aleyhisselâmın oğullarından Hâbil ile Kâbil çıkan anlaşmazlık neticesinde Kâbil, Hâbil'i öldürünce, Allahü teâlâ hazret-i Âdem'e, Hâbil'e karşılık ihsân olarak, yeni bir oğul verdi Âdem aleyhisselâmın bütün çocukları ikiz olarak doğduğu hâlde, Şit aleyhisselâm tek doğdu Şit adı verilen yeni oğlun ismi İbrânice olup, Arapça karşılığı ''Allah'ın hibesi'' mânâsınadır İsmine ''Şis''de denilmiştir Âdem aleyhisselâmın oğullarından Kâbil, Hâbil'i şehit ettikten sonra doğmuş olan Şit aleyhisselâm, son peygamber Muhammed aleyhisselâmın nûrunu alnında taşıyordu Bu sebeple Âdem aleyhisselâm onu pek fazla seviyordu Bütün evlâdı üzerine onu reis yaptığı gibi, vefât edeceği sırada da bütün yeryüzünün halifeliğine onu tâyin etti Bu hususta vâsiyette bulundu Ayrıca ilâhi sırları bildirip, bütün ilimleri öğretti Peygamber efendimizin nûruyla ilgili olarak oğlu Şit aleyhisselâma şöyle vasiyet etti: ''Oğlum Alnında parlayan bu nûr, son peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûrudur Bunûru mümin, temiz ve afif hanımlara teslim et ve oğluna da şöyle vasiyet et'' Şit, bu vasiyet üzerine sâliha bir kızla evlendi Sonra evlâtlarına daböyle vâsiyet ettiler Onlar da bu vasiyete uyup öylece devâm ettiler Âdem aleyhisselâmın vefâtından sonra, Allahü teâlâ, Şit aleyhisselâma peygamberlik verdi Elli sayfa (forma) küçük kitap indirdi Bu kitaplarda hikmet ilmi, matematik, sanâyi bilgileri, kimyâ ilmi ve daha birçok şeyler bildirilmiştir Şit aleyhisselâm zamânında insanlar çoğalıp, her tarafa yayıldılar Onlara Allahü teâlânın emirlerini bildirip imân etmeye çağırdı
Şit aleyhisselâmın dininin esasları, Âdem aleyhisselâmın bildirdiği dinin esaslarına uygundu Şit aleyhisselâm ekseriyâ Şam'da ikâmet edip, insanlara, Allahü teâlâya imân etmeyi ve emirlerine uymayı bildirerek tebliğ vazifesini yaptı Bin şehir kurup, hudutlarını tespit etti Şit aleyhisselâmın çocukları ve torunları imâr ettikleri şehirlerde yaşayıp, Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle meşgul oldular Gâyet huzurlu bir hayat sürdüler Aralarında düşmanlık buğz ve haset yoktu Kötülüklerden, haramlardan ve isyândan uzak dururlardı Şit aleyhisselâm, Şam'dan Yemen tarafına gidip, azgın ve sapık bir hâlde yaşayan Kâbil'in oğullarını Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti Fakat bu kavim, Şit aleyhisselâmın dâvetini kabul etmeyip, sapıklıklarında ısrâr ettiler Şit aleyhisselâm, onlarla savaş yaptı Bu savaşta kılıç kullandı İlk kılıç kullanan odur Yemendeki bu azgın kavmin bir kısmını kılıçtan geçirdi, bir kısmını da esir aldı Babası, Âdem aleyhisselâmla veya kardeşleriyle Kâbe'yi balçık çamuru kullanarak taştan yaptı Son peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûru Şit aleyhisselâmdan onun oğlu Enûş'a geçti Şit aleyhisselâm, oğlu Enûş'a, babası Âdem aleyhisselâmın, Muhammed aleyhisselâmın nûruyla ilgili olarak kendisine yaptığı vasiyeti yaptı ve Enûş'u yeryüzüne halife tâyin ederek vefât etti Ömrünün dokuz yüz on iki veya dokuz yüz elli yâhut da dokuz yüz sene olduğu rivâyet edilmiştir Peygamberliğininse, iki yüz seksen iki veya iki yüz on iki yâhut da iki yüz kırk iki sene olduğu rivâyet edilmiştir Şit aleyhisselâmdan sonra, çoğalarak yeryüzüne dağılan insanlar, zamanla doğru yoldan uzaklaşıp, çok azgınlık gösterdiler Allahü teâlâ onlara İdris aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi Şit aleyhisselâm Âdem aleyhisselâmın öteki evlâtlarının hepsinden güzel ve faziletliydi Sûret ve sirette yâni hâl ve yaşayışta tıpkı babasına benzediği için Âdem aleyhisselâm onu diğer evlâtlarından çok severdi
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
İDRİS ALEYHİSSELÂM
Kur'ân-ı kerim'de ismi geçen peygamberlerden Şit aleyhisselâmın torunlarındandır Asıl ismi Ahnûh veya Hanûh'tur Kur'ân-ı kerim'de İdris diye bidirildi Kendisine peygamberlik, hikmet ve sultanlık verildiği için ''Müselles bin-Ni'me'' (kendisine üç nimet verilen) de denilmiştir Babasının adı Yerd, annesinin adı Berre veya Eşvet'tir Bâbil'de veya Mısır'da Münif denilen yerde doğduğu rivâyet edilmiştir Kendisine otuz suhuf (forma) kitap verildi Diri olarak göğe kaldırıldı Âdem aleyhisselâmdan ve Şit aleyhisselâmdan sonra insanlar madden ve mânen bozuldular İdris aleyhisselâm, içinde yaşamış olduğu, Kâbil'in evlâdından bir topluluğa peygamber olarak gönderildi Her türlü isyân, kötülük ve günâhın işlendiği bu topluluğa Allahü teâlânın kulluk etmeleri gerektiğini sabırla anlattı Allahü teâlâ ona otuz sayfa (forma) kitap gönderdi Cebrâil aleyhisselâm dört defâ gelerek Allahü teâlânın emir ve yasaklarını tebliğ ettiİdris aleyhisselâm, kavmine kendisinden sonra gelecek peygamberleri, Muhammed aleyhisselâmın vasıflarını bildirdi Kendisinden sonra gelecek olan Nûh tûfânını ve Âhir zaman peygamberi muhammed aleyhisselâmı bütün tafsilâtıyla anlattı Peygamber olduğunu ispat eden birçok mûcizeler gösterdi Fakat kendisine kavminden pek az kimse itâat etti, pek çoğu ise karşı geldi Bunun üzerine İdris aleyhisselâm yaşamış olduğu Bâbil diyârından Mısır'a hicret etti Kendisine imân edenlerle birlikte burada yerleşti Allahü teâlâ ona yetmiş iki lisanla konuşmayı nasip etti Her kavmi kendi lisanıyla hak dine dâvet etti Harp âletleri yapıp, kâfirlerle cihâd etti İnsanlara şehir kurmak sanatını ve idârecilik ilmini öğretti Yüz şehir kurdu Bunların en küçüğü Diyarbakır yakınında bulunan Rehâ şehridir Her millet deöğrendikleri bu kâidelere göre kendi bölgelerinde pekçok şehirler kurdu İnsanlara muhtelif ilimleri de öğretti Pekçok kimseye hikmet ve riyâziye (matematik) dersleri verdi Fen ilimleri, tıp ve yıldızlarla alâkalı ince ve derin meselelerden bahsetti Allahü teâlâ ona göklerin terkiplerini, neden meydana geldiklerini, yıldızlarla alâkalı derin bilgileri, senelerin sayısını ve hesâp ilmini öğretti İdris aleyhisselâm kavmine kalem ile yazı yazmasını, iğne ile dikiş dikmesini öğretti Öğrettiği ilimler, Allahü teâlânın bildirmesi ile oldu Yoksa insanoğlunun aklı va zekâsı, sâdece araştırma yoluyla bu bilgilere ulaşamazdı Eski yunanlılar ve daha sonra gelen filozoflar, fizik, kimyâ ve tıb bilgilerini İdris aleyhisselâmın kitâbından aldılar
İdris aleyhisselâm, uzun seneler insanları hak dine dâvet etti Yeryüzünün meskûn yerlerini dört bölgeye ayırıp herbirine bir vekil tâyin etti Bir müddet sonra Aşûre gününde göğe (semâya) kaldırıldı Dünyâda yaşadığı ömrünün sonuna doğru ölüm meleği Azrâil aleyhisselâm, İdris aleyhisselâmı ziyârete geldi İdris aleyhisselâm, Azrâil'e: ''Bir anlık benim rûhumu al'' dedi Bunun üzerine Allahü teâlâ, Azrâil aleyhisselâma; ''Onun rûhunu al!'' diye vahyetti Azrâil aleyhisselâm rûhunu aldı Allahü teâlâ, İdris aleyhisselâmın rûhunu tekrar iâde etti İdris aleyhisselâm, Azrâil aleyhisselâma; ''Beni semâlara götür Cennet'i ve Cehennem'i göreyim'' dedi Allahü teâlâ, Azrâil'e onu semâya götürmesini vahyetti İdris aleyhisselâma Cehennem gösterildi Cennet'e götürüldü Cennet'e girince, çıkmak istemedi Kendisine; ''Niçin çıkmıyorsun?'' diye sorulunca; ''Allahü teâlâ, ''Her nefis ölümü tadacaktır'' buyurdu Ben ise ölümü tattım Yine Allahü teâlâ, ''Herkes Cehennem'e uğrayacaktır'' buyurdu Ben oraya uğradım Allahü teâlâ, ''Onlar oradan (Cennet'ten) çıkmayacaklardır'' buyurdu İşte ben bunun için Cennet'ten çıkmak istemem dedi Bunun üzerine Allahü teâlâ, Azrâil'e vahyedip, İdris aleyhisselâmın Cennet'te kalmasını bildirdiİdris aleyhisselâm böylece Cennet'te kaldı Bu husus Kur'ân-ı kerim'de Meryem sûresi 57 âyet-i kerimesinde meâlen; ''Biz onu yüksek bir mekâna kaldırdık'' buyrulmak suretiyle bildirilmiştir Tefsir âlimleri âyet-i kerimede bildirilen ''yüce mekân'' dan murâdın, peygamberlik ve Allahü teâlâya yakınlık mertebesi veya Cennet veya altıncı, yâhut dördüncü kat semâ olduğunu bildirmişlerdir Nitekim Buhâri ve Müslim'de bildirilen hadis-i şerifte, peygamberimiz aleyhisselâm Mirâca çıktığı zaman, hazret-i İdris'i dördüncü kat semâda gördüğünü bildirmiştir İdris aleyhisselâm diri olarak göğe çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadılar Hatırlamak için resmini yaptılar Daha sonra gelenler bu resmi tanrı sandılar, çeşitli heykeller yapıp tapıldı Böylece putperestlik meydana çıktı İdris aleyhisselâm, ağaçların yapraklarının sayısını bilirdi Duâ ederken (Bi adedil-evrâk) ''Ağaçların yaprakları kadar'' diyerek tesbih okurdu Yıldızlara âit ilmi bilirdi Kavmini imâna dâvet ettiği zaman, yıldızların heyeti, durumu ve diğer husûsi hâllerini açıklamasını istediler İdris aleyhisselâm bunu geniş olarak haber verdi Yıldızların durumunu anlattı Bunun için ''nücûm ilmi'' hazret-i İdris'ten kalmıştır, dennir Melekler grup grup onun ziyâretine gelip görünürlerdi Her birinin ismini, vazifesini, tesbihibi bilirdi Havada uçup giderlerken onları görürdü Gökyüzündeki bulutlara dağılmalarını emrettiği zaman dağılırlar ve dile gelip onunla konuşurlardı Bunlar Allah'ın İdris aleyhisselâma verdiği mûcizelerdir
İdris aleyhisselâmın hikmetli sözlerinden bâzıları şunlardır:
''Akıllı kimsenin rütbesi yükseldikçe, tevâzûsu (alçak gönüllülüğü) artar''
''Câhil, mertebesi yüksek olsa da, basiret ehlini hakir ve aşağı görür''
''Dostlar arasındaki hakiki sevgi, içinde bir menfeat temin etme ve kendisinden bir zararı def etme düşüncesi olmayan sevgidir''
''İnsanda bulunan en faziletli cevher, akıldır Sâhibini pişman ettirmeyen en kıymetli şey sâlih ameldir''
''İyi hasletlerin en üstünü, kızgınlık hâlinde doğruluk, sıkıntı hâlinde cömertlik cezâ vermeye gücü yettiği hâlde affetmektir''
Kur'ân-ı kerim'in Meryem, Enbiyâ sûrelerinde İdris aleyhisselâmla ilgili haberler verilmiştir
Kur'ân-ı kerim'de ismi geçen peygamberlerden Şit aleyhisselâmın torunlarındandır Asıl ismi Ahnûh veya Hanûh'tur Kur'ân-ı kerim'de İdris diye bidirildi Kendisine peygamberlik, hikmet ve sultanlık verildiği için ''Müselles bin-Ni'me'' (kendisine üç nimet verilen) de denilmiştir Babasının adı Yerd, annesinin adı Berre veya Eşvet'tir Bâbil'de veya Mısır'da Münif denilen yerde doğduğu rivâyet edilmiştir Kendisine otuz suhuf (forma) kitap verildi Diri olarak göğe kaldırıldı Âdem aleyhisselâmdan ve Şit aleyhisselâmdan sonra insanlar madden ve mânen bozuldular İdris aleyhisselâm, içinde yaşamış olduğu, Kâbil'in evlâdından bir topluluğa peygamber olarak gönderildi Her türlü isyân, kötülük ve günâhın işlendiği bu topluluğa Allahü teâlânın kulluk etmeleri gerektiğini sabırla anlattı Allahü teâlâ ona otuz sayfa (forma) kitap gönderdi Cebrâil aleyhisselâm dört defâ gelerek Allahü teâlânın emir ve yasaklarını tebliğ ettiİdris aleyhisselâm, kavmine kendisinden sonra gelecek peygamberleri, Muhammed aleyhisselâmın vasıflarını bildirdi Kendisinden sonra gelecek olan Nûh tûfânını ve Âhir zaman peygamberi muhammed aleyhisselâmı bütün tafsilâtıyla anlattı Peygamber olduğunu ispat eden birçok mûcizeler gösterdi Fakat kendisine kavminden pek az kimse itâat etti, pek çoğu ise karşı geldi Bunun üzerine İdris aleyhisselâm yaşamış olduğu Bâbil diyârından Mısır'a hicret etti Kendisine imân edenlerle birlikte burada yerleşti Allahü teâlâ ona yetmiş iki lisanla konuşmayı nasip etti Her kavmi kendi lisanıyla hak dine dâvet etti Harp âletleri yapıp, kâfirlerle cihâd etti İnsanlara şehir kurmak sanatını ve idârecilik ilmini öğretti Yüz şehir kurdu Bunların en küçüğü Diyarbakır yakınında bulunan Rehâ şehridir Her millet deöğrendikleri bu kâidelere göre kendi bölgelerinde pekçok şehirler kurdu İnsanlara muhtelif ilimleri de öğretti Pekçok kimseye hikmet ve riyâziye (matematik) dersleri verdi Fen ilimleri, tıp ve yıldızlarla alâkalı ince ve derin meselelerden bahsetti Allahü teâlâ ona göklerin terkiplerini, neden meydana geldiklerini, yıldızlarla alâkalı derin bilgileri, senelerin sayısını ve hesâp ilmini öğretti İdris aleyhisselâm kavmine kalem ile yazı yazmasını, iğne ile dikiş dikmesini öğretti Öğrettiği ilimler, Allahü teâlânın bildirmesi ile oldu Yoksa insanoğlunun aklı va zekâsı, sâdece araştırma yoluyla bu bilgilere ulaşamazdı Eski yunanlılar ve daha sonra gelen filozoflar, fizik, kimyâ ve tıb bilgilerini İdris aleyhisselâmın kitâbından aldılar
İdris aleyhisselâm, uzun seneler insanları hak dine dâvet etti Yeryüzünün meskûn yerlerini dört bölgeye ayırıp herbirine bir vekil tâyin etti Bir müddet sonra Aşûre gününde göğe (semâya) kaldırıldı Dünyâda yaşadığı ömrünün sonuna doğru ölüm meleği Azrâil aleyhisselâm, İdris aleyhisselâmı ziyârete geldi İdris aleyhisselâm, Azrâil'e: ''Bir anlık benim rûhumu al'' dedi Bunun üzerine Allahü teâlâ, Azrâil aleyhisselâma; ''Onun rûhunu al!'' diye vahyetti Azrâil aleyhisselâm rûhunu aldı Allahü teâlâ, İdris aleyhisselâmın rûhunu tekrar iâde etti İdris aleyhisselâm, Azrâil aleyhisselâma; ''Beni semâlara götür Cennet'i ve Cehennem'i göreyim'' dedi Allahü teâlâ, Azrâil'e onu semâya götürmesini vahyetti İdris aleyhisselâma Cehennem gösterildi Cennet'e götürüldü Cennet'e girince, çıkmak istemedi Kendisine; ''Niçin çıkmıyorsun?'' diye sorulunca; ''Allahü teâlâ, ''Her nefis ölümü tadacaktır'' buyurdu Ben ise ölümü tattım Yine Allahü teâlâ, ''Herkes Cehennem'e uğrayacaktır'' buyurdu Ben oraya uğradım Allahü teâlâ, ''Onlar oradan (Cennet'ten) çıkmayacaklardır'' buyurdu İşte ben bunun için Cennet'ten çıkmak istemem dedi Bunun üzerine Allahü teâlâ, Azrâil'e vahyedip, İdris aleyhisselâmın Cennet'te kalmasını bildirdiİdris aleyhisselâm böylece Cennet'te kaldı Bu husus Kur'ân-ı kerim'de Meryem sûresi 57 âyet-i kerimesinde meâlen; ''Biz onu yüksek bir mekâna kaldırdık'' buyrulmak suretiyle bildirilmiştir Tefsir âlimleri âyet-i kerimede bildirilen ''yüce mekân'' dan murâdın, peygamberlik ve Allahü teâlâya yakınlık mertebesi veya Cennet veya altıncı, yâhut dördüncü kat semâ olduğunu bildirmişlerdir Nitekim Buhâri ve Müslim'de bildirilen hadis-i şerifte, peygamberimiz aleyhisselâm Mirâca çıktığı zaman, hazret-i İdris'i dördüncü kat semâda gördüğünü bildirmiştir İdris aleyhisselâm diri olarak göğe çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadılar Hatırlamak için resmini yaptılar Daha sonra gelenler bu resmi tanrı sandılar, çeşitli heykeller yapıp tapıldı Böylece putperestlik meydana çıktı İdris aleyhisselâm, ağaçların yapraklarının sayısını bilirdi Duâ ederken (Bi adedil-evrâk) ''Ağaçların yaprakları kadar'' diyerek tesbih okurdu Yıldızlara âit ilmi bilirdi Kavmini imâna dâvet ettiği zaman, yıldızların heyeti, durumu ve diğer husûsi hâllerini açıklamasını istediler İdris aleyhisselâm bunu geniş olarak haber verdi Yıldızların durumunu anlattı Bunun için ''nücûm ilmi'' hazret-i İdris'ten kalmıştır, dennir Melekler grup grup onun ziyâretine gelip görünürlerdi Her birinin ismini, vazifesini, tesbihibi bilirdi Havada uçup giderlerken onları görürdü Gökyüzündeki bulutlara dağılmalarını emrettiği zaman dağılırlar ve dile gelip onunla konuşurlardı Bunlar Allah'ın İdris aleyhisselâma verdiği mûcizelerdir
İdris aleyhisselâmın hikmetli sözlerinden bâzıları şunlardır:
''Akıllı kimsenin rütbesi yükseldikçe, tevâzûsu (alçak gönüllülüğü) artar''
''Câhil, mertebesi yüksek olsa da, basiret ehlini hakir ve aşağı görür''
''Dostlar arasındaki hakiki sevgi, içinde bir menfeat temin etme ve kendisinden bir zararı def etme düşüncesi olmayan sevgidir''
''İnsanda bulunan en faziletli cevher, akıldır Sâhibini pişman ettirmeyen en kıymetli şey sâlih ameldir''
''İyi hasletlerin en üstünü, kızgınlık hâlinde doğruluk, sıkıntı hâlinde cömertlik cezâ vermeye gücü yettiği hâlde affetmektir''
Kur'ân-ı kerim'in Meryem, Enbiyâ sûrelerinde İdris aleyhisselâmla ilgili haberler verilmiştir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Tûfan'ı ile meşhurdur
NUH ALEYHİSSELÂM
İdris aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamberlerden Allah korkusundan dâima ağladığı için adına, çok ağlayan, inleyen mânâsına gelen ''Nuh'' denilmiştirİdris aleyhisselâm insanlara peygamber olarak gönderilip onlara doğruyu gösterdikten sonra diri olarak göke kaldırıldı Onun göke kaldırılmasından sonra insanlar doğru yoldan ayrıldılar Onu çok sevenler ayrılık acısına dayanamadılar Resmini yapıp seyrettiler Daha sonra gelenler, bu resimleri tanrı sandılar ve çeşitli heykeller yaputperestpıp, tapmaya başladılar Böylece insanlar arasında lik meydana çıktı İnsanlar putlara tapmaya başladıktan sonra, gün geçtikçe aralarında, zulüm, zorbalık, fitne, ahlâksızlık gibi kötülükler artıp yayıldı Hazret-i Nuh, böyle bir cemiyet içinde çocukluğundan beri doğru yolda bulunan, Allahü teâlâya ibâdet eden sâlih bir kul idi Sulama işleriyle, çiftçilikle, hayvan yetiştirmekle, marangozluk ve ev inşasında çalışıyordu Doğru yoldan ayrılmış olan insanların kötülüklerinden de tamâmen uzak duruyordu Elli yaşında iken, Allahü teâlâ, onu insanlara peygamber olarak gönderdi Kendi zamânında yaşayan bütün insanlara peygamber olarak gönderilen Nuh aleyhisselâm,ömrünü sonuna kadar insanları Allahü teâlâya iman etmeye, o'nun emirlerine uymaya, dâvet edeceğine söz (misak) verdi Ona yeni bir din ve kitap verilmeyip, kendinden önceki peygamberlerin dinlerindeki hükümleri dokuz yüz elli sene insanlara bildirdi, onları hidâyete çağırdı Peygamber olarak gönderildiği insanlar Kur'ân-ı kerimde; puta tapan, günahkar, kötü ve kalpleri kararmış bir millet olarak vasfedilmektedir Kur'ân-ı kerimde meâlen; ''Muhakkak ki biz, Nuh'u (aleyhisselâm) kavmine resûl olarak gönderdik'' (A'râf sûresi:59) buyrulmaktadır
Nuh aleyhisselâm kavmine kendilerine peygamber olarak gönderildiğini, putlara tapmaktan, haksızlıktan ve zulümden vazgeçip, Allahü teâlâya iman edip, o'nun emirlerine uymalarını bildirdi Fakat zulüm ve zorbalığa alışmış ve başkalarını tahakküm altına almak isteyen insanlar inanmadılar ve ona düşman oldular Nuh aleyhisselâm onlara nasihat ederek: ''Ben size doğru yolu göstermek,zulmü kaldırıp, adâleti yaymak için Allah tarafından gönderildim Herkesin putlara tapmaktan vazgeçip bir olan Allah'a ibâdet etmesini, kulluk yapmasını bildiriyordum'' dediKavmiyse bu davete inanmayarak emirlerine uymamakla ve sapıklıklarıda ısrar ediyordu Çok az kimse imân etmişti Fakat Nuh aleyhisselâm tebliğ vazifesini yapıp, kavmini yılmadan, yorulmadan devamlı sûrette Allah'a imân ve kulluk etmeye çağırıp, isyan ederlerse azâba yakalanacaklarını bildiriyordu Kavmi ise bu dâvete uymadıkları gibi, Nuh aleyhisselâmı kendilerine doğruyu, hakkı anlatırken dinlememek için elbiseleriyle başlarını kapatıyorlardı Bir tarafdan da ona inananlara zulüm ve işkence yapıyorlardı Hazret-i Nuh'un dâveti, günden güne uzaktan yakından duyuluyor, her yerde ondan bahsediliyordu O'na imân etmeyenlerse bundan endişe duyuyor ve düşmanlıklarını safha safha artırıyorlardı Nuh aleyhisselâm gittikçe azan kavmine ''Ben size zor ve güç bir teklif yapmıyorum Puta tapmaktan vazgeçip Allahü teâlâya ibâdet ediniz Sizlerin herbir grubu başka bir gruptan korkuyor zulüm görüyorsunuz ve zulmediyorsunuz Allah'tan korkunuz zulmedenlerden ve mazlumlardan olmayınız'' diyordu Yılar sürüp gidiyor, Nuh aleyhisselâm ise tebliğ vazifesini devamlı olarak yapıyordu Çok az kimse imân etmişti Diğer insanlarsa iş sâhibi zorbalar, kötü işlerle uğraşan kimseler veya düşkünlük içinde hayat süren zelil, esir ve muhtaç kimselerdi Her geçen gün daha bedbahtlaşan bu insanlar, bir türlü fitne, fesat ve sapıklıktan el çekmiyorlardı Nuh aleyhisselâm böylesine düşmüş olan insanlara acıyor, şefkat ve sabırla onları kurtarmaya çalışıyordu Onlar ise bunu idrak edemeyip karşı çıkıyorlar, hazret-i Nuh'u taşa tutuyorlar, onu şehirden kovuyorlar, evini harap ediyorlar, sapıklıkla itham ediyorlardı Bir türlü kötülüklerini anlayıp, azgınlıktan vazgeçmiyorlardı İsyanları sebebiyle Allahü teâlâ onlara gadap etti Senelerce yağmur yağdırmadı Malları, hayvanları helak oldu Bağları bahçeleri kuruyup, servetleri kayboldu, nesilleri kesildi Son derece muhtaç ve fakir hâle düştüler Onların bu hâli karşısında Nuh aleyhisselâm; ''Ey kavmim başınıza gelen bunca belâlar günahlarınız sebebiyledir Putlara tapıp, Allah'a ibâdet etmekten kaçındığınız için Allahü teâlâ size gadap etti Bu sebeple yağmurlar kesildi Büyük sıkıntılara düştünüz Ama Rabbinizden günahlarınızın bağışlanmasını isteyin, sizi affedip üzerinize rahmet yağmuru göndersin Size mallar ve evlatlar ihsan ederek şmdat etsin Nihâyet bir gün ölüp kabre gireceksiniz Rabbiniz sizi bir müddet kabirde beklettikten sonra diriltecek ve amellerinizin cezâsını ve mükâfâtını verecek'' diyerek daha birçok husûsu iyice anlatıp onlara ehemmiyetle nasihat etti İsyandan vaz geçmezlerse daha ağır azaplara düşeceklerini bildirdi
Nuh aleyhisselâm ve bildirdiklerine inanmayıp putlara tapmakla israr eden azgın millet; ''Ey Nuh gerçekten bizimle çok mücâdele ettin, bunda da çok ısrarla davrandın Bu işe başladığın gündenberi bizi devamlı olarak azapla korkutup durdun Artık sözünde doğru isen şu azâbı getir de görelim Artık ne olacaksa olsun'' diyerek onun nasihatlarını ve dâvetlerini hiç kabul etmedikleri, Kur'ân-ı kerim'de Hûd sûresinde (ayet 32) bildirilmektedir Nûh aleyhisselâm kavminin bu tutumu karşısında aslâ yılmadan, tebliğ vazifesini devâm ettiği hâlde, onların bir türlü imâna gelmeyeceklerini iyice anladı Bunun üzerine meâlen şöyle duâ ettiği Kur'ân-ı kerim'de bildirilmektedir: ''Nuh (aleyhisselâm) dedi ki: ''Ey Rabbim! yeryüzünde, hareket eden hiçbir kâfir bırakma! Eğer sen onları bırakırsan, kullarını dalâlete, sapıklığa sürüklerler Hem bundan sonra onların çoluk çocuğu olmaz Olsa bile çocukları fâcir ve küfürde pek ileri kimseler olurlar Ey Rabbim! beni, anamı, babamı, mümin olarak evime girenleri, erkek, kadın bütün müminleri mağfiret eyle, bağışla, zâlimlerin (kâfirlerin) ise ancak helâk ve hüsrânlarını arttır'' (Nuh sûresi:26-28) ve ''(Nuh aleyhisselâm duâ edip) dedi ki: Yâ Rabbi! Gerçekten kavmim beni tekzip etti Beni yalanladı Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver Beni ve berâberimdeki müminleri kurtar'' (Şuarâ sûresi:117-118) Nuh aleyhisselâmın bu duâsı üzerine, Kur'ân-ı kerimde Allahü teâlânın ona meâlen şöyle vahy ettiği bildirilmektedir: ''Nuh'a vahy olundu ki; kavminden daha önce imân etmiş olanların dışında hiç kimse imân etmeyecek O hâlde sen, kavmin seni yalanladıkları için ve sana ezâ verdikleri için mahzûn olma, kederlenme ki; onlardan intikam alma vakti gelmiştir Nezâretimiz altında ve vahy ettiğimiz, bildirdiğimiz şekilde bir gemi yap! Zâlimler (kâfirler) hakkında bana duâ etme Zirâ onlar (suda) boğulacaklardır'' (Hûd sûresi:36-37) Nuh aleyhisselâm kendisine gönderilen vahiy üzer,ne hemen bir gemi yapmaya başladı Geminin yapılmasında Cebrâil aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri üzerine yardımcı oluyor ve nasıl yapılacağını târif ediyordu Nuh aleyhisselâm ve imân eden müminler de geminin yapılmasında çalıştılar Geminin inşâsını gören putperestler; ''Şimdi de marangozluğa mı başladın?'' diyerek alay ediyorlardı Hazret-i Nuh ise; ''Benimle alay ediyorsunuz ama, rezil edici azâbın kime geleceğini ve kime sürekli azâbın ineceğini göreceksiniz'' diyordu Nuh aleyhisselâm, yüzyılar boyu insanları Allahü teâlâya imân etmeye çağırdığı hâlde insanların imân etmemeleri sebebiyle helâk olmalarının yaklaştığı sırada son olarak şöyle dedi ''Ey insanlar! Ben size doğru yolu göstermek için Allah tarafından görevlendirildim Bir ömür boyu size nasihat ettim Dinlemediniz, benimle alay ettiniz, sabır ve tahammül gösterdim Bana, inananlara eziyet edip, incittiniz Allahü teâlâ yer yüzünü zulüm ve küfürden temizleyecek Geliniz, dâvetimi kabul ediniz Câhillik etmeyiniz Allahü teâlâya itâat ediniz Ben sizin hayır ve iyiliğinizi istiyorum Siz bilmiyorsunuz ama, Allah'ın azâbı en kısa zamanda büyük bir tufan şeklinde gelecek Bildirdiklerime inanmayan herkes helâk olacaktır Şu yaptığım gemi, imân edenlerin binip kurtuluşa ereceği gemidir Allah'a imân etmeyen âsiler suda boğulacaktır Kurtulmayı isteyen imân etsin ve benimle yolcu olsun Bu benim, herkesin duyması gereken son sözümdür''
Nuh aleyhisselâmın son olarak söylediği bu sözlerine de uymayan insanlar; ''Ey Nuh, uzun yıllardan beri bu sözleri söylüyorsun Şimdi de kuru bir çöl ortasında büyük bir gemi yaptın bizi tufanla korkutuyorsun biz sana da söylediklerine de inanmıyoruz'' dediler Nihâyet bir müddet sonra geminin yapımı tamamlandı Hazret-i Nuh'un yaptığı ve üç katlı olduğı rivâyet edilen bu geminin ateş yanarak kazanı kaynayıp hareket ettiği (Buharlı bir gemi olduğu) Kur'ân-ı kerim'de açıkça bildirilmektedir Hûd sûresi, 40 âyet-i kerimesinde meâlen buyruldu ki: ''Nihâyet helak etme emrimizin azâbımızın vakti geldiği, tennûrun (fırının) taşıp fışkırdığı (yâhut gemi kazanının kaynadığı) zaman biz Nuh'a şöyle emreyledik ki, kendisinden faydanılan hayvanların her cinsinden erkek ve dişi birer çift hayvanı gemiye koy Üzerlerine boğulma emri takdir edilenler hâriç âile halkında bir de imân edenleri gemiye yükle zâten Nuh'a imân edenler pek az idi'' Gemiye binecekler hazır olunca hazret-i Nuh onlara, Allahü teâlânın ismiyle gemiye binmelerini söyledi Bütün müminler, o azgın kâfirlerin gözleri önünde Hazret-i Nûh ile gemiye bindiler Nitekim Kur'ân-ı kerim'de meâlen buyruldu ki: ''Nuh (aleyhisselâm) gemiye bineceklere; ''Allahü teâlânın ismiyle girin ki, geminin yürümesi ve durması Allahü teâlânın irâdesiyledir Benim Rabbim, müminleri mâğfiret edici ve merhametiyle tufân belâsından kurtaracıdır'' dedi'' (Hûd sûresi:41) Yine Kur'ân-ı kerim'de meâlen buyruldu ki: ''Ey Nuh sen ve berâberindekiler gemiye yerleşince; ''Bizi zâlim (kâfir) milletten kurtaran Allah'a hamd olsun Rabbim, beni hareketli bir yere indir sen, indirenlerin en hayırlısısın'' de'' (Mü'minin sûresi28-29) Nuh aleyhisselâm her hayvandan birer çift alıp, imân edenlerle birlikte gemiye yerleştikten sonra, gökten çok şiddetli bir yağmur yağmaya ve yerden de sular fışkırmaya başladı ve her şey suya gark oldu Sular dağları aştı Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında kaldı Nuh aleyhisselâm inanmayan putperest kavim boğularak helak olup gitti Bu tûfan hâdisesi Kur'ân-ı kerim'de kamer sûresi 11 ve 12 âyette bildirilmektedir Tûfan başladığı sırada Nuh aleyhisselâm imân etmeyen oğlu Yâm'a (Kenan), imân edip gemiye binmesini söyledi ise de oğlu; ''Dağa çıkar sudan kurtulurum'' deyip binmedi Bir dalga gelip onu da boğdu Boğulanlar arasında hazret-i Nuhûn hanımı da vardı O da imân etmemişti Tûfan altı ay devam etti Altı ay sonra Allahü teâlânın meâlen; Ey arz! Suyunu yut ve ey gök suyunu tut'' (Hûd sûresi 44) emriyle yağmur kesilip sular çekildi Nuh aleyhisselâmın gemisi Muharrem ayının onunda aşure günü Irak'ta Cûdi Dağı üzerine oturdu Bundan sonra insanlar Nuh aleyhisselâmın üç oğlundan türedi Bu bakımdan Nuh aleyhisselâma ikinci Âdem denildi Nuh aleyhisselâm bin yaşında vefât etti Nuh aleyhisselâmın Sâm adlı oğlundan Arap, Fars ve Rum kavmi, Hâm adlı oğlundan ise Hindistan, Habeş ve Afrika halkı, diğer oğlu Yâfes'ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi Nihâyet insanlar zamanla çoğalıp, Asya'ya, Avrupa'ya, Okyanusya'ya ve Berring (Behreng) Boğazından Amerika'ya geçerek bütün yeryüzüne yayıldılar Nuh aleyhisselâm Kur'ân-ı kerim'de şekür (çok şükreden kul) sıfatıyla anılmış olup, birçok âyet-i kerimede ondan bahsedilmektedir Ayrıca Kur'ân-ı kerim'deki sûrelerden biri de Nuh sûresi olup, bu sûrede Nuh aleyhisselâmdan bahsedilmektedir Ülü'lazm peygamberler arasında Neciyullah (Allahü teâlâya karşı devamlı olarak teveccühte ve münâcaatta bulunup, ilâhi feyzleri alan) denilen Nuh aleyhisselâm hakkında Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerde buyurdu ki: ''Melek-ül mevt (Azrail aleyhisselâm) Nuh'a (aleyhisselâm) geldiğinde dedi ki: ''Ey Nuh ey peygamberlerin en büyüğü (en yaşlısı), ey uzun ömürlü ve ey duâsı kabul olunan! Dünyâyı nasıl gördün?'' Nuh (aleyhisselâm) dedi ki: ''Şüyle bir kimse gibi ki, kendisine iki kapısı olan bir ev yapılmış da birinden girmiş diğerinden çıkmıştır''
Mûcizeleri:
1-Nuh aleyhisselâmın kavminden bir fırka gelip, oturdukları beldedeki büyük taşları toprak yapmasını istemişlerdi Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâmı gönderip, ''Resûlüme söyle, o taşlara eliyle işâret etsin'' buyurdu Nuh aleyhisselâm da buyrulduğu gibi yapıp eliyle işâret edince, o beldede bulunan bütün taşlar birden toprak oldular Bunun üzerine on iki kişi imân etti 2-Uzakta bulunan ve gözle görülemeyecek şeyleri görüp haber verirdi 3-Susuz yerlerden su çıkarırdı 4- İşâretiyle ağaçlar kökünden sökülüp başka tere geçerdi 5- Duâsıyla kuru ağaçlar hemen meyve verirdi 6- Duâsıyla bulutsuz olarak yağmur yağardı 7- Kum, toprak, kil gibi şeyler, onun duâsıyla yiyecek maddeleri hâline gelirdi Gemisi Cûdi Dağının üzerine oturunca, insanlar açlıktan kurtulmak için yiyecek isteklerinde duâ edince bir miktar toprak ve kum yitecek hâline geldi ve bunu yediler 8-İmân ederek gemisine girip tufandan kurtulan insanlar çok az olmasına rağmen, onun duâsıyla çok kısa zamanda çoğalarak arttılar 9-Eliyle yere diktiği bir ağaç fidanı o anda çeşitli renklerde meyve verdi
NUH ALEYHİSSELÂM
İdris aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamberlerden Allah korkusundan dâima ağladığı için adına, çok ağlayan, inleyen mânâsına gelen ''Nuh'' denilmiştirİdris aleyhisselâm insanlara peygamber olarak gönderilip onlara doğruyu gösterdikten sonra diri olarak göke kaldırıldı Onun göke kaldırılmasından sonra insanlar doğru yoldan ayrıldılar Onu çok sevenler ayrılık acısına dayanamadılar Resmini yapıp seyrettiler Daha sonra gelenler, bu resimleri tanrı sandılar ve çeşitli heykeller yaputperestpıp, tapmaya başladılar Böylece insanlar arasında lik meydana çıktı İnsanlar putlara tapmaya başladıktan sonra, gün geçtikçe aralarında, zulüm, zorbalık, fitne, ahlâksızlık gibi kötülükler artıp yayıldı Hazret-i Nuh, böyle bir cemiyet içinde çocukluğundan beri doğru yolda bulunan, Allahü teâlâya ibâdet eden sâlih bir kul idi Sulama işleriyle, çiftçilikle, hayvan yetiştirmekle, marangozluk ve ev inşasında çalışıyordu Doğru yoldan ayrılmış olan insanların kötülüklerinden de tamâmen uzak duruyordu Elli yaşında iken, Allahü teâlâ, onu insanlara peygamber olarak gönderdi Kendi zamânında yaşayan bütün insanlara peygamber olarak gönderilen Nuh aleyhisselâm,ömrünü sonuna kadar insanları Allahü teâlâya iman etmeye, o'nun emirlerine uymaya, dâvet edeceğine söz (misak) verdi Ona yeni bir din ve kitap verilmeyip, kendinden önceki peygamberlerin dinlerindeki hükümleri dokuz yüz elli sene insanlara bildirdi, onları hidâyete çağırdı Peygamber olarak gönderildiği insanlar Kur'ân-ı kerimde; puta tapan, günahkar, kötü ve kalpleri kararmış bir millet olarak vasfedilmektedir Kur'ân-ı kerimde meâlen; ''Muhakkak ki biz, Nuh'u (aleyhisselâm) kavmine resûl olarak gönderdik'' (A'râf sûresi:59) buyrulmaktadır
Nuh aleyhisselâm kavmine kendilerine peygamber olarak gönderildiğini, putlara tapmaktan, haksızlıktan ve zulümden vazgeçip, Allahü teâlâya iman edip, o'nun emirlerine uymalarını bildirdi Fakat zulüm ve zorbalığa alışmış ve başkalarını tahakküm altına almak isteyen insanlar inanmadılar ve ona düşman oldular Nuh aleyhisselâm onlara nasihat ederek: ''Ben size doğru yolu göstermek,zulmü kaldırıp, adâleti yaymak için Allah tarafından gönderildim Herkesin putlara tapmaktan vazgeçip bir olan Allah'a ibâdet etmesini, kulluk yapmasını bildiriyordum'' dediKavmiyse bu davete inanmayarak emirlerine uymamakla ve sapıklıklarıda ısrar ediyordu Çok az kimse imân etmişti Fakat Nuh aleyhisselâm tebliğ vazifesini yapıp, kavmini yılmadan, yorulmadan devamlı sûrette Allah'a imân ve kulluk etmeye çağırıp, isyan ederlerse azâba yakalanacaklarını bildiriyordu Kavmi ise bu dâvete uymadıkları gibi, Nuh aleyhisselâmı kendilerine doğruyu, hakkı anlatırken dinlememek için elbiseleriyle başlarını kapatıyorlardı Bir tarafdan da ona inananlara zulüm ve işkence yapıyorlardı Hazret-i Nuh'un dâveti, günden güne uzaktan yakından duyuluyor, her yerde ondan bahsediliyordu O'na imân etmeyenlerse bundan endişe duyuyor ve düşmanlıklarını safha safha artırıyorlardı Nuh aleyhisselâm gittikçe azan kavmine ''Ben size zor ve güç bir teklif yapmıyorum Puta tapmaktan vazgeçip Allahü teâlâya ibâdet ediniz Sizlerin herbir grubu başka bir gruptan korkuyor zulüm görüyorsunuz ve zulmediyorsunuz Allah'tan korkunuz zulmedenlerden ve mazlumlardan olmayınız'' diyordu Yılar sürüp gidiyor, Nuh aleyhisselâm ise tebliğ vazifesini devamlı olarak yapıyordu Çok az kimse imân etmişti Diğer insanlarsa iş sâhibi zorbalar, kötü işlerle uğraşan kimseler veya düşkünlük içinde hayat süren zelil, esir ve muhtaç kimselerdi Her geçen gün daha bedbahtlaşan bu insanlar, bir türlü fitne, fesat ve sapıklıktan el çekmiyorlardı Nuh aleyhisselâm böylesine düşmüş olan insanlara acıyor, şefkat ve sabırla onları kurtarmaya çalışıyordu Onlar ise bunu idrak edemeyip karşı çıkıyorlar, hazret-i Nuh'u taşa tutuyorlar, onu şehirden kovuyorlar, evini harap ediyorlar, sapıklıkla itham ediyorlardı Bir türlü kötülüklerini anlayıp, azgınlıktan vazgeçmiyorlardı İsyanları sebebiyle Allahü teâlâ onlara gadap etti Senelerce yağmur yağdırmadı Malları, hayvanları helak oldu Bağları bahçeleri kuruyup, servetleri kayboldu, nesilleri kesildi Son derece muhtaç ve fakir hâle düştüler Onların bu hâli karşısında Nuh aleyhisselâm; ''Ey kavmim başınıza gelen bunca belâlar günahlarınız sebebiyledir Putlara tapıp, Allah'a ibâdet etmekten kaçındığınız için Allahü teâlâ size gadap etti Bu sebeple yağmurlar kesildi Büyük sıkıntılara düştünüz Ama Rabbinizden günahlarınızın bağışlanmasını isteyin, sizi affedip üzerinize rahmet yağmuru göndersin Size mallar ve evlatlar ihsan ederek şmdat etsin Nihâyet bir gün ölüp kabre gireceksiniz Rabbiniz sizi bir müddet kabirde beklettikten sonra diriltecek ve amellerinizin cezâsını ve mükâfâtını verecek'' diyerek daha birçok husûsu iyice anlatıp onlara ehemmiyetle nasihat etti İsyandan vaz geçmezlerse daha ağır azaplara düşeceklerini bildirdi
Nuh aleyhisselâm ve bildirdiklerine inanmayıp putlara tapmakla israr eden azgın millet; ''Ey Nuh gerçekten bizimle çok mücâdele ettin, bunda da çok ısrarla davrandın Bu işe başladığın gündenberi bizi devamlı olarak azapla korkutup durdun Artık sözünde doğru isen şu azâbı getir de görelim Artık ne olacaksa olsun'' diyerek onun nasihatlarını ve dâvetlerini hiç kabul etmedikleri, Kur'ân-ı kerim'de Hûd sûresinde (ayet 32) bildirilmektedir Nûh aleyhisselâm kavminin bu tutumu karşısında aslâ yılmadan, tebliğ vazifesini devâm ettiği hâlde, onların bir türlü imâna gelmeyeceklerini iyice anladı Bunun üzerine meâlen şöyle duâ ettiği Kur'ân-ı kerim'de bildirilmektedir: ''Nuh (aleyhisselâm) dedi ki: ''Ey Rabbim! yeryüzünde, hareket eden hiçbir kâfir bırakma! Eğer sen onları bırakırsan, kullarını dalâlete, sapıklığa sürüklerler Hem bundan sonra onların çoluk çocuğu olmaz Olsa bile çocukları fâcir ve küfürde pek ileri kimseler olurlar Ey Rabbim! beni, anamı, babamı, mümin olarak evime girenleri, erkek, kadın bütün müminleri mağfiret eyle, bağışla, zâlimlerin (kâfirlerin) ise ancak helâk ve hüsrânlarını arttır'' (Nuh sûresi:26-28) ve ''(Nuh aleyhisselâm duâ edip) dedi ki: Yâ Rabbi! Gerçekten kavmim beni tekzip etti Beni yalanladı Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver Beni ve berâberimdeki müminleri kurtar'' (Şuarâ sûresi:117-118) Nuh aleyhisselâmın bu duâsı üzerine, Kur'ân-ı kerimde Allahü teâlânın ona meâlen şöyle vahy ettiği bildirilmektedir: ''Nuh'a vahy olundu ki; kavminden daha önce imân etmiş olanların dışında hiç kimse imân etmeyecek O hâlde sen, kavmin seni yalanladıkları için ve sana ezâ verdikleri için mahzûn olma, kederlenme ki; onlardan intikam alma vakti gelmiştir Nezâretimiz altında ve vahy ettiğimiz, bildirdiğimiz şekilde bir gemi yap! Zâlimler (kâfirler) hakkında bana duâ etme Zirâ onlar (suda) boğulacaklardır'' (Hûd sûresi:36-37) Nuh aleyhisselâm kendisine gönderilen vahiy üzer,ne hemen bir gemi yapmaya başladı Geminin yapılmasında Cebrâil aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri üzerine yardımcı oluyor ve nasıl yapılacağını târif ediyordu Nuh aleyhisselâm ve imân eden müminler de geminin yapılmasında çalıştılar Geminin inşâsını gören putperestler; ''Şimdi de marangozluğa mı başladın?'' diyerek alay ediyorlardı Hazret-i Nuh ise; ''Benimle alay ediyorsunuz ama, rezil edici azâbın kime geleceğini ve kime sürekli azâbın ineceğini göreceksiniz'' diyordu Nuh aleyhisselâm, yüzyılar boyu insanları Allahü teâlâya imân etmeye çağırdığı hâlde insanların imân etmemeleri sebebiyle helâk olmalarının yaklaştığı sırada son olarak şöyle dedi ''Ey insanlar! Ben size doğru yolu göstermek için Allah tarafından görevlendirildim Bir ömür boyu size nasihat ettim Dinlemediniz, benimle alay ettiniz, sabır ve tahammül gösterdim Bana, inananlara eziyet edip, incittiniz Allahü teâlâ yer yüzünü zulüm ve küfürden temizleyecek Geliniz, dâvetimi kabul ediniz Câhillik etmeyiniz Allahü teâlâya itâat ediniz Ben sizin hayır ve iyiliğinizi istiyorum Siz bilmiyorsunuz ama, Allah'ın azâbı en kısa zamanda büyük bir tufan şeklinde gelecek Bildirdiklerime inanmayan herkes helâk olacaktır Şu yaptığım gemi, imân edenlerin binip kurtuluşa ereceği gemidir Allah'a imân etmeyen âsiler suda boğulacaktır Kurtulmayı isteyen imân etsin ve benimle yolcu olsun Bu benim, herkesin duyması gereken son sözümdür''
Nuh aleyhisselâmın son olarak söylediği bu sözlerine de uymayan insanlar; ''Ey Nuh, uzun yıllardan beri bu sözleri söylüyorsun Şimdi de kuru bir çöl ortasında büyük bir gemi yaptın bizi tufanla korkutuyorsun biz sana da söylediklerine de inanmıyoruz'' dediler Nihâyet bir müddet sonra geminin yapımı tamamlandı Hazret-i Nuh'un yaptığı ve üç katlı olduğı rivâyet edilen bu geminin ateş yanarak kazanı kaynayıp hareket ettiği (Buharlı bir gemi olduğu) Kur'ân-ı kerim'de açıkça bildirilmektedir Hûd sûresi, 40 âyet-i kerimesinde meâlen buyruldu ki: ''Nihâyet helak etme emrimizin azâbımızın vakti geldiği, tennûrun (fırının) taşıp fışkırdığı (yâhut gemi kazanının kaynadığı) zaman biz Nuh'a şöyle emreyledik ki, kendisinden faydanılan hayvanların her cinsinden erkek ve dişi birer çift hayvanı gemiye koy Üzerlerine boğulma emri takdir edilenler hâriç âile halkında bir de imân edenleri gemiye yükle zâten Nuh'a imân edenler pek az idi'' Gemiye binecekler hazır olunca hazret-i Nuh onlara, Allahü teâlânın ismiyle gemiye binmelerini söyledi Bütün müminler, o azgın kâfirlerin gözleri önünde Hazret-i Nûh ile gemiye bindiler Nitekim Kur'ân-ı kerim'de meâlen buyruldu ki: ''Nuh (aleyhisselâm) gemiye bineceklere; ''Allahü teâlânın ismiyle girin ki, geminin yürümesi ve durması Allahü teâlânın irâdesiyledir Benim Rabbim, müminleri mâğfiret edici ve merhametiyle tufân belâsından kurtaracıdır'' dedi'' (Hûd sûresi:41) Yine Kur'ân-ı kerim'de meâlen buyruldu ki: ''Ey Nuh sen ve berâberindekiler gemiye yerleşince; ''Bizi zâlim (kâfir) milletten kurtaran Allah'a hamd olsun Rabbim, beni hareketli bir yere indir sen, indirenlerin en hayırlısısın'' de'' (Mü'minin sûresi28-29) Nuh aleyhisselâm her hayvandan birer çift alıp, imân edenlerle birlikte gemiye yerleştikten sonra, gökten çok şiddetli bir yağmur yağmaya ve yerden de sular fışkırmaya başladı ve her şey suya gark oldu Sular dağları aştı Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında kaldı Nuh aleyhisselâm inanmayan putperest kavim boğularak helak olup gitti Bu tûfan hâdisesi Kur'ân-ı kerim'de kamer sûresi 11 ve 12 âyette bildirilmektedir Tûfan başladığı sırada Nuh aleyhisselâm imân etmeyen oğlu Yâm'a (Kenan), imân edip gemiye binmesini söyledi ise de oğlu; ''Dağa çıkar sudan kurtulurum'' deyip binmedi Bir dalga gelip onu da boğdu Boğulanlar arasında hazret-i Nuhûn hanımı da vardı O da imân etmemişti Tûfan altı ay devam etti Altı ay sonra Allahü teâlânın meâlen; Ey arz! Suyunu yut ve ey gök suyunu tut'' (Hûd sûresi 44) emriyle yağmur kesilip sular çekildi Nuh aleyhisselâmın gemisi Muharrem ayının onunda aşure günü Irak'ta Cûdi Dağı üzerine oturdu Bundan sonra insanlar Nuh aleyhisselâmın üç oğlundan türedi Bu bakımdan Nuh aleyhisselâma ikinci Âdem denildi Nuh aleyhisselâm bin yaşında vefât etti Nuh aleyhisselâmın Sâm adlı oğlundan Arap, Fars ve Rum kavmi, Hâm adlı oğlundan ise Hindistan, Habeş ve Afrika halkı, diğer oğlu Yâfes'ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi Nihâyet insanlar zamanla çoğalıp, Asya'ya, Avrupa'ya, Okyanusya'ya ve Berring (Behreng) Boğazından Amerika'ya geçerek bütün yeryüzüne yayıldılar Nuh aleyhisselâm Kur'ân-ı kerim'de şekür (çok şükreden kul) sıfatıyla anılmış olup, birçok âyet-i kerimede ondan bahsedilmektedir Ayrıca Kur'ân-ı kerim'deki sûrelerden biri de Nuh sûresi olup, bu sûrede Nuh aleyhisselâmdan bahsedilmektedir Ülü'lazm peygamberler arasında Neciyullah (Allahü teâlâya karşı devamlı olarak teveccühte ve münâcaatta bulunup, ilâhi feyzleri alan) denilen Nuh aleyhisselâm hakkında Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerde buyurdu ki: ''Melek-ül mevt (Azrail aleyhisselâm) Nuh'a (aleyhisselâm) geldiğinde dedi ki: ''Ey Nuh ey peygamberlerin en büyüğü (en yaşlısı), ey uzun ömürlü ve ey duâsı kabul olunan! Dünyâyı nasıl gördün?'' Nuh (aleyhisselâm) dedi ki: ''Şüyle bir kimse gibi ki, kendisine iki kapısı olan bir ev yapılmış da birinden girmiş diğerinden çıkmıştır''
Mûcizeleri:
1-Nuh aleyhisselâmın kavminden bir fırka gelip, oturdukları beldedeki büyük taşları toprak yapmasını istemişlerdi Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâmı gönderip, ''Resûlüme söyle, o taşlara eliyle işâret etsin'' buyurdu Nuh aleyhisselâm da buyrulduğu gibi yapıp eliyle işâret edince, o beldede bulunan bütün taşlar birden toprak oldular Bunun üzerine on iki kişi imân etti 2-Uzakta bulunan ve gözle görülemeyecek şeyleri görüp haber verirdi 3-Susuz yerlerden su çıkarırdı 4- İşâretiyle ağaçlar kökünden sökülüp başka tere geçerdi 5- Duâsıyla kuru ağaçlar hemen meyve verirdi 6- Duâsıyla bulutsuz olarak yağmur yağardı 7- Kum, toprak, kil gibi şeyler, onun duâsıyla yiyecek maddeleri hâline gelirdi Gemisi Cûdi Dağının üzerine oturunca, insanlar açlıktan kurtulmak için yiyecek isteklerinde duâ edince bir miktar toprak ve kum yitecek hâline geldi ve bunu yediler 8-İmân ederek gemisine girip tufandan kurtulan insanlar çok az olmasına rağmen, onun duâsıyla çok kısa zamanda çoğalarak arttılar 9-Eliyle yere diktiği bir ağaç fidanı o anda çeşitli renklerde meyve verdi
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Yemen'de Âd kavmine gönderildi
HÛD ALEYHİSSELÂM
Yemen'de bulunan Âd kavmine gönderilen peygamber Nûh aleyhisselâmın oğlu Sâm'ın neslindendirç Bir ismi de Âbir olup, lakabı Nebiyyullahtır Kur'ân-ı kerimde ismi bildirilen peygamberlerdendir Yemen'de Aden ile Umman arasında bulunan Ahkâf diyârında doğup yetişti Çocukluğundan itibaren Allahü teâlâya ibâdet etmekle meşgul oldu Ara sıra ticâretle de uğraşan hûd aleyhisselâm, gayet şefkâtli ve çok cömertti Nûh tûfânında sonra torunlarından biri olan Âd, Yemen'de Hadramut civârında Ahkâf denilen yerde yerleşti Âd'ın neslinden gelen insanlar çoğalarak büyük bir kavim oldular Bunlara Âd kavmi denildi Bulunduları belde bereketli bir yerdi Bağlar, bahçeler her tarafı sarmış ve İrem bağları diye meşhur olmuştu Oğulları, malları, davarları ve muhteşem sarayları vardı Güçleri, kuvvetleri, boyları ve cüsseleri ile meşhur olan bu insanlar, servetlerinin ve maddi güçlerinin çokluğuna bakarak azdılarve doğru yoldan, dinlerinden ayrıldılar Yeryüzünde büyüklük tasladılar Allahü teâlâyı unuttular ve çeşitli putlara tapmaya başladılar Ellerindeki maddi imkânlarla etrâfa dehşet salıyorlar, fakirleri ve diğer kabileleri zulümleri altınta inletiyorlardı Onları köle gibi çalıştırıyorlar, çeşitli işkencelerle öldürüyorlardı Allahü teâlâ, Âd kavmine doğru yola kavuşturmak için Hûd aleyhisselâmı onlara peygamber gönderdi bu hususta Kur'ân-ı kerimde meÂlen buyruldu ki:
Âd kavmine kardeşleri Hûd'u peygamber olarak gönderdik Hûd (aleyhisselâm) onlara; ''Ey kavmim! Allahü teâlâya ibâdet edin İbâdet edilecek o'ndan başkası yoktur Hâlâ o'nun azâbından korkmayacak mısınız?'' dedi (A'râf sûresi:65) Hûd aleyhisselâm kavmini doğru yola kavuşturmak için tebliğ vazifesine başladı Onları putlara tapmaktan, zulüm ve günahlardan tövbe ederek vazgeçmeye ve Allahü teâlâya şükür ve ibâdete çağırdı Fakat Âd kavminin insanları, Hud aleyhisselâmı dinlemeyip, ona karşı kaba ve inkârcı davrandılar Hûd aleyhisselâm kavminin bu tutumu üzerine; ''Eğer doğru yola gelmezseniz, haberiniz olsun, ben size tebliğ vazifemi yapıyorum; Rabbim size acı bir azap gönderir de helâk olursunuz?'' buyurdu Azgın Âd kavmi, Hûd aleyhisselâma; ''Mûcize getirmeden putlarımızı terk etmeyiz'' dediler Hûd aleyhisselâm onlara; ''İstediğiniz mûcize nedir?'' diye sordu Onlar da ''Rüzgârı istediğin tarafa çevir!'' dediler Hûd aleyhisselâm duâ etti Allahü teâlâ; ''Ne tarafa istersen elinle işâret et!''^buyurdu O da eliyle işâret edince, rüzgâr istediği istikâmette esmeye başladı Büyük kayaların toprak olmasını istediler Hûd aleyhisselâmın duâsı ile bu da oldu Bu mûcizeleri gördükleri hâlde inanmayıp hırçınlaşarak koyunların yünlerinin de ipek olmasını istediler Hûd aleyhisselâm duâ etti koyunların yünü ipek hâline geldi Âd kavmi, gösterilen mûcizelere rağmen inanmadılar ''Sen bizi putlarımızdan ayırmak için mi geldin? Doğru söylüyorsan, haydi bizi tehdit azâbı getir de görelim!'' dediler Hûd aleyhisselâm kavmini imâna dâvete devâm etti Pek az kimse imân etti Kavmi ise hakâret edip kendinden geçinceye kadar dövdü Kavminin ıslâh olmayacağını anlayan hûd aleyhisselâm: ''Yâ Rabbi! Sen herşeyi biliyorsun Ben onlara peygamberliğimi bildirdim Ey Rabbim! Onlara, ders almalarına vesile olacak bir musibet ver?'' diue bedduâda bulundu hûd aleyhisselâmın bedduâsını kabul buyuran Allahü teâlâ, Âd kavmine önce kuraklık, kıtlık musibetini verdi Üç sene müddetle akan pınarlar kurudu Yeşillikler sarardı, soldu Meşhûr İrem Bağları yok oldu İnsanlar bir yudum suya, bir parça ekmeğe muhtaç hâle geldiler Hayvanlar susuzluktan telef oldular Devamlı olarak bunaltıcı kuru bir rüzgâr esiyordu İnsanlar ağızlarını güçlükle açıyor, zor nefes alıyordu tozdan göz gözü göremiyordu bu arada Hûd aleyhisselâm kavmini imâna, tövbe ve istiğfâra dâvete devâm ediyordu Hûd aleyhisselâmın kavmine meâlen şöyle dediği bildirilmektedir:
''Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin Sonra o'na tövbe edin ki, gökten üzerinize bol bol bereket (ekinleri yetiştirecek yağmur) indirsin ve kuvvetinize kuvvet katarak sizi çoğaltsın Günahlarınıza ısrar ederek imândan yüz çevirmeyin'' (Hûd sûresi: 52) Hûd aleyhisselâmın bu son dâveti de onların aklını başlarına getirmeye yetmedi Hûd aleyhisselâma işkenceye ve onu öldürmeye kalkıştılar Artık onlara azâbın gelmekte olduğu Hûd aleyhisselâma bildirildi Bir sabah Hûd aleyhisselâm imân edenleri biraraya topladı Gün ağarırken ufukta siyah bir bulut belirdi Bunu gören Âd kavmi, işte bize yağmur geliyor, dediler Hûd aleyhisselâm ''Hayır, o can yakıcı azâb veren bir rüzgârdır Her şeyi yok eder'' dedi Rüzgâr korkunç bir ses çıkararak vâdiyi kapladı Son derece hızlı ve soğuk olup, her şeyi saman çöpü gibi savuruyordu Fussilet sûresi 16 âyet-i kerimesinde, bu rüzgâr ''sarsar'' (kavurucu rüzgâr); azâb günleride ''eyyâm-ı nahisât'' olarak geçmektedir Âd kavmi kasırgadan kurtulmak için tutundukları ağaç ve taşlarla birlikte havaya fırlayarak paramparça oldular Hepsi ölüp yere serildiler Daha sonra rüzgâr bunları sürükleyip denize attı Mal ve mülklerinden hiçbir eser kalmadı, helâk olup gittiler Âd kavminin helâk oluşu Kur'ân-ı kerimde meâlen şöyle bildirilmektedir:
''Nihâyet Hûd'u ve berâberindeki imân edenleri, rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi tekzib ederek, yalanlayarak imân etmemiş olanların kökünü kestik'' (A'râf sûresi: 72) Hûd aleyhisselâm ve ona imân edenler bu şiddetli kasırgada Allahü teâlâ tarafından muhâfaza edildiler Kâfirleri helâk eden şiddetli fırtına, onlara serinletici ve rahatlatıcı hafif bir rüzgâr gibi esiyordu Hûd aleyhisselâm, Âd kavmi helâk olduktan sonra, kendine inananlarla birlikte Mekke-i mükerremeye gitti Kâbe-i muazzamanın bulunduğu yerde ibâdet ve taatla meşgul oldu ve orada vefât etti Kabrinin Harem-i şerif( Kâbe-i muazzamanın etrâfındaki mescit) te Hicr denilen yerde bulunduğu rivâyet edilmektedir
Hûd aleyhisselâm ve peygamber olarak gönderildiği Âd kavmiyle ilgili olarak Kur2ân-ı kerimin A'râf, Hûd, Mü'minin, Fussilet, Ahkâf, Zâriyât, Kamer, Hâkka, Şuarâ ve Fecr sûrelerinde bilgi verilmektedir
HÛD ALEYHİSSELÂM
Yemen'de bulunan Âd kavmine gönderilen peygamber Nûh aleyhisselâmın oğlu Sâm'ın neslindendirç Bir ismi de Âbir olup, lakabı Nebiyyullahtır Kur'ân-ı kerimde ismi bildirilen peygamberlerdendir Yemen'de Aden ile Umman arasında bulunan Ahkâf diyârında doğup yetişti Çocukluğundan itibaren Allahü teâlâya ibâdet etmekle meşgul oldu Ara sıra ticâretle de uğraşan hûd aleyhisselâm, gayet şefkâtli ve çok cömertti Nûh tûfânında sonra torunlarından biri olan Âd, Yemen'de Hadramut civârında Ahkâf denilen yerde yerleşti Âd'ın neslinden gelen insanlar çoğalarak büyük bir kavim oldular Bunlara Âd kavmi denildi Bulunduları belde bereketli bir yerdi Bağlar, bahçeler her tarafı sarmış ve İrem bağları diye meşhur olmuştu Oğulları, malları, davarları ve muhteşem sarayları vardı Güçleri, kuvvetleri, boyları ve cüsseleri ile meşhur olan bu insanlar, servetlerinin ve maddi güçlerinin çokluğuna bakarak azdılarve doğru yoldan, dinlerinden ayrıldılar Yeryüzünde büyüklük tasladılar Allahü teâlâyı unuttular ve çeşitli putlara tapmaya başladılar Ellerindeki maddi imkânlarla etrâfa dehşet salıyorlar, fakirleri ve diğer kabileleri zulümleri altınta inletiyorlardı Onları köle gibi çalıştırıyorlar, çeşitli işkencelerle öldürüyorlardı Allahü teâlâ, Âd kavmine doğru yola kavuşturmak için Hûd aleyhisselâmı onlara peygamber gönderdi bu hususta Kur'ân-ı kerimde meÂlen buyruldu ki:
Âd kavmine kardeşleri Hûd'u peygamber olarak gönderdik Hûd (aleyhisselâm) onlara; ''Ey kavmim! Allahü teâlâya ibâdet edin İbâdet edilecek o'ndan başkası yoktur Hâlâ o'nun azâbından korkmayacak mısınız?'' dedi (A'râf sûresi:65) Hûd aleyhisselâm kavmini doğru yola kavuşturmak için tebliğ vazifesine başladı Onları putlara tapmaktan, zulüm ve günahlardan tövbe ederek vazgeçmeye ve Allahü teâlâya şükür ve ibâdete çağırdı Fakat Âd kavminin insanları, Hud aleyhisselâmı dinlemeyip, ona karşı kaba ve inkârcı davrandılar Hûd aleyhisselâm kavminin bu tutumu üzerine; ''Eğer doğru yola gelmezseniz, haberiniz olsun, ben size tebliğ vazifemi yapıyorum; Rabbim size acı bir azap gönderir de helâk olursunuz?'' buyurdu Azgın Âd kavmi, Hûd aleyhisselâma; ''Mûcize getirmeden putlarımızı terk etmeyiz'' dediler Hûd aleyhisselâm onlara; ''İstediğiniz mûcize nedir?'' diye sordu Onlar da ''Rüzgârı istediğin tarafa çevir!'' dediler Hûd aleyhisselâm duâ etti Allahü teâlâ; ''Ne tarafa istersen elinle işâret et!''^buyurdu O da eliyle işâret edince, rüzgâr istediği istikâmette esmeye başladı Büyük kayaların toprak olmasını istediler Hûd aleyhisselâmın duâsı ile bu da oldu Bu mûcizeleri gördükleri hâlde inanmayıp hırçınlaşarak koyunların yünlerinin de ipek olmasını istediler Hûd aleyhisselâm duâ etti koyunların yünü ipek hâline geldi Âd kavmi, gösterilen mûcizelere rağmen inanmadılar ''Sen bizi putlarımızdan ayırmak için mi geldin? Doğru söylüyorsan, haydi bizi tehdit azâbı getir de görelim!'' dediler Hûd aleyhisselâm kavmini imâna dâvete devâm etti Pek az kimse imân etti Kavmi ise hakâret edip kendinden geçinceye kadar dövdü Kavminin ıslâh olmayacağını anlayan hûd aleyhisselâm: ''Yâ Rabbi! Sen herşeyi biliyorsun Ben onlara peygamberliğimi bildirdim Ey Rabbim! Onlara, ders almalarına vesile olacak bir musibet ver?'' diue bedduâda bulundu hûd aleyhisselâmın bedduâsını kabul buyuran Allahü teâlâ, Âd kavmine önce kuraklık, kıtlık musibetini verdi Üç sene müddetle akan pınarlar kurudu Yeşillikler sarardı, soldu Meşhûr İrem Bağları yok oldu İnsanlar bir yudum suya, bir parça ekmeğe muhtaç hâle geldiler Hayvanlar susuzluktan telef oldular Devamlı olarak bunaltıcı kuru bir rüzgâr esiyordu İnsanlar ağızlarını güçlükle açıyor, zor nefes alıyordu tozdan göz gözü göremiyordu bu arada Hûd aleyhisselâm kavmini imâna, tövbe ve istiğfâra dâvete devâm ediyordu Hûd aleyhisselâmın kavmine meâlen şöyle dediği bildirilmektedir:
''Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin Sonra o'na tövbe edin ki, gökten üzerinize bol bol bereket (ekinleri yetiştirecek yağmur) indirsin ve kuvvetinize kuvvet katarak sizi çoğaltsın Günahlarınıza ısrar ederek imândan yüz çevirmeyin'' (Hûd sûresi: 52) Hûd aleyhisselâmın bu son dâveti de onların aklını başlarına getirmeye yetmedi Hûd aleyhisselâma işkenceye ve onu öldürmeye kalkıştılar Artık onlara azâbın gelmekte olduğu Hûd aleyhisselâma bildirildi Bir sabah Hûd aleyhisselâm imân edenleri biraraya topladı Gün ağarırken ufukta siyah bir bulut belirdi Bunu gören Âd kavmi, işte bize yağmur geliyor, dediler Hûd aleyhisselâm ''Hayır, o can yakıcı azâb veren bir rüzgârdır Her şeyi yok eder'' dedi Rüzgâr korkunç bir ses çıkararak vâdiyi kapladı Son derece hızlı ve soğuk olup, her şeyi saman çöpü gibi savuruyordu Fussilet sûresi 16 âyet-i kerimesinde, bu rüzgâr ''sarsar'' (kavurucu rüzgâr); azâb günleride ''eyyâm-ı nahisât'' olarak geçmektedir Âd kavmi kasırgadan kurtulmak için tutundukları ağaç ve taşlarla birlikte havaya fırlayarak paramparça oldular Hepsi ölüp yere serildiler Daha sonra rüzgâr bunları sürükleyip denize attı Mal ve mülklerinden hiçbir eser kalmadı, helâk olup gittiler Âd kavminin helâk oluşu Kur'ân-ı kerimde meâlen şöyle bildirilmektedir:
''Nihâyet Hûd'u ve berâberindeki imân edenleri, rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi tekzib ederek, yalanlayarak imân etmemiş olanların kökünü kestik'' (A'râf sûresi: 72) Hûd aleyhisselâm ve ona imân edenler bu şiddetli kasırgada Allahü teâlâ tarafından muhâfaza edildiler Kâfirleri helâk eden şiddetli fırtına, onlara serinletici ve rahatlatıcı hafif bir rüzgâr gibi esiyordu Hûd aleyhisselâm, Âd kavmi helâk olduktan sonra, kendine inananlarla birlikte Mekke-i mükerremeye gitti Kâbe-i muazzamanın bulunduğu yerde ibâdet ve taatla meşgul oldu ve orada vefât etti Kabrinin Harem-i şerif( Kâbe-i muazzamanın etrâfındaki mescit) te Hicr denilen yerde bulunduğu rivâyet edilmektedir
Hûd aleyhisselâm ve peygamber olarak gönderildiği Âd kavmiyle ilgili olarak Kur2ân-ı kerimin A'râf, Hûd, Mü'minin, Fussilet, Ahkâf, Zâriyât, Kamer, Hâkka, Şuarâ ve Fecr sûrelerinde bilgi verilmektedir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Semud kavmine gönderilmiştir
SÂLİH ALEYHİSSELÂM
Semûd kavmine gönderilen peygamber Hazret-i Âdem'in on dokuzuncu batından torunudur Hûd aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Ad kavmi, isyânları sebebiyle büyük bir azaba düşüp, helâk olmuştu İmân ettikleri için bu azabtan kurtulan insanlar ise kendilerine yeni yurtlar kurmak üzere çeşitli bölgelere dağıldılar Bu dağılan insanlardan bir kısmı Semûd denilen kimsenin evlatlarıdır Semûd kavmi, Şam ile Hicaz arasındaki Hicr denilen bölgede yerleşmişti Bu sebeble ''Eshâb-ül-Hicr'' de denilen bu kavim, gün geçtikçe çoğalıp büyüdü Dokuz kabileden meydana geldi Çok çalışıp, bağlar, bahçeler yetiştirdi Çöllerin kuru sıcağından kurtulup, dağları oyarak tepelere saraylar, ovalara köşkler kurdular Sanatta ve servette iyice ilerlediler Ancak, zevk ve safâya düşüp daha önce kendilerine Hûd aleyhisselâm tarafından bildirilen, hak dinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladılar Kabile reislerinin de zulme ve haksızlığa başlamaları üzerine, gittikçe çözülen, Semûd kavmi, nihâyet ağaçtan ve taştan putlar yapıp tapmaya başladılar Saptıkları kötü yolda sürüklenerek, tevhid esâsından, Allahü teâlâya imân etmekten tamâmen uzaklaştılar Câhil ve azgın bir kavim oldular Sâlih aleyhisselâm, bu kavim arasında herkesle iyi geçinen, fakirlere yardım eden, zayıfları koruyan ve üstün ahlâkıyla sevilen bir zâttı Kırk yaşlarına geldiği sırada, Allahü teâlâ onu Semûd kavmine, doğru yolu göstermek üzere peygamber olarak gönderdi Sâlih aleyhisselâm kavmini imâna dâvet edip, putlara tapmaktan, zulümden ve diğer bütün kötülüklerden uzak durmalarını ısrarla söyledi Kavmine; ''Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim Artık Allah'tan korkun, bana itâat edin'' diyerek dâvetini açıkladıSâlih aleyhisselâmın bu dâveti karşısında pek az kimse imân etti Kavmin çoğunluğu imân etmemekte direndi Servetlerine güvenen, zevk ve safâ içinde kendinden geçip, zulme başvuran inkârcılar, Sâlih aleyhisselâma; ''Sen de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin!'' diyorlar, onu, ''büyülenmiş, yalancı'' sayıyorlardı Sâlih aleyhisselâm ise kavmini imâna davet etmeye devam ediyor ve şöyle diyordu:
Ey Semûd kavmi! Sizin içinde bulunduğunuz bu güzel bağ ve bahçelerde, bu yemyeşil ekinler, altın başaklarla, güzel hurmalarla ve çağlayan sularla berâber ebdi olarak burada kalacağınızı mı zannediyorsunuz? Bu evleri kim yaptı Şimdi kim oturuyor, hiç düşünüyor musunuz? Bu bağların ve bahçelerin ilk sâhibleri kimlerdi, şimdi kim oturuyor? Belki onlar da sizin kendilerini burada ebedi kalacak zannediyorlardı Fakat hepsi ölüp gittiler Siz de gelip geçenler gibi öleceksiniz Bunlar size kalmayacak Âhirette, yaptıklarınızdan birer birer hesâba çekileceksiniz Henüz fırsat eldeyken bana tâbi olun Şunu iyi bilin ki, bugün sizi aldatıp, Allah'a isyân ettirenler, ilâhi azâbtan kendilerini de sizi de kurtaramayacaklardır Çünkü onlar da sizin gibi âciz insanlardır'' Allahü teâlâ, Semûd kavmine isyân ve taşkınlıktan vaz geçmeleri için, kadınlarını kısır bıraktı Ağaçlar kuruyup meyve vermedi Semûdluların bir kuyu hâricindeki bütün suları kurudu Sâlih aleyhisselâma kin ve öfkeyle gelen Semûdlular: ''Ey Sâlih! Aramıza fesâd karıştırdın Mallarımıza, çoluk-çocuğumuza, bize zarar verdin Buradan çekil git Yoksa seni öldürürüz'' dediler Sâlih aleyhisselâm bir müddet onlardan ayrılıp tenhâ yerlere gitti Bir müddet sonra tekrar dönüp Semûdluları imâna dâvet etti Semûd kavmi, Sâlih aleyhisselâmdan mûcize göstermesini istedi Ancak mûcizeleri gördükleri hâlde yine imân etmediler Yine bir gün Sâlih aleyhisselâma gelip: ''Eğer doğru söylüyorsan, şu dağdaki sarp kayalardan kızıl tüylü ve doğurmak üzere olan bir dişi deve çıksın O zaman sana imân ederiz'' dediler Bunu istemekten maksatları akıllara durgunluk verecek, insanları şaşırtacak bir iş isteyip, yapmamasını ve mahcup olmasını düşündüler Sâlih aleyhisselâm; ''Allahü teâlâ her şeye kâdirdir, böyle bir mûcize görürseniz, dağdan akan pınar suyunun bir gün deveye, bir gün size âit olmasına râzı mısınız?'' dedi Semûd kavmi böyle bir şey olamayacağını düşünerek: ''Bu şartı da kabul ediyoruz'' dediler
Sâlih aleyhisselâmın bu şarttan maksâdı; dağdan gelen pınar suyunun az olması ve zagın insanların sâhiplenmesi sebebiyle zor durumda kalan kimselere yardımcı olup, devenin hissesi olan suyu fakir ve zayıflara vermekti Sâlih aleyhisselâm onlara; ''Benimle sözleştiğinizi unutmayın, şâyet deve çıkınca ona bir zarar verirseniz ve verdiğiniz sözlerde durmazsanız acı bir azâba uğrarsınız'' dedi Semûd kavmi; ''Sen deveyi çıkar, her istediğini kabul edeceğiz Aksine bir iş yaparsak azâbı da kabul ediyoruz'' dediler Nihâyet devenin çıkmasını istedikleri dağın kayalıkları önünde toplanıp, beklemeye başladılar Sâlih aleyhisselâm böyle bir mûcize vermesi için Allahü teâlâya duâ etti ve duâsı kabul oldu Kaya yarılıp, arasından istedikleri gibi bir deve çıktı Deve, iki yana dizilip hayret ve şaşkınlıktan donakalan Semûd kavmi arasından salına salına yürümeye başladı Sonra da bir yavru doğurdu Bu mûcizeyi görenlerden bir kısmı imân etti Diğer bir kısmı ise menfaatlerinin ve zulümlerinin ortadan kalkacağını görerek bir türlü imân etmediler Sâlih aleyhisselâm onlara sözlerinde durmalarını, aksi takdirde ağır bir azâba düşeceklerini söyledi Fakat inad ve inkârdan vazgeçmediler Suyun taksimi işi de kendilerine ağır gelip kendilerine göre çâreler aramaya başladılar Mûcize olarak kayadan çıkan deve, yavrusuyla birlikte her tarafı dolaşıyor, su içme nöbeti olduğu gün de suyun başına gelip suyu tamâmen içiyordu Su içmesi de ayrı bir mûcize olup tonlarca su içiyor, su vücûdunda kayboluyordu Suyu içip bitirince, su çıkan yerde oturuyordu İmân edenler, ondan bir kabiliye yetecek kadar bol süt sağıyorlar, sütten içeyor ve yiyecekler yapıyorlardı Böylece inananların imânı kuvvetlenir, inkârcıların kinleri artardı Bu mûcize karşısında âciz kalan Semûd kavmi deveyi öldürmeyi plânlıyordu Nitekim, Sâlih aleyhisselâmın nasihat edip, imân etmeye çağırdığı bir sırada, onlar, su içmekte olan deveyi göstererek; ''Güyâ şu deveyi öldürsek biz helâk olacakmışız! Onu öldürelim de gör!'' dediler Nihâyet çeşitli plânlar kurarak deveyi öldürdüler Sonra da Sâlih aleyhisselâma; ''İşte deveyi öldürdük Eğer sözledişin gibi bir peygambersen sözlediğin azâbı getir'' dediler Sâlih aleyhisselâm bu azgın kavme şefkat ve merhâmetle nasihat edip; ''Ey kavmim! Nedir bu yaptığınız? Sizin için bir imtihan vesilesi olan deveyi de öldürdünüz İnkârda ve günâhkarlıkta ısrar ettiniz Buna rağmen tövbe kapısı açıktır Neden azâbın gelmesini istiyorsunuz, tövbe ediniz!'' dedi Bu son dâvete de sert cevaplar veren Semûd kavmi, Sâlih aleyhisselâmı, âilesini ve imân edenleride öldürmeyi plânlamaya başladılar
Sâlih aleyhisselâm bu azgın kavme şöyle dedi: ''Yurdunuzda üç gün daha kalın, birinci gün yüzünüz sararacak, ikici gün kızaracak, üçüncü gün siyahlaşacak, dördüncü gün ise üzerinize azâb gelerek sizi helâk edecektir!'' Sâlih aleyhisselâmın söylediği bu günler gelip çattı Bu sırada Semûd kavmi Sâlih aleyhisselâmı ve inananları öldürme teşebbüsüne giriştiler Onlar harekete geçmeden, Cebrâil aleyhisselâm gelip, durumu Sâlih aleyhisselâma bildirdi Sâlih aleyhisselâm da imân edenlerle birlikte oradan uzaklaşıp gitti Birinci günde bâzı hâller zuhûr etti Devenin bastığı yerlerde kanfışkırdığı, ağaçların yapraklarının kızardığı, kuyu suyunun kan renginde ve insanların yüzlerinin sapsarı olduğu görüldüİkinci gün de Semûdluların yüzleri kana boyanmış gibi kıpkırmızı oldu Bu belirtileri gören Semûdlular azâbın geleceğini kanâat getirip feryât ettiler Yüzlerinin siyahlaştığı üçüncü gün, evini sarıp hücum ettikleri Sâlih aleyhisselâmın, şehirden çıkıp gittiğini anladılar O gün, gece yarısından sonra, sabaha karşı şiddetli bir sarsıntı ve dağlardan fışkıran ateş ile Semûd kavminin yurdu altüst oldu Sayhanın (sarsıntının) şiddetinden hepsinin ödleri patladı Hepsi helâk olup gittiler Bundan sonra da yurtları hiç mâmur edilmedi Sanki hiç insan yaşamamış bir yer hâlini aldı Semûd kavmi helâk edildikten sonra Sâlih aleyhisselâm, imân edenlerle birlikte gelip, yerle bir edilen şehre ibretle bakarak; ''Ey kavmim! Sizden hiçbir ücret istemeden, sizi sâdece Allahü teâlâ imân etmeye dâvet ettim ve bunu size nice nasihatlar yaptım Fakat siz dinlemediniz Sonra bu azâba uğradınız!'' dediSâlih aleyhisselâm, kavminin helâkinden sonra kendisine imân edenlerle birlikte Mekke'ye veya Şam taraflarına gitti Remle kasabasına yerleşti Hadramût tarafına gittiğine dâir rivâyetler de vardır Kur'ân-ı kerimin değişik âyet-i kerimelerinde Sâlih aleyhisselâmdan ve kavminden bahsedilmekte olup, Semûd kavminin helâk edilişi meâlen şöyle bildirilmektedir Semûd kavmine gelince: Biz onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü (câhillik ve sapıklığı) hidâyete tercih ettiler Bunun üzerine onları, kazandıkları (işledikleri) günâh yüzünden şiddetli azap yıldırımı yakalayıverdi İmân edip de azâbımızdan korkanları ise kurtardık (Fussilet sûresi: 17- 18)
MÛCİZELERİ:
1- Kayadan deve çıkartması 2- Sâlih aleyhisselâmın kavminin bulundukları yerde hamt denilen meyvesiz ağaçlardan başka ağaç yoktu ''Hak peygambersen, bu ağaçlar meyve versin!'' diye kendisine mûcize teklifinde bulundular Sâlih aleyhisselâm duâ edince, bu ağaçların hepsi çeşit çeşit meyveler verdi 3- Sâlih aleyhisselâmın duâsı bereketiyle büyük taştan su çıkmıştır 4- Sâlih aleyhisselâmın çadırına ateş tesir etmemiştir Şöyle ki, kavmi koyuncu idi Senenin bâzı aylarını sahralarda, yaylalarda çadır kurarak geçirirlerdi İmân etmeyenlerden biri, gizlice Sâlih aleyhisselâmın çadırını ateşe verince, çadır yanmağa başladı Bunun üzerine kavminden kâfir olanlar; ''Hak peygamber isen, çadırındaki yangını söndür!'' diye alay etmeye, eğlenmeye başladılar Hazret-i Sâlih, yangının sönmesi için duâ edince, kendi çadırı kurtulup, ateş kâfirlerin çadırlarına geçti ve hiçbir çadır kalmayıp, içindeki eşyâlarla berâber, yanıp kül oldu
SÂLİH ALEYHİSSELÂM
Semûd kavmine gönderilen peygamber Hazret-i Âdem'in on dokuzuncu batından torunudur Hûd aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Ad kavmi, isyânları sebebiyle büyük bir azaba düşüp, helâk olmuştu İmân ettikleri için bu azabtan kurtulan insanlar ise kendilerine yeni yurtlar kurmak üzere çeşitli bölgelere dağıldılar Bu dağılan insanlardan bir kısmı Semûd denilen kimsenin evlatlarıdır Semûd kavmi, Şam ile Hicaz arasındaki Hicr denilen bölgede yerleşmişti Bu sebeble ''Eshâb-ül-Hicr'' de denilen bu kavim, gün geçtikçe çoğalıp büyüdü Dokuz kabileden meydana geldi Çok çalışıp, bağlar, bahçeler yetiştirdi Çöllerin kuru sıcağından kurtulup, dağları oyarak tepelere saraylar, ovalara köşkler kurdular Sanatta ve servette iyice ilerlediler Ancak, zevk ve safâya düşüp daha önce kendilerine Hûd aleyhisselâm tarafından bildirilen, hak dinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladılar Kabile reislerinin de zulme ve haksızlığa başlamaları üzerine, gittikçe çözülen, Semûd kavmi, nihâyet ağaçtan ve taştan putlar yapıp tapmaya başladılar Saptıkları kötü yolda sürüklenerek, tevhid esâsından, Allahü teâlâya imân etmekten tamâmen uzaklaştılar Câhil ve azgın bir kavim oldular Sâlih aleyhisselâm, bu kavim arasında herkesle iyi geçinen, fakirlere yardım eden, zayıfları koruyan ve üstün ahlâkıyla sevilen bir zâttı Kırk yaşlarına geldiği sırada, Allahü teâlâ onu Semûd kavmine, doğru yolu göstermek üzere peygamber olarak gönderdi Sâlih aleyhisselâm kavmini imâna dâvet edip, putlara tapmaktan, zulümden ve diğer bütün kötülüklerden uzak durmalarını ısrarla söyledi Kavmine; ''Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim Artık Allah'tan korkun, bana itâat edin'' diyerek dâvetini açıkladıSâlih aleyhisselâmın bu dâveti karşısında pek az kimse imân etti Kavmin çoğunluğu imân etmemekte direndi Servetlerine güvenen, zevk ve safâ içinde kendinden geçip, zulme başvuran inkârcılar, Sâlih aleyhisselâma; ''Sen de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin!'' diyorlar, onu, ''büyülenmiş, yalancı'' sayıyorlardı Sâlih aleyhisselâm ise kavmini imâna davet etmeye devam ediyor ve şöyle diyordu:
Ey Semûd kavmi! Sizin içinde bulunduğunuz bu güzel bağ ve bahçelerde, bu yemyeşil ekinler, altın başaklarla, güzel hurmalarla ve çağlayan sularla berâber ebdi olarak burada kalacağınızı mı zannediyorsunuz? Bu evleri kim yaptı Şimdi kim oturuyor, hiç düşünüyor musunuz? Bu bağların ve bahçelerin ilk sâhibleri kimlerdi, şimdi kim oturuyor? Belki onlar da sizin kendilerini burada ebedi kalacak zannediyorlardı Fakat hepsi ölüp gittiler Siz de gelip geçenler gibi öleceksiniz Bunlar size kalmayacak Âhirette, yaptıklarınızdan birer birer hesâba çekileceksiniz Henüz fırsat eldeyken bana tâbi olun Şunu iyi bilin ki, bugün sizi aldatıp, Allah'a isyân ettirenler, ilâhi azâbtan kendilerini de sizi de kurtaramayacaklardır Çünkü onlar da sizin gibi âciz insanlardır'' Allahü teâlâ, Semûd kavmine isyân ve taşkınlıktan vaz geçmeleri için, kadınlarını kısır bıraktı Ağaçlar kuruyup meyve vermedi Semûdluların bir kuyu hâricindeki bütün suları kurudu Sâlih aleyhisselâma kin ve öfkeyle gelen Semûdlular: ''Ey Sâlih! Aramıza fesâd karıştırdın Mallarımıza, çoluk-çocuğumuza, bize zarar verdin Buradan çekil git Yoksa seni öldürürüz'' dediler Sâlih aleyhisselâm bir müddet onlardan ayrılıp tenhâ yerlere gitti Bir müddet sonra tekrar dönüp Semûdluları imâna dâvet etti Semûd kavmi, Sâlih aleyhisselâmdan mûcize göstermesini istedi Ancak mûcizeleri gördükleri hâlde yine imân etmediler Yine bir gün Sâlih aleyhisselâma gelip: ''Eğer doğru söylüyorsan, şu dağdaki sarp kayalardan kızıl tüylü ve doğurmak üzere olan bir dişi deve çıksın O zaman sana imân ederiz'' dediler Bunu istemekten maksatları akıllara durgunluk verecek, insanları şaşırtacak bir iş isteyip, yapmamasını ve mahcup olmasını düşündüler Sâlih aleyhisselâm; ''Allahü teâlâ her şeye kâdirdir, böyle bir mûcize görürseniz, dağdan akan pınar suyunun bir gün deveye, bir gün size âit olmasına râzı mısınız?'' dedi Semûd kavmi böyle bir şey olamayacağını düşünerek: ''Bu şartı da kabul ediyoruz'' dediler
Sâlih aleyhisselâmın bu şarttan maksâdı; dağdan gelen pınar suyunun az olması ve zagın insanların sâhiplenmesi sebebiyle zor durumda kalan kimselere yardımcı olup, devenin hissesi olan suyu fakir ve zayıflara vermekti Sâlih aleyhisselâm onlara; ''Benimle sözleştiğinizi unutmayın, şâyet deve çıkınca ona bir zarar verirseniz ve verdiğiniz sözlerde durmazsanız acı bir azâba uğrarsınız'' dedi Semûd kavmi; ''Sen deveyi çıkar, her istediğini kabul edeceğiz Aksine bir iş yaparsak azâbı da kabul ediyoruz'' dediler Nihâyet devenin çıkmasını istedikleri dağın kayalıkları önünde toplanıp, beklemeye başladılar Sâlih aleyhisselâm böyle bir mûcize vermesi için Allahü teâlâya duâ etti ve duâsı kabul oldu Kaya yarılıp, arasından istedikleri gibi bir deve çıktı Deve, iki yana dizilip hayret ve şaşkınlıktan donakalan Semûd kavmi arasından salına salına yürümeye başladı Sonra da bir yavru doğurdu Bu mûcizeyi görenlerden bir kısmı imân etti Diğer bir kısmı ise menfaatlerinin ve zulümlerinin ortadan kalkacağını görerek bir türlü imân etmediler Sâlih aleyhisselâm onlara sözlerinde durmalarını, aksi takdirde ağır bir azâba düşeceklerini söyledi Fakat inad ve inkârdan vazgeçmediler Suyun taksimi işi de kendilerine ağır gelip kendilerine göre çâreler aramaya başladılar Mûcize olarak kayadan çıkan deve, yavrusuyla birlikte her tarafı dolaşıyor, su içme nöbeti olduğu gün de suyun başına gelip suyu tamâmen içiyordu Su içmesi de ayrı bir mûcize olup tonlarca su içiyor, su vücûdunda kayboluyordu Suyu içip bitirince, su çıkan yerde oturuyordu İmân edenler, ondan bir kabiliye yetecek kadar bol süt sağıyorlar, sütten içeyor ve yiyecekler yapıyorlardı Böylece inananların imânı kuvvetlenir, inkârcıların kinleri artardı Bu mûcize karşısında âciz kalan Semûd kavmi deveyi öldürmeyi plânlıyordu Nitekim, Sâlih aleyhisselâmın nasihat edip, imân etmeye çağırdığı bir sırada, onlar, su içmekte olan deveyi göstererek; ''Güyâ şu deveyi öldürsek biz helâk olacakmışız! Onu öldürelim de gör!'' dediler Nihâyet çeşitli plânlar kurarak deveyi öldürdüler Sonra da Sâlih aleyhisselâma; ''İşte deveyi öldürdük Eğer sözledişin gibi bir peygambersen sözlediğin azâbı getir'' dediler Sâlih aleyhisselâm bu azgın kavme şefkat ve merhâmetle nasihat edip; ''Ey kavmim! Nedir bu yaptığınız? Sizin için bir imtihan vesilesi olan deveyi de öldürdünüz İnkârda ve günâhkarlıkta ısrar ettiniz Buna rağmen tövbe kapısı açıktır Neden azâbın gelmesini istiyorsunuz, tövbe ediniz!'' dedi Bu son dâvete de sert cevaplar veren Semûd kavmi, Sâlih aleyhisselâmı, âilesini ve imân edenleride öldürmeyi plânlamaya başladılar
Sâlih aleyhisselâm bu azgın kavme şöyle dedi: ''Yurdunuzda üç gün daha kalın, birinci gün yüzünüz sararacak, ikici gün kızaracak, üçüncü gün siyahlaşacak, dördüncü gün ise üzerinize azâb gelerek sizi helâk edecektir!'' Sâlih aleyhisselâmın söylediği bu günler gelip çattı Bu sırada Semûd kavmi Sâlih aleyhisselâmı ve inananları öldürme teşebbüsüne giriştiler Onlar harekete geçmeden, Cebrâil aleyhisselâm gelip, durumu Sâlih aleyhisselâma bildirdi Sâlih aleyhisselâm da imân edenlerle birlikte oradan uzaklaşıp gitti Birinci günde bâzı hâller zuhûr etti Devenin bastığı yerlerde kanfışkırdığı, ağaçların yapraklarının kızardığı, kuyu suyunun kan renginde ve insanların yüzlerinin sapsarı olduğu görüldüİkinci gün de Semûdluların yüzleri kana boyanmış gibi kıpkırmızı oldu Bu belirtileri gören Semûdlular azâbın geleceğini kanâat getirip feryât ettiler Yüzlerinin siyahlaştığı üçüncü gün, evini sarıp hücum ettikleri Sâlih aleyhisselâmın, şehirden çıkıp gittiğini anladılar O gün, gece yarısından sonra, sabaha karşı şiddetli bir sarsıntı ve dağlardan fışkıran ateş ile Semûd kavminin yurdu altüst oldu Sayhanın (sarsıntının) şiddetinden hepsinin ödleri patladı Hepsi helâk olup gittiler Bundan sonra da yurtları hiç mâmur edilmedi Sanki hiç insan yaşamamış bir yer hâlini aldı Semûd kavmi helâk edildikten sonra Sâlih aleyhisselâm, imân edenlerle birlikte gelip, yerle bir edilen şehre ibretle bakarak; ''Ey kavmim! Sizden hiçbir ücret istemeden, sizi sâdece Allahü teâlâ imân etmeye dâvet ettim ve bunu size nice nasihatlar yaptım Fakat siz dinlemediniz Sonra bu azâba uğradınız!'' dediSâlih aleyhisselâm, kavminin helâkinden sonra kendisine imân edenlerle birlikte Mekke'ye veya Şam taraflarına gitti Remle kasabasına yerleşti Hadramût tarafına gittiğine dâir rivâyetler de vardır Kur'ân-ı kerimin değişik âyet-i kerimelerinde Sâlih aleyhisselâmdan ve kavminden bahsedilmekte olup, Semûd kavminin helâk edilişi meâlen şöyle bildirilmektedir Semûd kavmine gelince: Biz onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü (câhillik ve sapıklığı) hidâyete tercih ettiler Bunun üzerine onları, kazandıkları (işledikleri) günâh yüzünden şiddetli azap yıldırımı yakalayıverdi İmân edip de azâbımızdan korkanları ise kurtardık (Fussilet sûresi: 17- 18)
MÛCİZELERİ:
1- Kayadan deve çıkartması 2- Sâlih aleyhisselâmın kavminin bulundukları yerde hamt denilen meyvesiz ağaçlardan başka ağaç yoktu ''Hak peygambersen, bu ağaçlar meyve versin!'' diye kendisine mûcize teklifinde bulundular Sâlih aleyhisselâm duâ edince, bu ağaçların hepsi çeşit çeşit meyveler verdi 3- Sâlih aleyhisselâmın duâsı bereketiyle büyük taştan su çıkmıştır 4- Sâlih aleyhisselâmın çadırına ateş tesir etmemiştir Şöyle ki, kavmi koyuncu idi Senenin bâzı aylarını sahralarda, yaylalarda çadır kurarak geçirirlerdi İmân etmeyenlerden biri, gizlice Sâlih aleyhisselâmın çadırını ateşe verince, çadır yanmağa başladı Bunun üzerine kavminden kâfir olanlar; ''Hak peygamber isen, çadırındaki yangını söndür!'' diye alay etmeye, eğlenmeye başladılar Hazret-i Sâlih, yangının sönmesi için duâ edince, kendi çadırı kurtulup, ateş kâfirlerin çadırlarına geçti ve hiçbir çadır kalmayıp, içindeki eşyâlarla berâber, yanıp kül oldu
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Ürdün ile Filistin arasındaki kavme peygamber gönderilmiştir
LÛT ALEYHİSSELÂM
Kur'ân-ı kerim'de ismi bildirilen peygamberlerden İbrâhim aleyhisselâmın kardeşinin oğludur İbrâhim aleyhisselâm ve ona inananlarla birlikte Nemrûd'un memleketinden hicret edip Şam'a geldikten sonra, Lût gölü yakınındaki Sedûm şehri halkına peygamber gönderildi İnsanlara İbrâhim aleyhisselâmın dinini tebliğ etti İbrâhim aleyhisselâmla birlikte Bâbil'den hicret edip, Şam diyârına geldikleri zaman Cebrâil aleyhisselâm gelerek Lût gölü civÂrındaki Sedûm bölgesi ahâlisine peygamber olarak gönderildiğini bildirdi İbrâhim aleyhisselâmdab ayrılarak Sedûm bölgesine gitti Bu bölgede ahlâksız ve sapık bir millet türemişti Putlara tapıyorlar, soygun yapıyorlar, zayıfları eziyorlardı İğrenç olan livata (homoseksüellik; bugün tedâvisi mümkün olmayan AIDS hastalığına sebep olan cinsi sapıklık) yapıyorlardı Lût aleyhisselâm onları çirkin işlerden menedip, doğru yola dâvet etti Bu husus Kur'ân-ı kerimde Şuarâ sûresi 161- 164 âyetlerde meâlen şöyle bildirilmektedir: ''Kardeşleri Lût onlara: Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş emin, güvenilir bir peygamberim Artık Allah'tan korkun ve bana itâat edin! Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum Benim ücretim âlemlerin Rabbine âittir, dedi'' Sedum halkı hazret-i Lût'un dâvetine uymadılar İsyân edenler arasında kendi hanımı da vardı O da kocası hazret-i Lût'a inanmamıştı Kâfirlerle bir olup, ona ihânet etmişti Bu azgın ve cinsi sapıklıkla uğraşan kavim, imân etmedikleri gibi hazret-i Lût'u ve ona inananları memleketlerinde kovmaya kalkıştılar Lût aleyhisselâm bu kavme nasihat edip, doğru yola dönmezlerse Allahü teâlânın azâbına uğrayacaklarını bildirdi Buna rağmen isyândan ve fuhuştan vazgeçmediler Hattâ hazret-i Lût'a ''Doğru sözlü isen bahsettiğin azâbı getir de görelim'' dediler Sapık kavmin isyânının gittikçe artması üzerine Allahü teâlâ onları cezâlandırmak için melekler görevlendirdi Bu melekler Cebrâil, Mikâil, Azrâil aleyhisselâm bir rivâyete göre de Cebrâil aleyhisselâm ile birlikte on iki melekti Melekler önce İbrâhim aleyhisselâma uğrayıp, kendisine bir oğlan evlâdı (hazret-i İshâk) verileceğini müjdelediler ve azgın Sedum halkını helâk etmek üzere geldiklerini söyleyip ayrıldılar Öğle veya akşam vakti Sedum beldesine gidip hazret-i Lût'u buldular Melekler nûr yüzlü genç delikanlı sûretinde hazret-i Lût'un evine gelince hazret-i Lût'un isyankâr hanımı, durumu azgın Sedum halkına bildirdi Azgın Sedum halkı hazret-i Lût'un evinin etrâfını sarıp misâfirlerini bize teslim et diyerek musallat olmaya kalkıştılar Hazret-i Lût onlara nasihat ettiyse de dinlemeyip kapıyı zorladılar Bunun üzerine melekler: ''Ey Lût! Gerçekten biz Rabbinin elçileriyiz Kalbini onlardan gelecek bir korku ve zarar ile meşgul etme Onlar sana aslâ dokunamazlar Cebrâil aleyhisselâm dedi ki, hemen gecenin bir kısmında ev halkınla çık git veiçimizden hiçbiri geri kalmasın, ancak hanımın hâriç, çünkü kavmine isâbet edecek azâb ona da gelecektir Onların helâk zamânı sabah vaktidir''
Azgın kavim içeri girmek için kapıyı kırınca Cebrâil aleyhisselâm; ''Ey Lût kapıyı aç ve geriye çekil gelsinler dedi Lût aleyhisselâm kapıyı açıp geri çekildi Cebrâil aleyhisselâm kanadını önlerine gerdi ve içeriye hücum eden azgınların gözleri âniden kör oldu, bunun üzerine şaşkın şaşkın kaçışmaya başladılar Bu husus Kur'ân-ı kerim'de Kamer sûresi 44 âyette meâlen şöyle bildirilmektedir: ''Lût'tan kavmi, misâfir melekleri istediler! Hemen biz onların gözlerini kör ettik (Anadan doğma gibi kör oldular) işte azâbımı ve tehditlerimin âkıbetini tadın dedik'' Lût aleyhisselâm kendine tâbi olanlarla geceleyin Sedum beldesinden ayrılıp Sa'r şehrine gitti Cebrâil aleyhisselâm Sedum beldesini kanadıyla alt üst etti Üzerlerine şiddetli taş yağmaya başladı, nihâyet hepsi helâk olup gitti Bu hususta Kur'ân-ı kerim'in Kamer sûresi 38 âyet-i kerimesinde meâlen; ''Celâlim hakkı için, bir sabah vakti devamlı bir azâb onları bastırıverdi'' Ve Hicr sûresi 73- 74- 75 âyetlerde de; ''Nihâyet onları güneşin doğma vaktinde korkunç gürültü yakalayıverdi Hemen şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taş yağdırdık Elbette bunda keskin anlayışlar için ibret alâmetleri var'' buyrulmaktadır Lût'un aleyhisselâm kavminin yaşadığı ve helâk oldukları topraklar Kur'ân-ı kerimde alt-üst olan memleket mânâsına gelen ''El-mü'tefikât'' şeklinde zikredilmiştir Sedum beldesi alt-üst olduktan sonra kaynarsular fışkırıp göl hâline geldi Bu gün bu bölge, Lût Gölü adıyla anılmaktadır Yahûdi kaynaklarında ise bu belde (sodom) ismiyle geçmektedir Lût aleyhisselâm, kavminin helâkınden sonra, Şam bölgesine gidip, amcası İbrâhim'in (aleyhisselâm) yanında yedi sene kaldı Sonra Hicâz'a gidip, seksen yaşında iken orada vefât etti Kabrinin, İbrâhim aleyhisselâmın kabrinin de bulunduğu Filistin'deki Halilürrahmân'da veya Mekke-i mükerremede Kâbe yanında Hatim denilen yerde olduğu rivâyet edilir Kur'ân-ı kerim'de yirmi yedi âyette Lût aleyhisselâmdan bahsedilmektedir
Mûcizeleri:
1-Bulutsuz yağmur yağdırmıştır Kavmini doğru yola dâvet ettiği vakit, mûcize olarak bulutsuz yağmur yağdırmasını istediler Duâsı kabul olunup, elleriyle göğe işâret etmesi vahyedildi Göğe işâret edince yağmur yağmaya başladı 2-Duâsı bereketiyle otsuz bir dağda ot bitmiştir Kavmi Lût aleyhisselâmın koyunlarını otsuz bir dağa toplayıp başka yere salmadılar Hayvanlar açlıktan telef olmaya başlamıştı Hazret-i Lût kuruyan dağda ot bitmesi için duâ etti ve yemyeşil otlar bitti Azgın kavmin koyunları o dağdan otlasa hemen ölürdü Bu mûcizesi ile kırk kişi imân etmiştir 3- Taşlar, çakıllar ve kum tâneleri, Lût aleyhisselâm ile konuşmuşlardır Kavmininisyânı üzerine taş parçaları dile gelip, ''Kavminin imân etmiyeceği sizce muhakkak ise cenâb-ı Hakk'a duâ et, onları yakmak için bizi ateş eylesin'' dediler 4-Kavmi, ona eziyet vermek için üzerine ufak taşlar atardı Allahü teâlânın koruması ile hiçbiri ona dokunmazdı 5- Üzerine yattığı taşlar döşek gibi yumuşak olmuştur Kavmi, kendisini öldürmek için karar verince ilâhi emre uyarak onlardan uzaklaşıp bir dağa gitti Çok yorulduğundan bir yerde uyuyup kalmıştı Peşinden gelen yedi kişi, onu gördüklerinde sırt üstü yatmış, altında bulunan taşlar döşek gibi yumuşayıp çukurlaşmıştı Onu tâkip eden yedi kişi bu hâli görünce imân etmiştir 6-Lût aleyhisselâm çok uzak yerlerde olan şeyleri görüp haber verirdi Çocuğu kaybolan biri gelip, nerede olduğunu sorunca duâ etti Allahü teâlâ da ona bildirdi O da, çocuğun olduğu yeri söyledi
Ahmed bin Hanbel ve ibn-i Mâce'nin bildirdikleri hadis-ü şeriflerde, peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Lût kavmi hakkında buyurdu ki: On şet vardır ki Lût kavmi onları yapmış ve o yüzden helâk edilmiştir Ümmetim ise onlara bir de kendisi katar Bunlar; livâta (erkek erkeğe münâsebet), fındık gibi taşları sapanla atmak, güvercinle (kumar) oynamak, def çalmak, (kadınlar için düğünlerde ruhsat vardır) içki içmek, (özürsüz) sakal kesmek, (emredilenden fazla) bıyık uzatmak, ıslık çalmak, el çırpmak, (erkekler için) ipek gömlek giymek bir tâne de ümmetim ilâve eder ki; o da kadın kadına münâsebette bulunmaktır Lû kavminin işini (livâta) yapan mel'undur Benden sonra ümmetim hakkında en korktuğum şey Lût kavminin yaptığını yapmalarıdır
LÛT ALEYHİSSELÂM
Kur'ân-ı kerim'de ismi bildirilen peygamberlerden İbrâhim aleyhisselâmın kardeşinin oğludur İbrâhim aleyhisselâm ve ona inananlarla birlikte Nemrûd'un memleketinden hicret edip Şam'a geldikten sonra, Lût gölü yakınındaki Sedûm şehri halkına peygamber gönderildi İnsanlara İbrâhim aleyhisselâmın dinini tebliğ etti İbrâhim aleyhisselâmla birlikte Bâbil'den hicret edip, Şam diyârına geldikleri zaman Cebrâil aleyhisselâm gelerek Lût gölü civÂrındaki Sedûm bölgesi ahâlisine peygamber olarak gönderildiğini bildirdi İbrâhim aleyhisselâmdab ayrılarak Sedûm bölgesine gitti Bu bölgede ahlâksız ve sapık bir millet türemişti Putlara tapıyorlar, soygun yapıyorlar, zayıfları eziyorlardı İğrenç olan livata (homoseksüellik; bugün tedâvisi mümkün olmayan AIDS hastalığına sebep olan cinsi sapıklık) yapıyorlardı Lût aleyhisselâm onları çirkin işlerden menedip, doğru yola dâvet etti Bu husus Kur'ân-ı kerimde Şuarâ sûresi 161- 164 âyetlerde meâlen şöyle bildirilmektedir: ''Kardeşleri Lût onlara: Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş emin, güvenilir bir peygamberim Artık Allah'tan korkun ve bana itâat edin! Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum Benim ücretim âlemlerin Rabbine âittir, dedi'' Sedum halkı hazret-i Lût'un dâvetine uymadılar İsyân edenler arasında kendi hanımı da vardı O da kocası hazret-i Lût'a inanmamıştı Kâfirlerle bir olup, ona ihânet etmişti Bu azgın ve cinsi sapıklıkla uğraşan kavim, imân etmedikleri gibi hazret-i Lût'u ve ona inananları memleketlerinde kovmaya kalkıştılar Lût aleyhisselâm bu kavme nasihat edip, doğru yola dönmezlerse Allahü teâlânın azâbına uğrayacaklarını bildirdi Buna rağmen isyândan ve fuhuştan vazgeçmediler Hattâ hazret-i Lût'a ''Doğru sözlü isen bahsettiğin azâbı getir de görelim'' dediler Sapık kavmin isyânının gittikçe artması üzerine Allahü teâlâ onları cezâlandırmak için melekler görevlendirdi Bu melekler Cebrâil, Mikâil, Azrâil aleyhisselâm bir rivâyete göre de Cebrâil aleyhisselâm ile birlikte on iki melekti Melekler önce İbrâhim aleyhisselâma uğrayıp, kendisine bir oğlan evlâdı (hazret-i İshâk) verileceğini müjdelediler ve azgın Sedum halkını helâk etmek üzere geldiklerini söyleyip ayrıldılar Öğle veya akşam vakti Sedum beldesine gidip hazret-i Lût'u buldular Melekler nûr yüzlü genç delikanlı sûretinde hazret-i Lût'un evine gelince hazret-i Lût'un isyankâr hanımı, durumu azgın Sedum halkına bildirdi Azgın Sedum halkı hazret-i Lût'un evinin etrâfını sarıp misâfirlerini bize teslim et diyerek musallat olmaya kalkıştılar Hazret-i Lût onlara nasihat ettiyse de dinlemeyip kapıyı zorladılar Bunun üzerine melekler: ''Ey Lût! Gerçekten biz Rabbinin elçileriyiz Kalbini onlardan gelecek bir korku ve zarar ile meşgul etme Onlar sana aslâ dokunamazlar Cebrâil aleyhisselâm dedi ki, hemen gecenin bir kısmında ev halkınla çık git veiçimizden hiçbiri geri kalmasın, ancak hanımın hâriç, çünkü kavmine isâbet edecek azâb ona da gelecektir Onların helâk zamânı sabah vaktidir''
Azgın kavim içeri girmek için kapıyı kırınca Cebrâil aleyhisselâm; ''Ey Lût kapıyı aç ve geriye çekil gelsinler dedi Lût aleyhisselâm kapıyı açıp geri çekildi Cebrâil aleyhisselâm kanadını önlerine gerdi ve içeriye hücum eden azgınların gözleri âniden kör oldu, bunun üzerine şaşkın şaşkın kaçışmaya başladılar Bu husus Kur'ân-ı kerim'de Kamer sûresi 44 âyette meâlen şöyle bildirilmektedir: ''Lût'tan kavmi, misâfir melekleri istediler! Hemen biz onların gözlerini kör ettik (Anadan doğma gibi kör oldular) işte azâbımı ve tehditlerimin âkıbetini tadın dedik'' Lût aleyhisselâm kendine tâbi olanlarla geceleyin Sedum beldesinden ayrılıp Sa'r şehrine gitti Cebrâil aleyhisselâm Sedum beldesini kanadıyla alt üst etti Üzerlerine şiddetli taş yağmaya başladı, nihâyet hepsi helâk olup gitti Bu hususta Kur'ân-ı kerim'in Kamer sûresi 38 âyet-i kerimesinde meâlen; ''Celâlim hakkı için, bir sabah vakti devamlı bir azâb onları bastırıverdi'' Ve Hicr sûresi 73- 74- 75 âyetlerde de; ''Nihâyet onları güneşin doğma vaktinde korkunç gürültü yakalayıverdi Hemen şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taş yağdırdık Elbette bunda keskin anlayışlar için ibret alâmetleri var'' buyrulmaktadır Lût'un aleyhisselâm kavminin yaşadığı ve helâk oldukları topraklar Kur'ân-ı kerimde alt-üst olan memleket mânâsına gelen ''El-mü'tefikât'' şeklinde zikredilmiştir Sedum beldesi alt-üst olduktan sonra kaynarsular fışkırıp göl hâline geldi Bu gün bu bölge, Lût Gölü adıyla anılmaktadır Yahûdi kaynaklarında ise bu belde (sodom) ismiyle geçmektedir Lût aleyhisselâm, kavminin helâkınden sonra, Şam bölgesine gidip, amcası İbrâhim'in (aleyhisselâm) yanında yedi sene kaldı Sonra Hicâz'a gidip, seksen yaşında iken orada vefât etti Kabrinin, İbrâhim aleyhisselâmın kabrinin de bulunduğu Filistin'deki Halilürrahmân'da veya Mekke-i mükerremede Kâbe yanında Hatim denilen yerde olduğu rivâyet edilir Kur'ân-ı kerim'de yirmi yedi âyette Lût aleyhisselâmdan bahsedilmektedir
Mûcizeleri:
1-Bulutsuz yağmur yağdırmıştır Kavmini doğru yola dâvet ettiği vakit, mûcize olarak bulutsuz yağmur yağdırmasını istediler Duâsı kabul olunup, elleriyle göğe işâret etmesi vahyedildi Göğe işâret edince yağmur yağmaya başladı 2-Duâsı bereketiyle otsuz bir dağda ot bitmiştir Kavmi Lût aleyhisselâmın koyunlarını otsuz bir dağa toplayıp başka yere salmadılar Hayvanlar açlıktan telef olmaya başlamıştı Hazret-i Lût kuruyan dağda ot bitmesi için duâ etti ve yemyeşil otlar bitti Azgın kavmin koyunları o dağdan otlasa hemen ölürdü Bu mûcizesi ile kırk kişi imân etmiştir 3- Taşlar, çakıllar ve kum tâneleri, Lût aleyhisselâm ile konuşmuşlardır Kavmininisyânı üzerine taş parçaları dile gelip, ''Kavminin imân etmiyeceği sizce muhakkak ise cenâb-ı Hakk'a duâ et, onları yakmak için bizi ateş eylesin'' dediler 4-Kavmi, ona eziyet vermek için üzerine ufak taşlar atardı Allahü teâlânın koruması ile hiçbiri ona dokunmazdı 5- Üzerine yattığı taşlar döşek gibi yumuşak olmuştur Kavmi, kendisini öldürmek için karar verince ilâhi emre uyarak onlardan uzaklaşıp bir dağa gitti Çok yorulduğundan bir yerde uyuyup kalmıştı Peşinden gelen yedi kişi, onu gördüklerinde sırt üstü yatmış, altında bulunan taşlar döşek gibi yumuşayıp çukurlaşmıştı Onu tâkip eden yedi kişi bu hâli görünce imân etmiştir 6-Lût aleyhisselâm çok uzak yerlerde olan şeyleri görüp haber verirdi Çocuğu kaybolan biri gelip, nerede olduğunu sorunca duâ etti Allahü teâlâ da ona bildirdi O da, çocuğun olduğu yeri söyledi
Ahmed bin Hanbel ve ibn-i Mâce'nin bildirdikleri hadis-ü şeriflerde, peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Lût kavmi hakkında buyurdu ki: On şet vardır ki Lût kavmi onları yapmış ve o yüzden helâk edilmiştir Ümmetim ise onlara bir de kendisi katar Bunlar; livâta (erkek erkeğe münâsebet), fındık gibi taşları sapanla atmak, güvercinle (kumar) oynamak, def çalmak, (kadınlar için düğünlerde ruhsat vardır) içki içmek, (özürsüz) sakal kesmek, (emredilenden fazla) bıyık uzatmak, ıslık çalmak, el çırpmak, (erkekler için) ipek gömlek giymek bir tâne de ümmetim ilâve eder ki; o da kadın kadına münâsebette bulunmaktır Lû kavminin işini (livâta) yapan mel'undur Benden sonra ümmetim hakkında en korktuğum şey Lût kavminin yaptığını yapmalarıdır
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
İbrâhim aleyhisselâmın oğludur Kurban edilmek istendi Bıçak kesmedi
İSMÂİL ALEYHİSSELÂM
Arabistan'da Cürhüm kabilesine gönderilen peygamber İbrâhim aleyhisselâmın büyük oğlu ve peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) dedelerinden Annesinin adı Hacer'dir Hazret-i İbrâhim, Nemrut'un ateşinden kurtulduktan sonra,Bâbil'den ayrılıp, Mısır'a gittiğinde hanımı Sâre'ye Firavun musallat olmuştu Fakat, Sâre'yi yaklaşmak istediğinde, ellerinin tutulup, nefesi kesilerek sara hastalığına benzer bir hâle düştü Bunu üzerine Firavun korkarak İbrâhim aleyhisselâm ve sâre'yi bıraktı ve Hacer adlı bir câriyeyide hediye etti İbrâhim aleyhisselâm, Firavun'un korkarak câriye olarak verdiği Hacer'i de alarak, Filistin'e döndü Oradan Şam taraflarına gitti Buradayken Sâre Hatunun isteği üzerine hazret-i Hacer'le evlendi Bu evlilikten hazret-i İsmâil doğdu Allah'ın emri ile Hacer'i, oğlu il2 birlikte Kudüs'ten Hicaz'a götürdü ve bugünkü Mekke şehrinin bulunduğu yere bırakıp geri döndü Mekke'nin üst tarafında bulunan Seniyye Mevkiine gelince, ellerini açarak onlar için duâ ettiği İbrâhin sûresi 37 ve 38 âyetlerinde bildirilmektedirBu ıssız ve çorak vâdide bir miktar hurma, bir dağarcık su ve oğlu iki yaşındaki İsmâil ile yanlız kalan hazret-i Hacer, bu işin Allah'ın emri ile olduğunu anlayıp tevekkülle sabretti; ''Allahü teâlâ bize kâfisir O bizi korur, himâye eder Bizi başıboş bırakmaz'' dedi Semre ağacının dallarından yaptığı küçük barınakta kalıyorlardı Yiyecekler ve suları bitince hazret-i İsmâil susuzluktan ağlamaya başladı Hazret-i Hacer su bulmak ümidi ile Safâ Tepesine çıktı Uçsuz bucaksız çölden ve ağaçsız çıplak tepelerden başka bir şey göremedi Safâ'dan inip koşarak Merve Tepesine çıktı Safâ ve Merve Tepeleri arasında su bulmak ümidi ile yedi defâ koşarak gidip deldi Bu sırada İsmâil'in (aleyhisselâm) ayağını vurduğu veya Cebrâil aleyhisselâmın vurduğu yerden su fışkırıp akmaya başladı Hazret-i Hacer heyecanlandı ve akan su ziyan olmasın diye ''Dur! Dur!'' mânâsına gelen ''Zem! Zem!'' diyerek suyun etrâfını çevirdi Sudan oğlu İsmâil'e (aleyhisselâm) içirdi ve kendisi de içti Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde ''Allah İsmâil'in annesi Hacer'e rahmet etsin O, zemzemi kendi hâline bıraksaydı da avuçlamasaydı, muhakkak zemzem akan bir ırmak olurdu'' buyurmuştur
Mekke'nin yakınında konaklayan Cürhüm kabilesi zemzem suyunu görünce hazret-i Hacer'den izin alarak oraya yerleştiler ve böylece Mekke şehri kuruldu Bir müddet sonra hazret-i İbrâhim hanımını ve oğlunu ziyârete geldiğinde onları bolluk ve bereket içinde buldu Hazret-i İsmâil konuşmaya başlayınca hazret-i İbrâhim üç gün üst üste gördüğü rüyâ üzerine onu kurbân etmeye karar verdi Zilhicce ayının 9 ve 10 gügü de aynı rüyâyı görünce sahih olduğunu anladı Bir bahâneyle annesinden izin alarak kurban etmek için götürdü Şeytan, insan sûretinde annesi Hâcer'e hazret-i İsmâil'e ve hazret-i İbrâhim'e göründü ve onlara vesvese vermeye çalıştı ise de dinlemediler Hazret-i İsmâil, şeytanın arkasından yedi tâne taş attı Hazret-i İbrâhim, bugün Minâ denilen yere gelince, oğluna rüyâsını ve Allah'ın emrinin kendisini kurbân etmek olduğunu açıkladı Hazret-i İsmâil'i tevekkülle hazırladı Yere yatırıp bıçağı boynuna çaldı ise de bıçak, Allah'ın emri ile kesmedi Taşa vurdu, taşı kesti Nihâyet Cebrâil aleyhisselâm Cennetten bir koç getirdi Cebrâil aleyhisselâm makâmından ''Allahü ekber, Allahü ekber'' diyerek geldiHazret-i İbrâhim bu tekbiri işitince; ''La ilâhe illallahü vallahü ekber'' dedi Hazret-i İsmâil de; ''Allahü ekber ve lillâhil hamd'' diyerek tekbiri tamamladı Hazret-i İbrâhim koçu kurban etti Onların bu hâli Kur'ân-ı kerimde anlatılmakta ve meâlen; ''Muhakkak ki bu açık bir imtihandı'' buyrulmaktadır Hazret-i İbrâhim kurban hâdisesinden sonra Sâre'nin yanına döndü Hazret-i İsmâil büyüyünce Cürhüm kabilesinden bir kızla evlendi Annesi hazret-i Hâcer de vefât etti ve Kâbe temelinin bitişiğine defnedildi Hazret-i İbrâhim yine ara sıra gelip gidiyordu Allahü teâlâ Kâbe'nin yapılmasını emredince baba oğul Kâbe'nin eski temelini bulup yeniden inşâ ettiler ve şöyle duâ ettiler: ''Ey Rabbimiz bizden bu hayırlı işi kabul et Hakikaten sen duâmızı işitici, niyetimizi bilicisin''
Hazret-i İsmâil, babası hazret-i İbrâhim'in vefâtından sonra, Yemen'den gelip Mekke'ye yerleşmiş olan Cürhüm kabilesine peygamber olarak gönderildi Kendisine başka kitap ve din verilmeyip, babası İbrâhim aleyhisselâmın dinini insanlara tebliğ etti İnsanları elli yıl imâna dâvet etti, ancak pek az kimse imânla şereflendi Filistin'e giderek hazret-i İbrâhim'in kabrini ziyâret etti Sonra Şam'a gidip kardeşi İshak aleyhisselâm ile görüştü Hazret-i İsmâil'in 12 oğlu ve pekçok torunu oldu Onun dini İslâmiyet gönderilinceye kadar doğru olarak devâm etti Muhammed aleyhisselâmın bütün dedeleri hazret-i İsmâil'in soyundan ve onun dinindendi Vefâtına yakın kardeşi İshâk'ı aleyhisselâm yanına dâvet edip, kızını oğlu Iys'a nikâhladı ve bâzı vasiyetlerde bulundu Mekke'de 133 veya 137 yaşlarındayken vefât etti Mescid'i Haramda Kâbe-i muazzamanın kuzey duvarı önünde bulunan ve annesi Hâcer'in kabrinin bulunduğu Hatim denilen yere defnedildi
Mûcizeleri:
1-Dikenli bir arâzide yaşayan müşriklerin teklifi üzerine duâ edip, dikenli ağaçlarda çeşitli meyveler bitmiştir 2- Cürhümileri imâna dâvet ettiği zaman, onlar kısır koyundan süt çıkarmasını istediler O da elini koyunun sırtına koyarak; ''Beni peygamber olarak gönderen Allahü teâlânın ismi ile'' dediği anda koyunun memelerinden süt akmaya başladı 3- İsmâil aleyhisselâmın duâsı bereketiyle koyunların yünleri ipek oldu ve sayıları çoğaldı 4-Kendisine misâfir gelen iki yüz Yemenliye ikrâm edecek bir şey bulamayınca mahcub oldu O anda duâ etti ve yanındaki kumlar un oldu Bunu gören misâfirlerin hepsi imâna geldiler
Kur'ân-ı kerim'in, Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, En'âm, İbrâhim, Meryem, Enbiyâ ve Sâd sûrelerinde İsmâil aleyhisselâmla ilgili haberler verilmiştir
İSMÂİL ALEYHİSSELÂM
Arabistan'da Cürhüm kabilesine gönderilen peygamber İbrâhim aleyhisselâmın büyük oğlu ve peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) dedelerinden Annesinin adı Hacer'dir Hazret-i İbrâhim, Nemrut'un ateşinden kurtulduktan sonra,Bâbil'den ayrılıp, Mısır'a gittiğinde hanımı Sâre'ye Firavun musallat olmuştu Fakat, Sâre'yi yaklaşmak istediğinde, ellerinin tutulup, nefesi kesilerek sara hastalığına benzer bir hâle düştü Bunu üzerine Firavun korkarak İbrâhim aleyhisselâm ve sâre'yi bıraktı ve Hacer adlı bir câriyeyide hediye etti İbrâhim aleyhisselâm, Firavun'un korkarak câriye olarak verdiği Hacer'i de alarak, Filistin'e döndü Oradan Şam taraflarına gitti Buradayken Sâre Hatunun isteği üzerine hazret-i Hacer'le evlendi Bu evlilikten hazret-i İsmâil doğdu Allah'ın emri ile Hacer'i, oğlu il2 birlikte Kudüs'ten Hicaz'a götürdü ve bugünkü Mekke şehrinin bulunduğu yere bırakıp geri döndü Mekke'nin üst tarafında bulunan Seniyye Mevkiine gelince, ellerini açarak onlar için duâ ettiği İbrâhin sûresi 37 ve 38 âyetlerinde bildirilmektedirBu ıssız ve çorak vâdide bir miktar hurma, bir dağarcık su ve oğlu iki yaşındaki İsmâil ile yanlız kalan hazret-i Hacer, bu işin Allah'ın emri ile olduğunu anlayıp tevekkülle sabretti; ''Allahü teâlâ bize kâfisir O bizi korur, himâye eder Bizi başıboş bırakmaz'' dedi Semre ağacının dallarından yaptığı küçük barınakta kalıyorlardı Yiyecekler ve suları bitince hazret-i İsmâil susuzluktan ağlamaya başladı Hazret-i Hacer su bulmak ümidi ile Safâ Tepesine çıktı Uçsuz bucaksız çölden ve ağaçsız çıplak tepelerden başka bir şey göremedi Safâ'dan inip koşarak Merve Tepesine çıktı Safâ ve Merve Tepeleri arasında su bulmak ümidi ile yedi defâ koşarak gidip deldi Bu sırada İsmâil'in (aleyhisselâm) ayağını vurduğu veya Cebrâil aleyhisselâmın vurduğu yerden su fışkırıp akmaya başladı Hazret-i Hacer heyecanlandı ve akan su ziyan olmasın diye ''Dur! Dur!'' mânâsına gelen ''Zem! Zem!'' diyerek suyun etrâfını çevirdi Sudan oğlu İsmâil'e (aleyhisselâm) içirdi ve kendisi de içti Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde ''Allah İsmâil'in annesi Hacer'e rahmet etsin O, zemzemi kendi hâline bıraksaydı da avuçlamasaydı, muhakkak zemzem akan bir ırmak olurdu'' buyurmuştur
Mekke'nin yakınında konaklayan Cürhüm kabilesi zemzem suyunu görünce hazret-i Hacer'den izin alarak oraya yerleştiler ve böylece Mekke şehri kuruldu Bir müddet sonra hazret-i İbrâhim hanımını ve oğlunu ziyârete geldiğinde onları bolluk ve bereket içinde buldu Hazret-i İsmâil konuşmaya başlayınca hazret-i İbrâhim üç gün üst üste gördüğü rüyâ üzerine onu kurbân etmeye karar verdi Zilhicce ayının 9 ve 10 gügü de aynı rüyâyı görünce sahih olduğunu anladı Bir bahâneyle annesinden izin alarak kurban etmek için götürdü Şeytan, insan sûretinde annesi Hâcer'e hazret-i İsmâil'e ve hazret-i İbrâhim'e göründü ve onlara vesvese vermeye çalıştı ise de dinlemediler Hazret-i İsmâil, şeytanın arkasından yedi tâne taş attı Hazret-i İbrâhim, bugün Minâ denilen yere gelince, oğluna rüyâsını ve Allah'ın emrinin kendisini kurbân etmek olduğunu açıkladı Hazret-i İsmâil'i tevekkülle hazırladı Yere yatırıp bıçağı boynuna çaldı ise de bıçak, Allah'ın emri ile kesmedi Taşa vurdu, taşı kesti Nihâyet Cebrâil aleyhisselâm Cennetten bir koç getirdi Cebrâil aleyhisselâm makâmından ''Allahü ekber, Allahü ekber'' diyerek geldiHazret-i İbrâhim bu tekbiri işitince; ''La ilâhe illallahü vallahü ekber'' dedi Hazret-i İsmâil de; ''Allahü ekber ve lillâhil hamd'' diyerek tekbiri tamamladı Hazret-i İbrâhim koçu kurban etti Onların bu hâli Kur'ân-ı kerimde anlatılmakta ve meâlen; ''Muhakkak ki bu açık bir imtihandı'' buyrulmaktadır Hazret-i İbrâhim kurban hâdisesinden sonra Sâre'nin yanına döndü Hazret-i İsmâil büyüyünce Cürhüm kabilesinden bir kızla evlendi Annesi hazret-i Hâcer de vefât etti ve Kâbe temelinin bitişiğine defnedildi Hazret-i İbrâhim yine ara sıra gelip gidiyordu Allahü teâlâ Kâbe'nin yapılmasını emredince baba oğul Kâbe'nin eski temelini bulup yeniden inşâ ettiler ve şöyle duâ ettiler: ''Ey Rabbimiz bizden bu hayırlı işi kabul et Hakikaten sen duâmızı işitici, niyetimizi bilicisin''
Hazret-i İsmâil, babası hazret-i İbrâhim'in vefâtından sonra, Yemen'den gelip Mekke'ye yerleşmiş olan Cürhüm kabilesine peygamber olarak gönderildi Kendisine başka kitap ve din verilmeyip, babası İbrâhim aleyhisselâmın dinini insanlara tebliğ etti İnsanları elli yıl imâna dâvet etti, ancak pek az kimse imânla şereflendi Filistin'e giderek hazret-i İbrâhim'in kabrini ziyâret etti Sonra Şam'a gidip kardeşi İshak aleyhisselâm ile görüştü Hazret-i İsmâil'in 12 oğlu ve pekçok torunu oldu Onun dini İslâmiyet gönderilinceye kadar doğru olarak devâm etti Muhammed aleyhisselâmın bütün dedeleri hazret-i İsmâil'in soyundan ve onun dinindendi Vefâtına yakın kardeşi İshâk'ı aleyhisselâm yanına dâvet edip, kızını oğlu Iys'a nikâhladı ve bâzı vasiyetlerde bulundu Mekke'de 133 veya 137 yaşlarındayken vefât etti Mescid'i Haramda Kâbe-i muazzamanın kuzey duvarı önünde bulunan ve annesi Hâcer'in kabrinin bulunduğu Hatim denilen yere defnedildi
Mûcizeleri:
1-Dikenli bir arâzide yaşayan müşriklerin teklifi üzerine duâ edip, dikenli ağaçlarda çeşitli meyveler bitmiştir 2- Cürhümileri imâna dâvet ettiği zaman, onlar kısır koyundan süt çıkarmasını istediler O da elini koyunun sırtına koyarak; ''Beni peygamber olarak gönderen Allahü teâlânın ismi ile'' dediği anda koyunun memelerinden süt akmaya başladı 3- İsmâil aleyhisselâmın duâsı bereketiyle koyunların yünleri ipek oldu ve sayıları çoğaldı 4-Kendisine misâfir gelen iki yüz Yemenliye ikrâm edecek bir şey bulamayınca mahcub oldu O anda duâ etti ve yanındaki kumlar un oldu Bunu gören misâfirlerin hepsi imâna geldiler
Kur'ân-ı kerim'in, Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, En'âm, İbrâhim, Meryem, Enbiyâ ve Sâd sûrelerinde İsmâil aleyhisselâmla ilgili haberler verilmiştir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
İbrâhim aleyhisselâmın oğludur Filistin civarında yaşadı
İSHÂK ALEYHİSSELÂM
Şam ve Filistin ahâlisine gönderilen peygamberlerden İbrâhim aleyhisselâmın ikinci oğludur Annesi hazret-i Sâre'dir Büyük kardeşi İsmâil aleyhisselâmdan kaç yaş küçük olduğu bilinmemektedir İbrâhim aleyhisselâm, Nemrûd'un ateşinden kurtulduktan sonra, Bâbil'den Hicret ederek, kendisine inananlar ve hanımı Sâre Hâtun'la birlikte Mısır'a gitti Oradan da Filistin ve Şam diyârına döndü Sâre Hâtun'un gençliğinde çocuğu olmamıştı İbrâhim aleyhisselâm oğlu İsmâil aleyhisselâmı ve annesi Hâcer Hâtun'u Mekke'ye bıraktıktan sonra, Şam diyârına döndü Allahü teâlâ yaşlıyken Sâre Hâtun'a bir oğul ihsân edeceğini, Cebrâil aleyhisselâm vâsıtasıyla müjdeledi Sâre Hâtun, bu müjdeye sevindiği için oğluna İshâk ismi verildi İshâk İbrânce ''güler'' mânâsına gelir
Allahü teâlânın Lût kavmini azgınlıkları sebebiyle helâk ettiği sene doğdu Şam diyârında büyüyünce, babası ve annesi ile Mekke'ye gitti Kâbe-i muazzamayı ziyâret edip, ağabeyi İsmâil aleyhisselâmla görüştü Üçü birlikte Filistin'e döndüler Burada anne ve babasına hizmet etti Her sene hac zamânında Mekke'ye gitti Bir rivâyette babasının sağlığında, başka bir rivâyette ise vefâtından sonra Şam ve Filistin ahâlisine peygamber olarak gönderildi İbrâhim aleyhisselâmın dininin hükümlerini yaymaya devâm etti Kavmine nasihat edip, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirdi Altmış yaşındayken, İys ve Yâkûb adında iki oğlu oldu İys amcası İsmâil aleyhisselâmın kızıyla evlendi Babasının duâsı bereketiyle soyu bereketli olup, kısa zamanda çoğaldı İshâk aleyhisselâmın diğer oğlu Yâkûb aleyhisselâma da peygamberlik verildi Oğul ve torunlarından peygamberler geldi Bir adı da İsrâil olan Yâkûb aleyhisselâmın soyundan gelenlere sonradan ''İsrâiloğulları'' denildi
Ömrünün sonuna doğru gözlerinin görmesi zayıflayan İshâk aleyhisselâm, 120 sene veya daha fazla yaşadıktan sonra, Filistin'de vefât etti Filistin'de Halilürrahmân denilen yerde baba ve annesinin de medfûn bulunduğu mağaraya defnedildi Yüz ve şekil itibârıyla, ahlâk ve yaşayışta babası hazret-i İbrâhim'e çok benzeyen İshâk aleyhisselâm, Kur'ân-ı kerim'de ilim sâhibi olarak zikredildi
Mûcizeleri:
1- Hayvanlar açık bir lisanla peygamberliğine şehâdet ederlerdi 2- Duâ etmesi üzerine dağın harekete geçmesi: İshâk aleyhisselâm Kudüs'te insanları Allahü teâlâya imâna dâvet edince, insanlar; ''Eğer şu dağı harekete geçirirsen, imân ederiz'' dediler İshâk aleyhisselâm duâ edince dağ sallanmaya başladı Kudüs halkı hep birlikte imân ettiler 3-İshâk aleyhisselâm merkebine binip bir dağa çıkmak isteyince merkebin ön ayakları kısalır, arka ayakları uzardı Dağdan aşağı inerken de tersi olurdu 4- İshâk aleyhisselâmın duâsı bereketiyle Allahü teâlâ ölmüş hayvanları diriltirdi 5-Şam ahâlisinin arzusu üzerine yaptığı duâ neticesinde, eline sırtına koyduğu bir koyun, hemen kuzulamış daha sonra ard arda dokuz defâ yavrulamıştır
Kur'ân-ı kerimin Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ ve İbrâhim sûrelerinde İshâk aleyhisselâmla ilgili haberler verilmiştir
İSHÂK ALEYHİSSELÂM
Şam ve Filistin ahâlisine gönderilen peygamberlerden İbrâhim aleyhisselâmın ikinci oğludur Annesi hazret-i Sâre'dir Büyük kardeşi İsmâil aleyhisselâmdan kaç yaş küçük olduğu bilinmemektedir İbrâhim aleyhisselâm, Nemrûd'un ateşinden kurtulduktan sonra, Bâbil'den Hicret ederek, kendisine inananlar ve hanımı Sâre Hâtun'la birlikte Mısır'a gitti Oradan da Filistin ve Şam diyârına döndü Sâre Hâtun'un gençliğinde çocuğu olmamıştı İbrâhim aleyhisselâm oğlu İsmâil aleyhisselâmı ve annesi Hâcer Hâtun'u Mekke'ye bıraktıktan sonra, Şam diyârına döndü Allahü teâlâ yaşlıyken Sâre Hâtun'a bir oğul ihsân edeceğini, Cebrâil aleyhisselâm vâsıtasıyla müjdeledi Sâre Hâtun, bu müjdeye sevindiği için oğluna İshâk ismi verildi İshâk İbrânce ''güler'' mânâsına gelir
Allahü teâlânın Lût kavmini azgınlıkları sebebiyle helâk ettiği sene doğdu Şam diyârında büyüyünce, babası ve annesi ile Mekke'ye gitti Kâbe-i muazzamayı ziyâret edip, ağabeyi İsmâil aleyhisselâmla görüştü Üçü birlikte Filistin'e döndüler Burada anne ve babasına hizmet etti Her sene hac zamânında Mekke'ye gitti Bir rivâyette babasının sağlığında, başka bir rivâyette ise vefâtından sonra Şam ve Filistin ahâlisine peygamber olarak gönderildi İbrâhim aleyhisselâmın dininin hükümlerini yaymaya devâm etti Kavmine nasihat edip, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirdi Altmış yaşındayken, İys ve Yâkûb adında iki oğlu oldu İys amcası İsmâil aleyhisselâmın kızıyla evlendi Babasının duâsı bereketiyle soyu bereketli olup, kısa zamanda çoğaldı İshâk aleyhisselâmın diğer oğlu Yâkûb aleyhisselâma da peygamberlik verildi Oğul ve torunlarından peygamberler geldi Bir adı da İsrâil olan Yâkûb aleyhisselâmın soyundan gelenlere sonradan ''İsrâiloğulları'' denildi
Ömrünün sonuna doğru gözlerinin görmesi zayıflayan İshâk aleyhisselâm, 120 sene veya daha fazla yaşadıktan sonra, Filistin'de vefât etti Filistin'de Halilürrahmân denilen yerde baba ve annesinin de medfûn bulunduğu mağaraya defnedildi Yüz ve şekil itibârıyla, ahlâk ve yaşayışta babası hazret-i İbrâhim'e çok benzeyen İshâk aleyhisselâm, Kur'ân-ı kerim'de ilim sâhibi olarak zikredildi
Mûcizeleri:
1- Hayvanlar açık bir lisanla peygamberliğine şehâdet ederlerdi 2- Duâ etmesi üzerine dağın harekete geçmesi: İshâk aleyhisselâm Kudüs'te insanları Allahü teâlâya imâna dâvet edince, insanlar; ''Eğer şu dağı harekete geçirirsen, imân ederiz'' dediler İshâk aleyhisselâm duâ edince dağ sallanmaya başladı Kudüs halkı hep birlikte imân ettiler 3-İshâk aleyhisselâm merkebine binip bir dağa çıkmak isteyince merkebin ön ayakları kısalır, arka ayakları uzardı Dağdan aşağı inerken de tersi olurdu 4- İshâk aleyhisselâmın duâsı bereketiyle Allahü teâlâ ölmüş hayvanları diriltirdi 5-Şam ahâlisinin arzusu üzerine yaptığı duâ neticesinde, eline sırtına koyduğu bir koyun, hemen kuzulamış daha sonra ard arda dokuz defâ yavrulamıştır
Kur'ân-ı kerimin Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ ve İbrâhim sûrelerinde İshâk aleyhisselâmla ilgili haberler verilmiştir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Diğer adı İsrâil'dir Oğlu Yûsüf aleyhisselâmdan çok ayrı kaldı
YÂKÛB ALEYHİSSELÂM
Ken'an diyârında, yâni Fenike denilen sayda, Sûr ve Beyrut ile Filistin ve Sûriye'nin bir kısmından ibâret olan bölgede yaşayan insanlara gönderilen peygamber İsmi Yâkûb olup İbrânicede Saffetullah, yâni ''Allahü teâlânın sâf ve temiz kıldığı kul'' mânâsına gelmektedir Diğer adı İsrâil olup ''Allah'ın kulu'' mânâsına gelmektedir İbrâhim aleyhisselâmın küçük oğlu olan İshâk aleyhisselâmın oğludur Yâkûb aleyhisselâmın on iki oğlu vardır Bu yüzden, onun on iki oğlunun torunlarına Beni İsrâil, yâni İsrâiloğulları denilmiştir Oğullarından her birinin sülâlesine ''Sıbt'', hepsine birden torunlara mânâsına gelen ''Esbât'' denir Sonradan Yahûdi adı verilmiştir Yâkûb aleyhisselâmın neslinden birçok peygamber geldi: Mûsâ, Hârûn, Dâvûd, Süleyman, Zekeriyyâ, Yahyâ ve İsâ aleyhimüsselâm bunlardandır Yâkûb aleyhisselâm Şam'da yeya Medyen'de doğdu Onun Iys isminde bir kardeşi vardı Çocokluğu babasının yanında geçti Babası İshâk aleyhisselâm, Yâkûb aleyhisselâm için; ''Yâ Rabbi! Neslimden peygamber geleceğini buyurmuştun O vâdini bu oğlumdan zuhûr ettir'' diye duâ etti Onun soyundan nice peygamberler göndermesi için Allahü teâlâya niyâzda bulundu Yâkûb aleyhisselâm babasının vefâtından sonra annesinin tavsiyesi üzerine Harran'da bulunan dayısının yanına gitti Orada uzun müddet kaldı Dayısının büyük kızı Leyla ile evlendi Bu evlilikten Rabil, Şem'ûn, Lâvi, Yehûda, İsâhar ve Zablûn adlı oğulları ile Dinâr isimli kızı doğdu İbrâhim aleyhisselâmın bildirdiği dinde iki kız kardeşle evlenmek câiz olduğundan ilk evliliğinden yedi sene sonra dayısının küçük kızı Râhil ile de evlendi Bu hanımından da Bünyamin ve Yûsuf adlı iki oğlu oldu Belhe ve Zülfâ adlı iki câriyesi vardı Belhe adlı câriyeden Dân ve Neftâle, Zülfâ adlı câriyesinden de Câd ve Âşir adlı oğulları doğdu Böylece on iki oğlu oldu Kırk sene kadar dayısının yanında kalan ve ona hizmet eden Yâkûb aleyhisselâma Allahü teâlâdan vahy gelip Ken'an diyârı ahâlisinine peygamber olarak vâzifelendirildiği bildirildi Dayısından izin alarak hanımları, oğulları ve kendisine tâbi olanlarla birlikte Harran'dan ayrılıp Ken'an diyârına geldi ve oraya yerleşti Kendisi ve oğulları için evler yapğtırdı Bu sırada Yûsuf ve Bünyamin adlı oğullarının annesi olan Râhil vefât etti Yâkûb aleyhisselâm insanları Hak dine ve tek olan Allahü teâlâya inanmaya ve o'na ibâdet etmeye dâvet etti Ken'an diyârı ahâlisinden çok kimse ona imân etti Ken'an diyârını idâre eden Şüceym bin Dâran isimli kral, Yâkûb aleyhisselâma karşı çıktıysa da başarılı olamadı Yâkûb aleyhisselâm anneleri vefât etmiş olan oğulları Bünyamin ve hazret-i Yûsuf'u diğer oğullarından çok seviyordu Çünkü bu ikisi anne şefkâtinden mahrûm kalmışlardı Yâkûb aleyhisselâmın özellikle hazret-i Yûsuf'a karşı aşırı muhabbeti olduğu için onu bütün oğullarından üstün tutuyor ve yanından ayırmıyordu Hazret-i Yûsuf yedi yaşındayken rüyâsında on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettiklerini gördü Bu rüyâsını babasına anlattı Rüyâ tâbirini iyi bilen Yâkûb aleyhisselâm oğluna ileride büyük nimetlere kavuşacağını ve kendisine peygamberlik verileceğini söyleyerek rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını tavsiye etti
Yâkûb aleyhisselâmın oğlu Yûsuf'a karşı aşırı muhabbet göstermesini kıskanan diğer oğulları ona hased ettiler Hazret-i Yûsuf'u berâberce tuzak kurup onu öldürmek istediler Babalarından korktukları için de ne şekilde kötülük yapacklarını tesbit edemediler Daha sonra kendi aralarında konuşup Yûsuf aleyhisselâmı yol üzerindeki bir kuyuya atmayı kararlaştırdılar Yûsuf aleyhisselâmı babalarından alıp, berâberlerinde götürebilmek için hileye başvurdular Yûsuf aleyhisselâmı alıp kıra götürdüler ve kervanların geçtiği yolun kenârındaki bir kuyuya attılar Sırtındaki gömleğini çıkarıp kestikleri bir hayvanın kanıyla boyadılar Akşam olunca da kanlı gömleği babalarına getirip; ''Biz kırda yarış ederken, Yûsuf'u eşyâlarımızın yanında bırakmıştık Onu kurt yemiş'' dediler Yâkûb aleyhisselâm kana bulanmış fakat hiç yırtık ve çizgi bile olmayan gömleğe bakıp oğlu Yûsuf'u kurt yemediğini ve onun hayatta olduğunu anladı Diğer oğullarına o kurdun Yûsufuma karşı şefkâti sizden fazlaymış Vallahi bugüne kadar bu kurt gibi yumuşak huylu bir kurt görmedim Oğlumu yemiş de sırtından gömleğini bile yırtmamış Bu söyledikleriniz yalandır Yûsuf'a ne ettinizse siz ettiniz Fakat elimden ne gelir Benim için sabr etmekten güzel bir şey yoktur'' dedi İçli içli ağlayıp, kalbini Allahü teâlâya bağladı ve oturdu Yûsuf aleyhisselâmın ayrılığından dolayı üzülüyor, fakat bu üzüntüsünü kimseye bildirmiyor, hâlinden de kimseye şikâyette bulunmuyor, oğluna kavuşacağı günü hasretle bekliyordu Hasret ve üzüntüsü sebebiyle ağlamasından dolayı gözlerine ak inmiş göremez olmuştu Atıldığı kuyudan bir kervancı tarafından çıkarılan ve Mısır'a götürülerek bir köle diye satılan Yûsuf aleyhisselâm, Mısır Mâliye Nâzırı tarafından satın alındıMâliye Nâzırının sarayında özel olarak büyütülen Yûsuf aleyhisselâm, Nâzırın ölümünden sonra Mâliye Nâzırı olduAldığı ekonomik tedbirler sâyesinde, yedi sene müddetle devâm eden kıtlık esnâsında Mısır halkının rahat va refâh içinde yaşamasını sağladı Yâkûb aleyhisselâm Bünyamin dışındaki oğullarını buğday ve erzak almak üzere Mısır'a gönderdi Yûsuf aleyhiselâm onları tanıdı ve ikrâmlarda bulunarak erzak verdirdi İkinci defâ gelişlerinde kardeşleri Bünyamin'i de getirmelerini söyledi Onlar da ikinci gelişlerinde Bünyamin'i getirdiler Kendi anne-baba bir kardeşi olan Bünyamin'i bür tedbirle yanında alıkoydu Yâkûb aleyhisselâmın oğulları üçüncü defâ Mısır'a gidince Yûsuf aleyhisselâmın kendini onlara tanıttı Gömleğini babası Yâkûb aleyhisselâma gönderdi Babasına ve bütün akrâbalarını da Mısır'a dâvet etti Yâkûb aleyhisselâm gömleği yüzüne gözüne sürünce gözleri açıldı Yâkûb aleyhisselâm oğlunun dâveti üzerine bütün akrâbasını alarak Mısır'a gidip oğlu Yûsuf aleyhisselâma kavuştu Yûsuf aleyhisselâm babasına ve yanındakilere büyük ikrâmlarda bulundu Kardeşlerini affettiğini bildirdi Yâkûb aleyhisselâm oğlu hazret-i Yûsuf'a kavuştuktan sonra oğullarıyla birlikte on seneden fazla Mısır'da yaşadıİyice ihtiyarlayınca oğullarını başına toplayıp, vasiyette bulundu Oğullarından, tek olan Allahü teâlâya ibâdet edeceklerine dâir söz aldıktan sonra vefât ettiOğulları cenâze namazını kıldılar Vasiyeti üzerine Kudüs yakınlarındaki Halil-zr- Rahmân'da bulunan babsı İshak aleyhisselâmın yanına defnedildi Rivâyete göre burada dört kabir vardır Bunlar İbrâhim aleyhisselâma, İshâk aleyhisselâma, Sâre validemize ve Yâkûb aleyhisselâma âittir
Yâkûb aleyhisselâm Allahü teâlânın seçtiği, kendi zamânında yaşayan insanların sûret (görünüş) ve siret (huy ve yaşayış) yönünden en üstünüydü Buğday benizli, uzun boylu, nâzik yapılı bir bedene sâhipti Babası, İshâk aleyhisselâm gibi halim selim, yumuşak huylu, doğru sözlü, kerim ve cömertti Kur'ân-ı kerimde Yâkûb aleyhisselâmın, dinde kuvvetli olduğu, ihlâs sâhibi olduğu, sâlihlerden olduğu, seçkin ve hayırlıkimselerden olduğu ve rüyâ tâbirini iyi bildiği açıklanmıştır Yâkûb aleyhisselâmın beş çeşit mûcizesi vardı:
Mucizeleri:1-Duâsı bereketiyle bir koyunun karnından dört kuzu doğmuştu Bir kavim gelip, Ey Allah'ın peygamberi, geçen sene koyunlarımız hiç doğurmadı Cenâb-ı Hakka duâ ediniz, hem bu seneki, hem degeçen sene kikuzuları birden versim, diye ricâ ettiler Yâkûb aleyhisselâm duâ edince, her bir koyundan dörder tâne doğmak sûretiyle koyunları çoğaldı 2- Sesi sürekli olup, üç konaklık yerden bile duyulurdu Düşman askerine bağırdığı zaman korkularından hep kaçarlardı 3-Hazret-i Yâkûb'un attığı şey, pek uzaklara giderdiOğullarını Amâlika kavmiyle muhârebeye gönderince, muhâbere esnâsında Yehûda adlıoğlunun, süngü ve mızrakla silâhı parçalanmıştı Yehûda, silâhım kırıldı babacığım, bir silâh gönderiniz, diye seslendiği anda, hazret-i Yâkûb işitip, bir dağ başındanönceki gibi bir silâh attı ve seslendi Yehûda sesini işitip, silâhı aldı ve hemen düşmana saldırdı ve gâlip geldiHalbuki aralarında 360km'lik mesâfe vardı 4-Yâkûb aleyhisselâmın duâsı bereketiyle büyük ve küçük dağlar yerlerinden kalkmışlardır Ken'an ahâlisini dine dâvet ettiği vakit, orada bulunup, yörenin iki tarafını darlaştıran dağların başka yere naklolunmasıyla, yerlerinin geniş bir saha olmasını istemişlerdi Yâkûb aleyhisselâm duâ edince, murâdları hâsıl olup, yerleri geniş ve düzlük olup havası da gâyet güzel olarak Hicaz'da en güzel yer olarak tanınmıştır 5-Ken'an ahâlisini imâna davet ettiği vakit, oturdukları yerlerde bulunan dağlık ve taşlık yerlerin, bütün tepe vetaşların toprak olmasını teklif etmişlerdi Yâkûb aleyhisselâm duâ edince, diledilkeri gibi olmuştur
Yâkûb aleyhisselâmın en büyüğü Rabil olmak üzere Şem'un, Lâvi, Yehûda, Zablun (Yâlun), İsâhar,Dân, Neftâli, Âşir, Cad, Yûsuf ve Bünyamin adlı on iki oğlu vardı İsrâiloğulları bu on iki oğlunun neslinden çoğalmışlardır Yûsuf aleyhisselâmdan sonra akılca en üstün olan Yehû danın neslinden Dâvûd aleyhisselâm ve Beni İsrâil (İsrâiloğulları) hükümdarları gelmiştir Bu sebeble İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerin çoğu da Yûsuf aleyhisselâmın neslindendir Kur'ân-ı kerimde zikr edilen Tâlût da Bünyamin'in neslindendir Kur'ân-ı kerimde Yûsuf sûresinde ve Bakara sûresi 132, 133, 140; Âli imrân sûresi 84, 93; Nisâ sûresi 163; En'âm sûresi 84; Hûd sûresi 71; Meryem sûresi6, 49, 58'inci âyetlerinde Yâkûb aleyhisselâmdan ve faziletlerinden bahsedilmektedir
YÂKÛB ALEYHİSSELÂM
Ken'an diyârında, yâni Fenike denilen sayda, Sûr ve Beyrut ile Filistin ve Sûriye'nin bir kısmından ibâret olan bölgede yaşayan insanlara gönderilen peygamber İsmi Yâkûb olup İbrânicede Saffetullah, yâni ''Allahü teâlânın sâf ve temiz kıldığı kul'' mânâsına gelmektedir Diğer adı İsrâil olup ''Allah'ın kulu'' mânâsına gelmektedir İbrâhim aleyhisselâmın küçük oğlu olan İshâk aleyhisselâmın oğludur Yâkûb aleyhisselâmın on iki oğlu vardır Bu yüzden, onun on iki oğlunun torunlarına Beni İsrâil, yâni İsrâiloğulları denilmiştir Oğullarından her birinin sülâlesine ''Sıbt'', hepsine birden torunlara mânâsına gelen ''Esbât'' denir Sonradan Yahûdi adı verilmiştir Yâkûb aleyhisselâmın neslinden birçok peygamber geldi: Mûsâ, Hârûn, Dâvûd, Süleyman, Zekeriyyâ, Yahyâ ve İsâ aleyhimüsselâm bunlardandır Yâkûb aleyhisselâm Şam'da yeya Medyen'de doğdu Onun Iys isminde bir kardeşi vardı Çocokluğu babasının yanında geçti Babası İshâk aleyhisselâm, Yâkûb aleyhisselâm için; ''Yâ Rabbi! Neslimden peygamber geleceğini buyurmuştun O vâdini bu oğlumdan zuhûr ettir'' diye duâ etti Onun soyundan nice peygamberler göndermesi için Allahü teâlâya niyâzda bulundu Yâkûb aleyhisselâm babasının vefâtından sonra annesinin tavsiyesi üzerine Harran'da bulunan dayısının yanına gitti Orada uzun müddet kaldı Dayısının büyük kızı Leyla ile evlendi Bu evlilikten Rabil, Şem'ûn, Lâvi, Yehûda, İsâhar ve Zablûn adlı oğulları ile Dinâr isimli kızı doğdu İbrâhim aleyhisselâmın bildirdiği dinde iki kız kardeşle evlenmek câiz olduğundan ilk evliliğinden yedi sene sonra dayısının küçük kızı Râhil ile de evlendi Bu hanımından da Bünyamin ve Yûsuf adlı iki oğlu oldu Belhe ve Zülfâ adlı iki câriyesi vardı Belhe adlı câriyeden Dân ve Neftâle, Zülfâ adlı câriyesinden de Câd ve Âşir adlı oğulları doğdu Böylece on iki oğlu oldu Kırk sene kadar dayısının yanında kalan ve ona hizmet eden Yâkûb aleyhisselâma Allahü teâlâdan vahy gelip Ken'an diyârı ahâlisinine peygamber olarak vâzifelendirildiği bildirildi Dayısından izin alarak hanımları, oğulları ve kendisine tâbi olanlarla birlikte Harran'dan ayrılıp Ken'an diyârına geldi ve oraya yerleşti Kendisi ve oğulları için evler yapğtırdı Bu sırada Yûsuf ve Bünyamin adlı oğullarının annesi olan Râhil vefât etti Yâkûb aleyhisselâm insanları Hak dine ve tek olan Allahü teâlâya inanmaya ve o'na ibâdet etmeye dâvet etti Ken'an diyârı ahâlisinden çok kimse ona imân etti Ken'an diyârını idâre eden Şüceym bin Dâran isimli kral, Yâkûb aleyhisselâma karşı çıktıysa da başarılı olamadı Yâkûb aleyhisselâm anneleri vefât etmiş olan oğulları Bünyamin ve hazret-i Yûsuf'u diğer oğullarından çok seviyordu Çünkü bu ikisi anne şefkâtinden mahrûm kalmışlardı Yâkûb aleyhisselâmın özellikle hazret-i Yûsuf'a karşı aşırı muhabbeti olduğu için onu bütün oğullarından üstün tutuyor ve yanından ayırmıyordu Hazret-i Yûsuf yedi yaşındayken rüyâsında on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettiklerini gördü Bu rüyâsını babasına anlattı Rüyâ tâbirini iyi bilen Yâkûb aleyhisselâm oğluna ileride büyük nimetlere kavuşacağını ve kendisine peygamberlik verileceğini söyleyerek rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını tavsiye etti
Yâkûb aleyhisselâmın oğlu Yûsuf'a karşı aşırı muhabbet göstermesini kıskanan diğer oğulları ona hased ettiler Hazret-i Yûsuf'u berâberce tuzak kurup onu öldürmek istediler Babalarından korktukları için de ne şekilde kötülük yapacklarını tesbit edemediler Daha sonra kendi aralarında konuşup Yûsuf aleyhisselâmı yol üzerindeki bir kuyuya atmayı kararlaştırdılar Yûsuf aleyhisselâmı babalarından alıp, berâberlerinde götürebilmek için hileye başvurdular Yûsuf aleyhisselâmı alıp kıra götürdüler ve kervanların geçtiği yolun kenârındaki bir kuyuya attılar Sırtındaki gömleğini çıkarıp kestikleri bir hayvanın kanıyla boyadılar Akşam olunca da kanlı gömleği babalarına getirip; ''Biz kırda yarış ederken, Yûsuf'u eşyâlarımızın yanında bırakmıştık Onu kurt yemiş'' dediler Yâkûb aleyhisselâm kana bulanmış fakat hiç yırtık ve çizgi bile olmayan gömleğe bakıp oğlu Yûsuf'u kurt yemediğini ve onun hayatta olduğunu anladı Diğer oğullarına o kurdun Yûsufuma karşı şefkâti sizden fazlaymış Vallahi bugüne kadar bu kurt gibi yumuşak huylu bir kurt görmedim Oğlumu yemiş de sırtından gömleğini bile yırtmamış Bu söyledikleriniz yalandır Yûsuf'a ne ettinizse siz ettiniz Fakat elimden ne gelir Benim için sabr etmekten güzel bir şey yoktur'' dedi İçli içli ağlayıp, kalbini Allahü teâlâya bağladı ve oturdu Yûsuf aleyhisselâmın ayrılığından dolayı üzülüyor, fakat bu üzüntüsünü kimseye bildirmiyor, hâlinden de kimseye şikâyette bulunmuyor, oğluna kavuşacağı günü hasretle bekliyordu Hasret ve üzüntüsü sebebiyle ağlamasından dolayı gözlerine ak inmiş göremez olmuştu Atıldığı kuyudan bir kervancı tarafından çıkarılan ve Mısır'a götürülerek bir köle diye satılan Yûsuf aleyhisselâm, Mısır Mâliye Nâzırı tarafından satın alındıMâliye Nâzırının sarayında özel olarak büyütülen Yûsuf aleyhisselâm, Nâzırın ölümünden sonra Mâliye Nâzırı olduAldığı ekonomik tedbirler sâyesinde, yedi sene müddetle devâm eden kıtlık esnâsında Mısır halkının rahat va refâh içinde yaşamasını sağladı Yâkûb aleyhisselâm Bünyamin dışındaki oğullarını buğday ve erzak almak üzere Mısır'a gönderdi Yûsuf aleyhiselâm onları tanıdı ve ikrâmlarda bulunarak erzak verdirdi İkinci defâ gelişlerinde kardeşleri Bünyamin'i de getirmelerini söyledi Onlar da ikinci gelişlerinde Bünyamin'i getirdiler Kendi anne-baba bir kardeşi olan Bünyamin'i bür tedbirle yanında alıkoydu Yâkûb aleyhisselâmın oğulları üçüncü defâ Mısır'a gidince Yûsuf aleyhisselâmın kendini onlara tanıttı Gömleğini babası Yâkûb aleyhisselâma gönderdi Babasına ve bütün akrâbalarını da Mısır'a dâvet etti Yâkûb aleyhisselâm gömleği yüzüne gözüne sürünce gözleri açıldı Yâkûb aleyhisselâm oğlunun dâveti üzerine bütün akrâbasını alarak Mısır'a gidip oğlu Yûsuf aleyhisselâma kavuştu Yûsuf aleyhisselâm babasına ve yanındakilere büyük ikrâmlarda bulundu Kardeşlerini affettiğini bildirdi Yâkûb aleyhisselâm oğlu hazret-i Yûsuf'a kavuştuktan sonra oğullarıyla birlikte on seneden fazla Mısır'da yaşadıİyice ihtiyarlayınca oğullarını başına toplayıp, vasiyette bulundu Oğullarından, tek olan Allahü teâlâya ibâdet edeceklerine dâir söz aldıktan sonra vefât ettiOğulları cenâze namazını kıldılar Vasiyeti üzerine Kudüs yakınlarındaki Halil-zr- Rahmân'da bulunan babsı İshak aleyhisselâmın yanına defnedildi Rivâyete göre burada dört kabir vardır Bunlar İbrâhim aleyhisselâma, İshâk aleyhisselâma, Sâre validemize ve Yâkûb aleyhisselâma âittir
Yâkûb aleyhisselâm Allahü teâlânın seçtiği, kendi zamânında yaşayan insanların sûret (görünüş) ve siret (huy ve yaşayış) yönünden en üstünüydü Buğday benizli, uzun boylu, nâzik yapılı bir bedene sâhipti Babası, İshâk aleyhisselâm gibi halim selim, yumuşak huylu, doğru sözlü, kerim ve cömertti Kur'ân-ı kerimde Yâkûb aleyhisselâmın, dinde kuvvetli olduğu, ihlâs sâhibi olduğu, sâlihlerden olduğu, seçkin ve hayırlıkimselerden olduğu ve rüyâ tâbirini iyi bildiği açıklanmıştır Yâkûb aleyhisselâmın beş çeşit mûcizesi vardı:
Mucizeleri:1-Duâsı bereketiyle bir koyunun karnından dört kuzu doğmuştu Bir kavim gelip, Ey Allah'ın peygamberi, geçen sene koyunlarımız hiç doğurmadı Cenâb-ı Hakka duâ ediniz, hem bu seneki, hem degeçen sene kikuzuları birden versim, diye ricâ ettiler Yâkûb aleyhisselâm duâ edince, her bir koyundan dörder tâne doğmak sûretiyle koyunları çoğaldı 2- Sesi sürekli olup, üç konaklık yerden bile duyulurdu Düşman askerine bağırdığı zaman korkularından hep kaçarlardı 3-Hazret-i Yâkûb'un attığı şey, pek uzaklara giderdiOğullarını Amâlika kavmiyle muhârebeye gönderince, muhâbere esnâsında Yehûda adlıoğlunun, süngü ve mızrakla silâhı parçalanmıştı Yehûda, silâhım kırıldı babacığım, bir silâh gönderiniz, diye seslendiği anda, hazret-i Yâkûb işitip, bir dağ başındanönceki gibi bir silâh attı ve seslendi Yehûda sesini işitip, silâhı aldı ve hemen düşmana saldırdı ve gâlip geldiHalbuki aralarında 360km'lik mesâfe vardı 4-Yâkûb aleyhisselâmın duâsı bereketiyle büyük ve küçük dağlar yerlerinden kalkmışlardır Ken'an ahâlisini dine dâvet ettiği vakit, orada bulunup, yörenin iki tarafını darlaştıran dağların başka yere naklolunmasıyla, yerlerinin geniş bir saha olmasını istemişlerdi Yâkûb aleyhisselâm duâ edince, murâdları hâsıl olup, yerleri geniş ve düzlük olup havası da gâyet güzel olarak Hicaz'da en güzel yer olarak tanınmıştır 5-Ken'an ahâlisini imâna davet ettiği vakit, oturdukları yerlerde bulunan dağlık ve taşlık yerlerin, bütün tepe vetaşların toprak olmasını teklif etmişlerdi Yâkûb aleyhisselâm duâ edince, diledilkeri gibi olmuştur
Yâkûb aleyhisselâmın en büyüğü Rabil olmak üzere Şem'un, Lâvi, Yehûda, Zablun (Yâlun), İsâhar,Dân, Neftâli, Âşir, Cad, Yûsuf ve Bünyamin adlı on iki oğlu vardı İsrâiloğulları bu on iki oğlunun neslinden çoğalmışlardır Yûsuf aleyhisselâmdan sonra akılca en üstün olan Yehû danın neslinden Dâvûd aleyhisselâm ve Beni İsrâil (İsrâiloğulları) hükümdarları gelmiştir Bu sebeble İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerin çoğu da Yûsuf aleyhisselâmın neslindendir Kur'ân-ı kerimde zikr edilen Tâlût da Bünyamin'in neslindendir Kur'ân-ı kerimde Yûsuf sûresinde ve Bakara sûresi 132, 133, 140; Âli imrân sûresi 84, 93; Nisâ sûresi 163; En'âm sûresi 84; Hûd sûresi 71; Meryem sûresi6, 49, 58'inci âyetlerinde Yâkûb aleyhisselâmdan ve faziletlerinden bahsedilmektedir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Mûsâ aleyhisselâmın kayınpederidir
ŞUAYB ALEYHİSSELÂM
Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber İbrâhim aleyhisselâm veya Sâlih aleyhisselâmın neslindedir Soyu anne tarafından Lût aleyhisselâmın kızına ulaştığı ve Eyyûb aleyhisselâmla teyze oğulları oldukları rivâyet edilmiştir Mûsâ aleyhisselâmın kayınpederidir Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine Hatib-ül-enbiyâ (peygamberlerin hatibi) denildi İnsanlara İbrâhim aleyhisselâma bildirilen dinin emir ve yasaklarını tebliğ ettiArabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz'la Filistin arasında Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe körfezinden Humus Vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselâm, o kavmin asil bir âilesine mensuptu Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Şuayb aleyhisselâm, azgın ve sapık kavmin kötülüklerinden yzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur ve namaz kılardı Medyenliler atalarının doğru yolunda ayrılmışlar ve kötü yollara sapmışlardı Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeyi bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere tapıyorlardı Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği yollar üzerinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı Yaptıkları alış-verişte muhakkak hile yapıyorlardı Yiyecek maddelerini alıp, stok yapıyorlar, pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle veriyorlardı İnsanların yollarını kesiyorlar, onların mallarına zorla el koyuyorlardı Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve gariblerin mallarını çeşitli hilelere başvurarak ellerinden alıyorlardı Ayrıca sâhip oldukları pekçok nimetin şükrünü yapmayıp, nankörlük ediyorlardı Allahü teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için Şuayb aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi Şeayb aleyhisselâm onlara nasihatlerde bulunup, Allahü teâlâya şirk koşmamalarını ve yanlızca o'na ibâdet etmelerini, alış-verişte, ölçü ve tartıda haksızlık ve hile yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını söyledi Kötülüklere devâm ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını, vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını söyledi Fakat azgın Medyen kavmi, Şuayb aleyhisselâmın sözlerini dinlemeyip, ona karşı çıktılar Ona inananları tehdit ettiler Şuayb aleyhisselâm, bütün sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen, Medyenlileri doğru yola dâvete devâm etti İbret olarak isyânları sebebiyle helâk edilen Nûh aleyhisselâmın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin, Lût kavminin başına gelen azapları ve helâk olmalarını anlattı İnkârdan vazgeçip imân etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi hâlde kendilerinin de isyân edip, helâk olan kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk olacaklarını aöık bir lisanla anlattı Onun peygamberliği Şam'a kadar duyulmuştu Pekçok kimse gelerek Şuayb aleyhisselâma imân etmekle şereflendiler Fakat Medyenliler yolda durup, Şuayb aleyhisselâma gelenlere mâni olmaya çalıştılar Şuayb aleyhisselâmı ve ona inananları kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından çıkaracaklarını söyleyip, tehdit ettiler Şuayb aleyhisselâm azgın Medyen halkının, bütün nasihatlerine rağmen imâna gelmelerinden ümit kesince, onları Allahü teâlâya havâle etti Şuayb aleyhisselâm Allahü teâlâya; ''Yâ Rabbi! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver Sen hükmedicilerin hayırlısısın'' diye duâ etti
Azgınlıklarına ve inananlara karşı düşmanlıklarına devâm eden Medyen halkı üzerine, Allahü teâlâ azâp gönderdi Cebrâil aleyhisselâmın bir sayhası ve bir zelzeleyle onların hepsini helâk etti Hepsi yok oldular Sanki onlar o beldede yaşamaışlardı Şuayb aleyhisselâm ve ona inananlar kurtulup Medyen'e yakın bir yerde, yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir olan Eyke'ye giderek, oradaki insanlara doğru yolu göstermekle vazifelendirildi Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan Eyke halkı, parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra, tâne ile verirlerdi Alış-verişlerinde karşı tarafdakine muhakkak zarar verirler ve onu aldatırlardı alırken ucuz ve fazla fazla alırlar, satarken pahalı ve eksik verirlerdi Yolcuları soyarlar, putlara taparlardı Şuayb aleyhisselâma inanmak için gelenleri vaz geçirmek için çalışırlar, Şuayb aleyhisselâma yalancı derlerdi İstekleri olmazsa, tehditte bulunup, eziyet ederlerdi Şuayb aleyhisselâm Eyke halkını Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti Eyke halkı Şuayb aleyhisselâmdan mûcize istediler Şuayb aleyhisselâm çevredeki putlara hitâp edip; ''Rabbiniz kimdir? Ben kimim? Söyleyin!'' dedi Taş ve ağaçtan yapılmış cansız birer varlık olan putlar dile gelip; ''Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü teâlÂdır Yâ Şuayb! sen ise Allahü teâlânın peygamberisin!'' dediler ve kâidelerinden yere düşüp paramparça oldular Bir mûcize karşısında bâzı kimseler imâna geldi İnanmayanlar da azgınlıklarını daha da arttırdılar Şuayb aleyhisselâm son defâ ikâz edip, puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah'a imân etmelerini ölçü ve tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden vazgeçip, kurtulmalarını söylediyse de inkâr edip inanmadılar Alay ettiler, yalancısın, sihirbazsın, büyülenmişsin dediler İmân etmeyeceklerini açıkca söyleyip; ''Eğer sen doğru sözlüysen, bize gökten azap indir'' dediler Şuayb aleyhisselâm bu azgın kavmi Allahü teâlâya havâle etti Allahü teâla onlara isyanları sebebiyle şiddetli bir azap göndererek hepsini helâk ettiler Önce ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa tutuldular sular fokur fokur kaynadı Susuzluktan kıvranıyorlar sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir tarafdan bir tarafa koşuyorlardı Bu hâl yedi gün devâm etti Sekizinci gün ufukta koyu gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi Bunu gören Eykeliler serinlemek için koşup hepsi bulutun altında toplandılar Onlar bulutun altına toplanır toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya başladı ve hepsi ateş altında helâk olup, gittiler Eykelilerin helâl edildiği bugün, Kur'ân-ı kerimde (gölge günü) olarak bildirilmekte ve meâlen şöyle buyurulmaktadır: ''O gölge (zılle) gününün azâbı onları yakalıyıverdi Gerçekten o azap büyük bir günah azâbı idi'' (Şuarâ sûresi:189) Şuayb aleyhisselâm, Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra, inananlarla birlikte Medyen'e gidip yerleşti İnananlardan birinin kızıyla evlendi İki kızı oldu Kızlar büyüdü Kendisi iyice yaşlandı Allah korkusundan çok göz yaşı döktü Gözleri zayıfladı, vücudu kuvvetten düştü bu sırada Mısır'dan çıkıp Medyen'e gelen Mûsâ aleyhisselâm, kuyu başında koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb aleyhisselâmın kızlarına yardım ederek, koyunlarını suladı Şuayb aleyhisselâm ücret vermek için onu evine dâvet etti Onu emin güvenilir bir kimse olarak görüp, koyunlarına çoban tuttu Sekiz sene koyunlarını gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı Mûsâ aleyhisselâm orada on sene kaldı Çocukları oldu Daha sonra Mısır'a göç etti Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb aleyhisselâm, her sene Medyen'den Mısır'a giderek kızı va damâdını ziyâret etti Bir müddet sonra da orada vefât etti Vefâtından 300 yaşında olduğu rivâyet edilmiştir
Şuayb aleyhisselâm çok namaz kılardı Tevrât'ta ismi Mikâil olarak bildirilmiştir Kur'ân-ı kerimde A'râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût sûrelerinde Şuayb aleyhisselâm, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında âyet-i kerimeler mevcuttur Şuayb aleyhisselâmın altı çeşit mûcizesi vardır
Mûcizeleri:
1-Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle, koyunlardan doğmuş siyah kuzuların hepsi beyaz olmuştur 2- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle taşlar toprak olmuştu Şöyle ki: Medyen kasabası dağlık, taşlık bir yer olduğundan: ''Hak peygamber iseniz, duâ ediniz, şu daplar kalkıp, yerimiz geniş olsun'' diye teklif etmişlerdi Şuayb aleyhisselâm duâ edince, cenâb-ı hak duâsını kabul edip, elini o dağ ve taşlar üzerine koy, diye emreyledi Elini koyunca hepsi toprak oluverdi 3-Şuayb aleyhisselâmın duâsı bereketiyle Medyen'de bâzı taşlar koyun olmuştur Şöyle ki, kendilerinin hiç koyunu olmadığı için kavmi, bizim koyunlarımızı elimizden almak için Şuayb buraya gelmiştir diye söz etmişlerdi Hazret-i Şuayb bunu işitince, çok üzülüp, kendinin de koyunu olması için cenâb-ı hakka duâ eyledi Cenâb-ı Hak duâsını kabul edip, orada bulunan taşlara eliyle işâret etmesini emreyledi Hazret-i Şuayb işâret ettiği anda o taşlar koyun oluverdi Bu sûretle koyunları kavminin koyunundan birkaç misli fazla oldu O koyunları sekiz, yâhut on sene hazret-i Mûsâ'ya güttürüp, kızını da ona verdiği meşhurdur 4-Hazret-i Şuayb, bir yerin taşları etrâfında dönünce, o taşlar hemen bakır olup, ahâli bununla pek zengin olmuştur 5- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle kum tepeleri yerinden kalkmıştır 6-Hazret-i Şuayb, bir dağa çıkmak istediği zaman, dağ âdeta devenin oturup kalktığı gibi, Şuayb aleyhisselâm çıkıncaya kadar küçülür, çıktıktan sonra evvelki hâli gibi büyük bir dağ olurdu
ŞUAYB ALEYHİSSELÂM
Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber İbrâhim aleyhisselâm veya Sâlih aleyhisselâmın neslindedir Soyu anne tarafından Lût aleyhisselâmın kızına ulaştığı ve Eyyûb aleyhisselâmla teyze oğulları oldukları rivâyet edilmiştir Mûsâ aleyhisselâmın kayınpederidir Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine Hatib-ül-enbiyâ (peygamberlerin hatibi) denildi İnsanlara İbrâhim aleyhisselâma bildirilen dinin emir ve yasaklarını tebliğ ettiArabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz'la Filistin arasında Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe körfezinden Humus Vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselâm, o kavmin asil bir âilesine mensuptu Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Şuayb aleyhisselâm, azgın ve sapık kavmin kötülüklerinden yzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur ve namaz kılardı Medyenliler atalarının doğru yolunda ayrılmışlar ve kötü yollara sapmışlardı Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeyi bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere tapıyorlardı Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği yollar üzerinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı Yaptıkları alış-verişte muhakkak hile yapıyorlardı Yiyecek maddelerini alıp, stok yapıyorlar, pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle veriyorlardı İnsanların yollarını kesiyorlar, onların mallarına zorla el koyuyorlardı Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve gariblerin mallarını çeşitli hilelere başvurarak ellerinden alıyorlardı Ayrıca sâhip oldukları pekçok nimetin şükrünü yapmayıp, nankörlük ediyorlardı Allahü teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için Şuayb aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi Şeayb aleyhisselâm onlara nasihatlerde bulunup, Allahü teâlâya şirk koşmamalarını ve yanlızca o'na ibâdet etmelerini, alış-verişte, ölçü ve tartıda haksızlık ve hile yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını söyledi Kötülüklere devâm ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını, vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını söyledi Fakat azgın Medyen kavmi, Şuayb aleyhisselâmın sözlerini dinlemeyip, ona karşı çıktılar Ona inananları tehdit ettiler Şuayb aleyhisselâm, bütün sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen, Medyenlileri doğru yola dâvete devâm etti İbret olarak isyânları sebebiyle helâk edilen Nûh aleyhisselâmın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin, Lût kavminin başına gelen azapları ve helâk olmalarını anlattı İnkârdan vazgeçip imân etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi hâlde kendilerinin de isyân edip, helâk olan kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk olacaklarını aöık bir lisanla anlattı Onun peygamberliği Şam'a kadar duyulmuştu Pekçok kimse gelerek Şuayb aleyhisselâma imân etmekle şereflendiler Fakat Medyenliler yolda durup, Şuayb aleyhisselâma gelenlere mâni olmaya çalıştılar Şuayb aleyhisselâmı ve ona inananları kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından çıkaracaklarını söyleyip, tehdit ettiler Şuayb aleyhisselâm azgın Medyen halkının, bütün nasihatlerine rağmen imâna gelmelerinden ümit kesince, onları Allahü teâlâya havâle etti Şuayb aleyhisselâm Allahü teâlâya; ''Yâ Rabbi! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver Sen hükmedicilerin hayırlısısın'' diye duâ etti
Azgınlıklarına ve inananlara karşı düşmanlıklarına devâm eden Medyen halkı üzerine, Allahü teâlâ azâp gönderdi Cebrâil aleyhisselâmın bir sayhası ve bir zelzeleyle onların hepsini helâk etti Hepsi yok oldular Sanki onlar o beldede yaşamaışlardı Şuayb aleyhisselâm ve ona inananlar kurtulup Medyen'e yakın bir yerde, yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir olan Eyke'ye giderek, oradaki insanlara doğru yolu göstermekle vazifelendirildi Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan Eyke halkı, parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra, tâne ile verirlerdi Alış-verişlerinde karşı tarafdakine muhakkak zarar verirler ve onu aldatırlardı alırken ucuz ve fazla fazla alırlar, satarken pahalı ve eksik verirlerdi Yolcuları soyarlar, putlara taparlardı Şuayb aleyhisselâma inanmak için gelenleri vaz geçirmek için çalışırlar, Şuayb aleyhisselâma yalancı derlerdi İstekleri olmazsa, tehditte bulunup, eziyet ederlerdi Şuayb aleyhisselâm Eyke halkını Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti Eyke halkı Şuayb aleyhisselâmdan mûcize istediler Şuayb aleyhisselâm çevredeki putlara hitâp edip; ''Rabbiniz kimdir? Ben kimim? Söyleyin!'' dedi Taş ve ağaçtan yapılmış cansız birer varlık olan putlar dile gelip; ''Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü teâlÂdır Yâ Şuayb! sen ise Allahü teâlânın peygamberisin!'' dediler ve kâidelerinden yere düşüp paramparça oldular Bir mûcize karşısında bâzı kimseler imâna geldi İnanmayanlar da azgınlıklarını daha da arttırdılar Şuayb aleyhisselâm son defâ ikâz edip, puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah'a imân etmelerini ölçü ve tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden vazgeçip, kurtulmalarını söylediyse de inkâr edip inanmadılar Alay ettiler, yalancısın, sihirbazsın, büyülenmişsin dediler İmân etmeyeceklerini açıkca söyleyip; ''Eğer sen doğru sözlüysen, bize gökten azap indir'' dediler Şuayb aleyhisselâm bu azgın kavmi Allahü teâlâya havâle etti Allahü teâla onlara isyanları sebebiyle şiddetli bir azap göndererek hepsini helâk ettiler Önce ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa tutuldular sular fokur fokur kaynadı Susuzluktan kıvranıyorlar sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir tarafdan bir tarafa koşuyorlardı Bu hâl yedi gün devâm etti Sekizinci gün ufukta koyu gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi Bunu gören Eykeliler serinlemek için koşup hepsi bulutun altında toplandılar Onlar bulutun altına toplanır toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya başladı ve hepsi ateş altında helâk olup, gittiler Eykelilerin helâl edildiği bugün, Kur'ân-ı kerimde (gölge günü) olarak bildirilmekte ve meâlen şöyle buyurulmaktadır: ''O gölge (zılle) gününün azâbı onları yakalıyıverdi Gerçekten o azap büyük bir günah azâbı idi'' (Şuarâ sûresi:189) Şuayb aleyhisselâm, Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra, inananlarla birlikte Medyen'e gidip yerleşti İnananlardan birinin kızıyla evlendi İki kızı oldu Kızlar büyüdü Kendisi iyice yaşlandı Allah korkusundan çok göz yaşı döktü Gözleri zayıfladı, vücudu kuvvetten düştü bu sırada Mısır'dan çıkıp Medyen'e gelen Mûsâ aleyhisselâm, kuyu başında koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb aleyhisselâmın kızlarına yardım ederek, koyunlarını suladı Şuayb aleyhisselâm ücret vermek için onu evine dâvet etti Onu emin güvenilir bir kimse olarak görüp, koyunlarına çoban tuttu Sekiz sene koyunlarını gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı Mûsâ aleyhisselâm orada on sene kaldı Çocukları oldu Daha sonra Mısır'a göç etti Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb aleyhisselâm, her sene Medyen'den Mısır'a giderek kızı va damâdını ziyâret etti Bir müddet sonra da orada vefât etti Vefâtından 300 yaşında olduğu rivâyet edilmiştir
Şuayb aleyhisselâm çok namaz kılardı Tevrât'ta ismi Mikâil olarak bildirilmiştir Kur'ân-ı kerimde A'râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût sûrelerinde Şuayb aleyhisselâm, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında âyet-i kerimeler mevcuttur Şuayb aleyhisselâmın altı çeşit mûcizesi vardır
Mûcizeleri:
1-Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle, koyunlardan doğmuş siyah kuzuların hepsi beyaz olmuştur 2- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle taşlar toprak olmuştu Şöyle ki: Medyen kasabası dağlık, taşlık bir yer olduğundan: ''Hak peygamber iseniz, duâ ediniz, şu daplar kalkıp, yerimiz geniş olsun'' diye teklif etmişlerdi Şuayb aleyhisselâm duâ edince, cenâb-ı hak duâsını kabul edip, elini o dağ ve taşlar üzerine koy, diye emreyledi Elini koyunca hepsi toprak oluverdi 3-Şuayb aleyhisselâmın duâsı bereketiyle Medyen'de bâzı taşlar koyun olmuştur Şöyle ki, kendilerinin hiç koyunu olmadığı için kavmi, bizim koyunlarımızı elimizden almak için Şuayb buraya gelmiştir diye söz etmişlerdi Hazret-i Şuayb bunu işitince, çok üzülüp, kendinin de koyunu olması için cenâb-ı hakka duâ eyledi Cenâb-ı Hak duâsını kabul edip, orada bulunan taşlara eliyle işâret etmesini emreyledi Hazret-i Şuayb işâret ettiği anda o taşlar koyun oluverdi Bu sûretle koyunları kavminin koyunundan birkaç misli fazla oldu O koyunları sekiz, yâhut on sene hazret-i Mûsâ'ya güttürüp, kızını da ona verdiği meşhurdur 4-Hazret-i Şuayb, bir yerin taşları etrâfında dönünce, o taşlar hemen bakır olup, ahâli bununla pek zengin olmuştur 5- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle kum tepeleri yerinden kalkmıştır 6-Hazret-i Şuayb, bir dağa çıkmak istediği zaman, dağ âdeta devenin oturup kalktığı gibi, Şuayb aleyhisselâm çıkıncaya kadar küçülür, çıktıktan sonra evvelki hâli gibi büyük bir dağ olurdu
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Süleyman aleyhisselâmın babasıdır Sesi çok güzeldi
DÂVÛD ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Hem peygamber, hem sultân yâni hükümdârdı Soy bakımından Yâkûb aleyhisselâmın Yehûda adlı oğluna dayanır Süleymân aleyhisselâmın babsıdır Kudüs'te doğdu Orada yaşadı ve orada vefât etti Kendisine İbrâni dilinde Zebûr kitâbı verildi Sesi çok güzel ve tesirliydi İsmi Kur'ân-ı kerim'de on altı yerde geçmektedir Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâmdan sonra, İsrâiloğullarına birçok peygamberler gönderdi Bu peygamberler insanları Tevrât'ın hükümleriyle amel etmeye dâvet ettiler Fakat zaman geçtikçe azgınlaşan İsrâiloğulları, Tevrât'ın hükümlerini değiştirdiler,peygamberlerini dinlemediler, ahkâkları tamâmen bozuldu Allahü teâlâ Amâlika kavmi hükümdârı Câlût'u karşılarına belâ gönderdi Câlût, İsrâiloğullarını vatanlarından sürüp çıkardı Daha sonra, Tâlût isimli bir hükümdâr gelerek memleket işlerini ve orduyu düzene koydu Câlût'un üzerine yürüdü Tâlût'un ordusunda bulunan Dâvûd aleyhisselâm, Câlût'u öldürdü Tâlût'un ölümünden sonra, Dâvûd aleyhisselâm İsrâiloğullarının hükümdârı oldu Bir müddet sonra Allahü teâlâ kendisine peygamberlik vazifesi ve Zebûr adlı kitabı verdi İnsanları Allahü teâlânın dinine dâvet etti ve adâletle hükmetti Filistin, Sûriye ve Arap Yarımadasının birkısmını fethederek memleketi genişletti Kudüs'ü başkent yaptı Ayrıca Amman, Haleb, Nusaybin ve Ermenistan'ı da fethetti Mescid-i Aksâ adıyla Kur'ân-ı kerimde bildirilen büyük bir mescidin inşâsını başlattı Mescidin yapılıp bitirilmesi işini oğlu Süleymân aleyhisselâma vasiyet ederek, yüz yaşında vefât etti Kabrinin Kudüs sûru dışında olduğu rivâyet edilir Dâvûd aleyhisselâmın çok güzel ve tesirli sesi vardı Kendisine İbrâni dilinde Zebûr kitabı geldi Bu kitap, manzum şekilde olup, eski manzum kitapların en meşhurudur Zebûr, meşhur dört ilâhi kitapdan biri olup, Tevrât'tan sonra gönderilmiştir Vâz ve nasihat şeklinde olup, Tevrât'ı kuvvetlendirdi Onu açıklayıp onunla amel etmeye çağırdığından,Tevrât'ın hükümlerini yürürlükten kaldırmadı Dâvûd aleyhisselâm, hazret-i Mûsâ'nın getirdiği dini kuvvetlendirdiğinden resûl olmayıp, Beni İsrâil'e gönderilen nebilerden biridir Dâvûd aleyhisselâm çok ağlar, çok ibâdet ederdi Gündüzü oruçla, geceyi namaz kılarak ibâdetle geçirirdi
Gecenin ancak üçte bir kısmında uyurdu Bir gün oruç tutar, öbür gün tutmazdı Allahü teâlâ mûcize olarak dağları, taşları, kuşları onun emrine vermişti Yanık sesiyle Zebûr'u okumaya başlayınca, kuşlar havadan ağaçlara iner, hep birlikte, okunan Zebûr'u tekrar ederlerdi Allahü teâlâ Dâvûd aleyhisselâma demiri ateşe sokmadan ve dövmeden istediği şekli verebilme mûcizesi verebilmişti Demirden zırh yapar, elinin emeğiyle geçinir, devlet hazinesinden birşey almazdı Yırtıcı hayvanlar, hazret-i Dâvûd'un huzûruna gelip, ona tam bir bağlılıkla hizmet ederlerdi Kur'ân-ı kerimde Bakara, Nisâ, Mâide, En'âm, İsrâ, Enbiyâ ve Sâd sûrelerinin birçok âyet-i kerimelerinde Dâvûd aleyhisselâmdan bahsedilmektedir
DÂVÛD ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Hem peygamber, hem sultân yâni hükümdârdı Soy bakımından Yâkûb aleyhisselâmın Yehûda adlı oğluna dayanır Süleymân aleyhisselâmın babsıdır Kudüs'te doğdu Orada yaşadı ve orada vefât etti Kendisine İbrâni dilinde Zebûr kitâbı verildi Sesi çok güzel ve tesirliydi İsmi Kur'ân-ı kerim'de on altı yerde geçmektedir Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâmdan sonra, İsrâiloğullarına birçok peygamberler gönderdi Bu peygamberler insanları Tevrât'ın hükümleriyle amel etmeye dâvet ettiler Fakat zaman geçtikçe azgınlaşan İsrâiloğulları, Tevrât'ın hükümlerini değiştirdiler,peygamberlerini dinlemediler, ahkâkları tamâmen bozuldu Allahü teâlâ Amâlika kavmi hükümdârı Câlût'u karşılarına belâ gönderdi Câlût, İsrâiloğullarını vatanlarından sürüp çıkardı Daha sonra, Tâlût isimli bir hükümdâr gelerek memleket işlerini ve orduyu düzene koydu Câlût'un üzerine yürüdü Tâlût'un ordusunda bulunan Dâvûd aleyhisselâm, Câlût'u öldürdü Tâlût'un ölümünden sonra, Dâvûd aleyhisselâm İsrâiloğullarının hükümdârı oldu Bir müddet sonra Allahü teâlâ kendisine peygamberlik vazifesi ve Zebûr adlı kitabı verdi İnsanları Allahü teâlânın dinine dâvet etti ve adâletle hükmetti Filistin, Sûriye ve Arap Yarımadasının birkısmını fethederek memleketi genişletti Kudüs'ü başkent yaptı Ayrıca Amman, Haleb, Nusaybin ve Ermenistan'ı da fethetti Mescid-i Aksâ adıyla Kur'ân-ı kerimde bildirilen büyük bir mescidin inşâsını başlattı Mescidin yapılıp bitirilmesi işini oğlu Süleymân aleyhisselâma vasiyet ederek, yüz yaşında vefât etti Kabrinin Kudüs sûru dışında olduğu rivâyet edilir Dâvûd aleyhisselâmın çok güzel ve tesirli sesi vardı Kendisine İbrâni dilinde Zebûr kitabı geldi Bu kitap, manzum şekilde olup, eski manzum kitapların en meşhurudur Zebûr, meşhur dört ilâhi kitapdan biri olup, Tevrât'tan sonra gönderilmiştir Vâz ve nasihat şeklinde olup, Tevrât'ı kuvvetlendirdi Onu açıklayıp onunla amel etmeye çağırdığından,Tevrât'ın hükümlerini yürürlükten kaldırmadı Dâvûd aleyhisselâm, hazret-i Mûsâ'nın getirdiği dini kuvvetlendirdiğinden resûl olmayıp, Beni İsrâil'e gönderilen nebilerden biridir Dâvûd aleyhisselâm çok ağlar, çok ibâdet ederdi Gündüzü oruçla, geceyi namaz kılarak ibâdetle geçirirdi
Gecenin ancak üçte bir kısmında uyurdu Bir gün oruç tutar, öbür gün tutmazdı Allahü teâlâ mûcize olarak dağları, taşları, kuşları onun emrine vermişti Yanık sesiyle Zebûr'u okumaya başlayınca, kuşlar havadan ağaçlara iner, hep birlikte, okunan Zebûr'u tekrar ederlerdi Allahü teâlâ Dâvûd aleyhisselâma demiri ateşe sokmadan ve dövmeden istediği şekli verebilme mûcizesi verebilmişti Demirden zırh yapar, elinin emeğiyle geçinir, devlet hazinesinden birşey almazdı Yırtıcı hayvanlar, hazret-i Dâvûd'un huzûruna gelip, ona tam bir bağlılıkla hizmet ederlerdi Kur'ân-ı kerimde Bakara, Nisâ, Mâide, En'âm, İsrâ, Enbiyâ ve Sâd sûrelerinin birçok âyet-i kerimelerinde Dâvûd aleyhisselâmdan bahsedilmektedir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Her hayvanın dilini bilirdi
SÜLEYMAN ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Dâvûd aleyhisselâmın oğludur Yâkûb aleyhisselâmın neslindendir Kudüs yakınlarındaki Gazze şehrinde doğdu Hem peygamber hem sultandı Çocokluğundan beri bilgili, iyilik ve adâleti seven biri olarak tanınmıştı On iki yaşındayken babasının yerine geçip, sultan oldu Daha sonra kendisine Allahü teâlâ tarafından peygamberlik verildi Dünyâda hâkim olan dört kişiden biridir Ona peygamberlik verildiği Kur'ân-ı kerimde En'âm sûresi 84 âyette bildirilmektedir Süleymân aleyhisselâm; ''Yâ Rab! bana hiçbir kimsede bulunmayan bir kudret ve devlet ihsân eyle'' diye duâ etti Duâsı kabul edilip, cinlerin, rüzgârın ve hayvanların da insanlar gibi Sülaymân aleyhisselâma itâat etmeleri emredildi Kendisine ism-i âzam duâsı, bütün mahlûkâtın dili ve ililerin sırları öğretildi Peygamberlikle birlikte ihsân edilen ilim, hikmet ve sultanlık kudretini, insanları doğru yola kavuşturmakla ve daha iyi bir hayat yaşamaları için kullandı Şehirlerin kurulması, yeryüzünün imârı, yeşillendirilmesi, fen ve sanatta ilerlemesi için emrindekilerin herbirine iş taksimi yaptı Yolların yapılması, taşların yontulup kazılması, demircilik ve derin sulara dalgıçlık gibi zor işleri cinlere verdi Çiftçilik, çobanlık, ticâret, sanat gibi işleri de insanlara verdi Hayvanları da nöbet tutma, yük taşıyıp çekme gibi işlerle görevlendirdi İnsanlardan, cinlerden ve hayvanlardan büyük bir ordu kurdu Hepsi ona tâbi olup, emrine itaat etti Süleymân aleyhisselâma verilen bu nimetler Kur'ân-ı kerimde bildirilmektedir Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem hadis-i şerifte, onun duâsı hakkında şöyle buyurdu: ''Süleymân aleyhisselâm, Beyt-i Makdis'in binâsını bitirdikten sonra, Allahü teâlâdan üç dilekte bulunmuştur: Kendisinden sonra kimseye nasip olmayan ir mülk ve saltanat, ilâhi hükme uygun hüküm verme kudretinin bahsedilmesi Yanlız namaz kılmak için Mescid-i Aksâ'yı kastedip gelenlerin analarından doğdukları gibi günahsız hâle gelmeleri Allahü teâlâ bunlardan ilk ikisini Süleymân aleyhisselâma vermiştir Üçüncü dileğinin dekabul edilmiş olmasını umarım'' Babasının temelini attığı, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'yı yapmaya devâm etti Yedi senede pek sanatkârâne bir şekilde tamamladı Daha sonra, Kudüs'te büyük bir saray inşâ etmeye başlayıp, on üç senede tamamladı Bu binâların yapımı sırasında insanlardan ve cinlerden pekçoğu Süleymân aleyhisselâmın emrinde çalışmışlardı Süleymân aleyhisselâmın zamânında barış, imâr, sanat ve ilim iyice ilerlemişti Mescid-i Aksâ inşâedilip, çeşmeler, su kanalları yapıldı Köprüler, barajlar ve evler inşâ edildi Hükmetinin ve büyüklüğünün şöhreti bütün dünyâya yayıldı Zamânındaki bütün pâdişâhları ve ileri gelenleri doğru yola sevk etti Onun zamânında muhteşem bir saltanata sâhip olan Yemen'de, Sebe şehrinde hüküm süren Belkıs'a mektup yazıp, Filistin'e çağırdı O da gelip, Süleymân aleyhisselâmla görüşerek imân etti Belkıs'ın Süleymân aleyhisselâmla mektuplaşması ve Kudüs'e gelmesi Kur'ân-ı kerimde Neml sûresinde uzun beyân olunmaktadır
Süleymân aleyhisselâm, Akabe Körfezinden Fırat kenarına kadar, kırk sene adâletle hüküm sürdüDiğer hükümdârlar da kendisine bağlılıklarını bildirdiler Ticâret gemileri yapıp, Kızıldeniz ve Umman Denizinde ticâret yaptırdı Rüzgâr onun emrine verilmişti Rüzgâra bibip dilediği yere tahtıyla birlikte kısa zamanda giderdi Makâmına oturduğunda ve meclis kurduğunda kuşlar üzerine gelip, kanatlarını yanyana gererek bir bulut gibi gölge yaparlar, güneş ve yağmurdan korurlardı Süleymân aleyhisselâm, beyaz tenli, güzel, nûr yüzlü, saçı sakalı gür olup, beyaz elbise giyerdi Çok edebli, hep Allah'tan korkar, alçak gönüllü, yüksek şanlıydı Miskin ve fakirlerle oturur; ''Miskinin miskinlerle oturması uygundur'' buyururdu Ömrünün son ânına kadar Allahü teâlânın takdir ettiği izzetle insanları doğru yola sevk etti Herkes tarafından sevilmiş olup, hiç kimse onun söylediklerine itiraz etmiyor ve onun emri dışına çıkmıyordu Süleymân aleyhisselâm, bir gün yapılmakta olan büyük bir sarayın inşâsını kontrol etmeye gitmişti Bu binâ bir su kıyısında çok heybetli bir saraydı Ustalar işciler, cinler, sarayın tamamlanmasıyla meşguldüler Sarayın balkonuna çıkıp, kendisini yanlız bırakmalarını, hiç kimsenin yanına yaklaşmamasını emretti Sonra da balkonun kenarına âsasını (bastonuna) dayanıp durdu ve etrâfı seyrederek tefekküre başladı Bu sırada ömrü bitip, eceli gelmişti Azrâil aleyhisselâm gelip; ''Şu an dünyâdaki hayâtının son ânıdır'' dedi Süleymân aleyhisselâm: ''Allahü teâlânın takdiri her ne ise o haktır Rabbime hamdolsun ki, aslâ kimseye zulmetmedim Rabbimin emrine itaat etmekte gecikmedim Herkesin dönüşü Allahü teâlâyadır Görevlendirildiğin emri yerine getir'' dedi Süleymân aleyhisselâm asâsına dayandığı halde ayakta vefât edip, uzun bir müddet öylece kaldı Saray inşâsında çalışanlar ise her gün işlerine muntazaman devâm ediyor, halk da oraya gelip gidiyordu Süleymân aleuhisselâmı uzakta, ayakta durur vaziyette görüyorlardı Fakat vermiş olduğu emir üzerine hiç kimse yanına yaklaşmıyordu Nihâyet asâsının yere temas eden kısmını güve kurdu yiyip asâ kırılınca, cesedi yere yıkıldı O zaman bu hâlini görenler vefât ettiğini anladılar Bu husus Kur'ân-ı kerimde Sebe sûresi 14 âyette bildirilmektedir Süleymân aleyhisselâm her yere hükmettiğinden, zamânında herkes imân etmiş, yeryüzündeki pek az imânsız kimse kalmıştı Vefâtından sonra, İsrâiloğullarının arasındaki birlik bozuldu, İlyas ve Elyesa aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiler Kur'ân-ı kerimde Bakara 102; Nisâ 163; En'âm 84; Enbiyâ 81,82; Sebe 12, 21; Neml 15'ten 44'e kadar; Sad 30'dan 40'a kadar olan âyetler Süleymân aleyhisselâm hakkındadır Süleymân aleyhisselâm, Mescid'i Aksâ'ya Mûsâ aleyhisselâmdan beri nesilden nesile geçerek gelen, Tevrât'ın içinde bulunduğu Ahid sandığını (Tâbût-i Sekineyi) koydu Çünkü Mûsâ aleyhisselâm, ümmetinin âlimlerinden, Tevrât'ın Ahid sandığına konularak muhâfaza edilmesini istemişti Bu durum Mescid-i Aksâ'nın Buhtunnasar tarafından yıkılmasına kadar devâm etti Buhtunnasar, Kudüs'ü alınca, şehri yakıp yıktı Mescid-i Aksâ'da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri alıp Bâbil'e götürdü Buhtunnasar'ın Kudüs'ü yağmalaması esnâsında, hakiki Tevrât ve Zebûr yakılıp yok edildi Muhtelif kimselerin hatırlarında kalan âyetlerini yazmaları neticesinde, Tevrât isminde birbirlerini tutmayan çeşitli risâleler ortaya çıktı
Milâddan yaklaşık dört yüz sene evvel yaşamış olan Azra bunları topladı ve şimdiki Ahd-i Atik'teki Tevrât'ı yazdı Süleymân aleyhisselâmın dokuz çeşit mûcizesi vardır
Mûcizeleri:
1-Sebe sûresi on ikici âyetinde bildirildiği üzere, rüzgârlar emri altındaydı 2-Süleymân aleyhisselâm denizi geçmek istediği zaman, suyu çekilerek yol açalır, geçtikten sonra yine kapanırdı 3- Âyet-i kerimede bildirildiği üzere, bütün cinniler emrindeydi Ne zaman istese, kendisine, büyük büyük köşkler, sûretler, çanaklar, sâbit çömlekler, tencereler yaparlardı 4-Süleymân aleyhisselâmın bir mührü vardı Üzerinde ism-i âzam duâsı yazılıydı O duâ ile her istediği kolay olurdu 5- Karıncalara varıncaya kadar her hayvanın sesini işitir, dillerini anlardı 6-Nereye gitmek istese, rüzgâr emride olduğından, kürsüsünü kaldırır, kürsüsünü berâberinde götürürdü 7-Cinniler vâsıtasıyla denizdeki incileri, cevherleri yerde bulunan defineleri bilirdi Kendisine Allahü teâlâ tarafından bildirilmeyen birşey yoktu 8-Neml Vâdisinde, maiyetiyle berâber bir dağ üzerine konup, kaldığı esnâda o dağın yeşillik, çimenlik olması için, mübârek ellerine bir miktar su alıp, avucuyla o dağa serpti Derhâl dağın üzeri çayırlık çimenlik oluverdi 9-Süleymân aleyhisselâm bir yere gittiği vakit, berâberinde duvarlar da giderdi
SÜLEYMAN ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Dâvûd aleyhisselâmın oğludur Yâkûb aleyhisselâmın neslindendir Kudüs yakınlarındaki Gazze şehrinde doğdu Hem peygamber hem sultandı Çocokluğundan beri bilgili, iyilik ve adâleti seven biri olarak tanınmıştı On iki yaşındayken babasının yerine geçip, sultan oldu Daha sonra kendisine Allahü teâlâ tarafından peygamberlik verildi Dünyâda hâkim olan dört kişiden biridir Ona peygamberlik verildiği Kur'ân-ı kerimde En'âm sûresi 84 âyette bildirilmektedir Süleymân aleyhisselâm; ''Yâ Rab! bana hiçbir kimsede bulunmayan bir kudret ve devlet ihsân eyle'' diye duâ etti Duâsı kabul edilip, cinlerin, rüzgârın ve hayvanların da insanlar gibi Sülaymân aleyhisselâma itâat etmeleri emredildi Kendisine ism-i âzam duâsı, bütün mahlûkâtın dili ve ililerin sırları öğretildi Peygamberlikle birlikte ihsân edilen ilim, hikmet ve sultanlık kudretini, insanları doğru yola kavuşturmakla ve daha iyi bir hayat yaşamaları için kullandı Şehirlerin kurulması, yeryüzünün imârı, yeşillendirilmesi, fen ve sanatta ilerlemesi için emrindekilerin herbirine iş taksimi yaptı Yolların yapılması, taşların yontulup kazılması, demircilik ve derin sulara dalgıçlık gibi zor işleri cinlere verdi Çiftçilik, çobanlık, ticâret, sanat gibi işleri de insanlara verdi Hayvanları da nöbet tutma, yük taşıyıp çekme gibi işlerle görevlendirdi İnsanlardan, cinlerden ve hayvanlardan büyük bir ordu kurdu Hepsi ona tâbi olup, emrine itaat etti Süleymân aleyhisselâma verilen bu nimetler Kur'ân-ı kerimde bildirilmektedir Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem hadis-i şerifte, onun duâsı hakkında şöyle buyurdu: ''Süleymân aleyhisselâm, Beyt-i Makdis'in binâsını bitirdikten sonra, Allahü teâlâdan üç dilekte bulunmuştur: Kendisinden sonra kimseye nasip olmayan ir mülk ve saltanat, ilâhi hükme uygun hüküm verme kudretinin bahsedilmesi Yanlız namaz kılmak için Mescid-i Aksâ'yı kastedip gelenlerin analarından doğdukları gibi günahsız hâle gelmeleri Allahü teâlâ bunlardan ilk ikisini Süleymân aleyhisselâma vermiştir Üçüncü dileğinin dekabul edilmiş olmasını umarım'' Babasının temelini attığı, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'yı yapmaya devâm etti Yedi senede pek sanatkârâne bir şekilde tamamladı Daha sonra, Kudüs'te büyük bir saray inşâ etmeye başlayıp, on üç senede tamamladı Bu binâların yapımı sırasında insanlardan ve cinlerden pekçoğu Süleymân aleyhisselâmın emrinde çalışmışlardı Süleymân aleyhisselâmın zamânında barış, imâr, sanat ve ilim iyice ilerlemişti Mescid-i Aksâ inşâedilip, çeşmeler, su kanalları yapıldı Köprüler, barajlar ve evler inşâ edildi Hükmetinin ve büyüklüğünün şöhreti bütün dünyâya yayıldı Zamânındaki bütün pâdişâhları ve ileri gelenleri doğru yola sevk etti Onun zamânında muhteşem bir saltanata sâhip olan Yemen'de, Sebe şehrinde hüküm süren Belkıs'a mektup yazıp, Filistin'e çağırdı O da gelip, Süleymân aleyhisselâmla görüşerek imân etti Belkıs'ın Süleymân aleyhisselâmla mektuplaşması ve Kudüs'e gelmesi Kur'ân-ı kerimde Neml sûresinde uzun beyân olunmaktadır
Süleymân aleyhisselâm, Akabe Körfezinden Fırat kenarına kadar, kırk sene adâletle hüküm sürdüDiğer hükümdârlar da kendisine bağlılıklarını bildirdiler Ticâret gemileri yapıp, Kızıldeniz ve Umman Denizinde ticâret yaptırdı Rüzgâr onun emrine verilmişti Rüzgâra bibip dilediği yere tahtıyla birlikte kısa zamanda giderdi Makâmına oturduğunda ve meclis kurduğunda kuşlar üzerine gelip, kanatlarını yanyana gererek bir bulut gibi gölge yaparlar, güneş ve yağmurdan korurlardı Süleymân aleyhisselâm, beyaz tenli, güzel, nûr yüzlü, saçı sakalı gür olup, beyaz elbise giyerdi Çok edebli, hep Allah'tan korkar, alçak gönüllü, yüksek şanlıydı Miskin ve fakirlerle oturur; ''Miskinin miskinlerle oturması uygundur'' buyururdu Ömrünün son ânına kadar Allahü teâlânın takdir ettiği izzetle insanları doğru yola sevk etti Herkes tarafından sevilmiş olup, hiç kimse onun söylediklerine itiraz etmiyor ve onun emri dışına çıkmıyordu Süleymân aleyhisselâm, bir gün yapılmakta olan büyük bir sarayın inşâsını kontrol etmeye gitmişti Bu binâ bir su kıyısında çok heybetli bir saraydı Ustalar işciler, cinler, sarayın tamamlanmasıyla meşguldüler Sarayın balkonuna çıkıp, kendisini yanlız bırakmalarını, hiç kimsenin yanına yaklaşmamasını emretti Sonra da balkonun kenarına âsasını (bastonuna) dayanıp durdu ve etrâfı seyrederek tefekküre başladı Bu sırada ömrü bitip, eceli gelmişti Azrâil aleyhisselâm gelip; ''Şu an dünyâdaki hayâtının son ânıdır'' dedi Süleymân aleyhisselâm: ''Allahü teâlânın takdiri her ne ise o haktır Rabbime hamdolsun ki, aslâ kimseye zulmetmedim Rabbimin emrine itaat etmekte gecikmedim Herkesin dönüşü Allahü teâlâyadır Görevlendirildiğin emri yerine getir'' dedi Süleymân aleyhisselâm asâsına dayandığı halde ayakta vefât edip, uzun bir müddet öylece kaldı Saray inşâsında çalışanlar ise her gün işlerine muntazaman devâm ediyor, halk da oraya gelip gidiyordu Süleymân aleuhisselâmı uzakta, ayakta durur vaziyette görüyorlardı Fakat vermiş olduğu emir üzerine hiç kimse yanına yaklaşmıyordu Nihâyet asâsının yere temas eden kısmını güve kurdu yiyip asâ kırılınca, cesedi yere yıkıldı O zaman bu hâlini görenler vefât ettiğini anladılar Bu husus Kur'ân-ı kerimde Sebe sûresi 14 âyette bildirilmektedir Süleymân aleyhisselâm her yere hükmettiğinden, zamânında herkes imân etmiş, yeryüzündeki pek az imânsız kimse kalmıştı Vefâtından sonra, İsrâiloğullarının arasındaki birlik bozuldu, İlyas ve Elyesa aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiler Kur'ân-ı kerimde Bakara 102; Nisâ 163; En'âm 84; Enbiyâ 81,82; Sebe 12, 21; Neml 15'ten 44'e kadar; Sad 30'dan 40'a kadar olan âyetler Süleymân aleyhisselâm hakkındadır Süleymân aleyhisselâm, Mescid'i Aksâ'ya Mûsâ aleyhisselâmdan beri nesilden nesile geçerek gelen, Tevrât'ın içinde bulunduğu Ahid sandığını (Tâbût-i Sekineyi) koydu Çünkü Mûsâ aleyhisselâm, ümmetinin âlimlerinden, Tevrât'ın Ahid sandığına konularak muhâfaza edilmesini istemişti Bu durum Mescid-i Aksâ'nın Buhtunnasar tarafından yıkılmasına kadar devâm etti Buhtunnasar, Kudüs'ü alınca, şehri yakıp yıktı Mescid-i Aksâ'da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri alıp Bâbil'e götürdü Buhtunnasar'ın Kudüs'ü yağmalaması esnâsında, hakiki Tevrât ve Zebûr yakılıp yok edildi Muhtelif kimselerin hatırlarında kalan âyetlerini yazmaları neticesinde, Tevrât isminde birbirlerini tutmayan çeşitli risâleler ortaya çıktı
Milâddan yaklaşık dört yüz sene evvel yaşamış olan Azra bunları topladı ve şimdiki Ahd-i Atik'teki Tevrât'ı yazdı Süleymân aleyhisselâmın dokuz çeşit mûcizesi vardır
Mûcizeleri:
1-Sebe sûresi on ikici âyetinde bildirildiği üzere, rüzgârlar emri altındaydı 2-Süleymân aleyhisselâm denizi geçmek istediği zaman, suyu çekilerek yol açalır, geçtikten sonra yine kapanırdı 3- Âyet-i kerimede bildirildiği üzere, bütün cinniler emrindeydi Ne zaman istese, kendisine, büyük büyük köşkler, sûretler, çanaklar, sâbit çömlekler, tencereler yaparlardı 4-Süleymân aleyhisselâmın bir mührü vardı Üzerinde ism-i âzam duâsı yazılıydı O duâ ile her istediği kolay olurdu 5- Karıncalara varıncaya kadar her hayvanın sesini işitir, dillerini anlardı 6-Nereye gitmek istese, rüzgâr emride olduğından, kürsüsünü kaldırır, kürsüsünü berâberinde götürürdü 7-Cinniler vâsıtasıyla denizdeki incileri, cevherleri yerde bulunan defineleri bilirdi Kendisine Allahü teâlâ tarafından bildirilmeyen birşey yoktu 8-Neml Vâdisinde, maiyetiyle berâber bir dağ üzerine konup, kaldığı esnâda o dağın yeşillik, çimenlik olması için, mübârek ellerine bir miktar su alıp, avucuyla o dağa serpti Derhâl dağın üzeri çayırlık çimenlik oluverdi 9-Süleymân aleyhisselâm bir yere gittiği vakit, berâberinde duvarlar da giderdi
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Velî veyâ peygamberdir
LOKMAN ALEYHİSSELÂM
Peygamber veya veli Dâvud aleyhisselâmın zamânında, Arabistan'ın Umman tarafında yaşadı Dâvud aleyhisselâmla görüşüp ondan ilim öğrendi Dâvud aleyhisselâma peygamberlik bildirilmeden önce, müfti olan Lokman Hakim, Dâvud aleyhisselâma peygamberlik bildirildikten sonra fetvâ vermeyi bıraktı Dâvud aleyhisselâma ümmet oldu Kendisine hikmet verildi Eyyûb aleyhisselâmın teyzesinin oğlu oldu daa rivâyet edilmektedir Fransız bilginlerinin, Calinos'un (Galen'in) bir adı da Lokman Hakim idi demeleri yanlıştır Çünkü Lokman Hakim, Dâvud aleyhisselâm zamânında; Calinos (Galen) ise, ondan bin yıl kadar sonra yaşamıştır Lokman ismi Kur'ân-ı kerim'de geçmekte olup, bir sûreye (otuz birinci sûre) Lokman ismi verilmiştirBu sûrenin on ikinci âyetinde meâlen; ''Biz Lokman'a hikmet verdik'' buyrulmaktadır Buradaki hikmet tâbirinin; akıl, anlayış, ilim, ilimle amel etmek ve doğru karar vermek demek olduğu tefsir kitablarında yazılıdır Lokman Hakim tabiplerin piridir Hikmetli sözleri ve oğluna verdiği nasihatler meşhurdur Kur'ân-ı kerim'de Lokman sûresi 3 âyet-i kerimede meâlen; ''Bir vakit Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: Yavrum! Allah'a ortak koşma, çünkü şirk çok büyük zulümdür'' buyrulmaktadır
Lokman Hakim'e sen bu hâle nasıl geldin dediklerinde; ''Doğru sözlü olmak, emâneti yerine getirmek, lüzumsuz söz ve işi terk etmekle'' cevâbını verdi İnsanlar ondan nasihat istediler, o da şöyle nasihat etti: Öncekilerin ve sonrakilerin ilimleriyle ameledilebilmesi için sekiz şeye dikkat etmek lazımdır Dört zamanda dört şeyi korumak gerekir; Namazda gönlü, halk arasında dili, yiyip içmede boğazı, bir kimsenin evine girince de gözü korumaktır İki şeyi hâtırdan hiçbir zaman çıkarmamalıdır Bunlar; Allahü teâlânın büyüklüğü ve ölümdür İki şeyi de tamâmen unutmaya çalışmalıdır Bunlar da; bir kimseye yapılan iyilik ile dost ve yakınlardan görülen kötülüktür'' Lokman Hakim'in oğluna nasihatlarının bir kısmı şöyledir: ''Ey oğlum! Dünyâ derin deniz gibidir Çok insanlar onda boğulmuştur Geminin takvâ, yükün imân, hâlin tevekkül olsun, umulurki kurtulursun''
''Ey oğlum! Âlimlere karşı öğünmek, akılsızlarla inatlaşmak ve meclislerde, toplantılarda gösteriş yapmak için ilim öğrenme! İhtiyâcım yok diyerek de ilmi terk etme'' ''Ey oğlum! Allahü teâlâyı anan (hâtırlayan) insanlar görürsen onlarla otur Âlim olsan da, ilminin faydasını görürsün ve ilmin artar, sen ehil isen sana öğretirler Allahü teâlâ onlara olan rahmetinden seni de faydalandırır Allahü teâlâyı ziktetmeyenleri görürsen onlardan uzak dur'' ''Ey oğlum! Horoz senden daha akıllı olmasın! O, her sabah zikir ve tesbih ediyor, sen ise uyuyorsun''
''Ey oğlum! Seçilmiş kullara teslim ol, kötülerle dost olma'' ''Ey oğlum! İnsanlara iyilikleri emir ve nasihat edip kendini unutma! Yoksa mum gibi olursun Mum insanları aydınlatır, fakat kendini yakıp eritir'' ''Ey oğlum! Yalandan çok sakın! Çünkü dinini bozar ve insanlar yanında mürüvvetini azaltır Bununla hayânı, değerini ve makâmını kaybedersin''
''Ey oğlum! Kötü huydan, gönüldağınıklığından sakın Sabırsız olma, yoksa arkadaş bulamazsınİşini severek yap, sıkıntılara katlan Bütün insanlara karşı iyi huylu ol'' ''Ey oğlum! Hep üzüntülü olma, kalbini dertli kılma İnsanların elinde olana tamâ etmektensakın Kazâya râzı ol ve Allahü teâlânın sana verdiği rızka kanâat et'' ''Ey oğlum! Dünyâ geçici ve kısadır Senin dünyâ hayâtın ise azın azıdır Bunun da azının azı kalmış, çoğu geçmiştir''
!!Ey oğlum! Tövbeyi yarına bırakma, çünkü ölüm ansızın gelip yakalar'' ''Ey oğlum! Sükût etmekle pişmân olmazsın Söz gümüş ise sükût altındır'' ''Ey oğlum! Helâl lokma ye ve işlerinde âlimlere danış, işlerini nasıl yapacağını onlara sor'' ''Ey oğlum! Âlimler meclisine devâm et Bahar yağmuru ile yeryüzünü yeşillendiren Allahü teâlâ, âlimlerin meclisindeki hikmet nûru ile de müminlerin kalbini aydınlatır''
''Ey oğlum! Amel ancak yakın (Allahü teâlâya olan ilim ve mârifet) ile yapılır Herkes yakini nisbetinde amel eder Amel noksanlığı, yakin noksanlığından gelir'' ''Ey oğlum! Bir hatâ işlediğinde hemen tövbe et ve sadaka ver'' ''Ey oğlum! Ölümden şüphe ediyorsan uyku uyuma Uyuduğun ve uyumak mecbûriyetinde kaldığın gibi, ölüme de mahkûmsun Dirilmekten de şüphe ediyorsan, uykudan uyanma Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin''
''Ey oğlum! Helâl kazanç ile yoksulluktan korun Yoksul kimse şu üç musibetle karşılaşır: Din zayıflığı, akıl zayıflığı ve mürüvvetin kaybolması'' ''Ey oğlum!Merhamet eden merhamet bulur Sükût eden selâmete erer, hayır söyleyen kâr eder, kötü konuşan günâhkar olur, diline hâkim olmayan pişmân olur'' ''Ey Oğlum! Dünyâmalından yetecek kadarını al, fazlasını âhiret için hayra sarfet, Sıkıntıya düşecek ve başkasının sırtına yük olacak şekil de tembellik etme''
''Ey oğlum! Sakin kimseyi küçük görüp hakâret etme Çünkü onun da senin de rabbimiz birdir''
Lokman Hakim'in oğlu: ''Babacığım, insanda hangi haslet daha iyiydir?'' diye sorunca; ''Temiz, hâlis din'' buyurdu Eğer iki haslet olursa? ''Din ve mal'', üç haslet olursa? ''Din, mal ve hayâ'' buyurdu Dört haslet olursa? dedi ''Din, mal, hayâ ve güzel ahlâk'' buyurdu Beş haslet saymak icâbederse diye sorunca; ''Din, mal, hayâ güzel huy ve cömertlik'' buyurdu Altı haslet sayarsak deyince; ''Eu oğlum! Allahü teâlâ her kime bu beş iyi hasleti verdiyse, o kimse mümin ve müttekidir Allahü teâlâ katında veli ve sevgilidir Şeytanın şerrinden uzaktır'' buyurdu Oğlu: ''Babacığım, insandan en kötü haslet hangisidir?'' dedi ''Allahü teâlâyı inkârdır'' buyurdu İki olursa dedi ''İnkâr ve kibirdir'' buyurdu Üç olursa dedi ''İnkâr, kibir ve şükür azlığı'' buyurdu Dört olursa dedi ''İnkâr, kibir, şükür azlığı ve cimrilik'' buyurdu Beş olursa diye sorunca; ''İnkâr, kibir, şükür azlığı, cimrilik ve kötü ahlâk'' buyurdu Altı olursa deyince; ''Ey oğlum! Bu beş kötü hasletin bulunduğu kimse münâfıktır, şakidir ve Allahü teâlâdan uzaktır'' buyurdu
Hafs bin Ömer'den rivâyet edildi ki: Lokman Hakim, yanına bir hardal torbası koydu ve oğluna nasihat etmeye başladı Her bir nasihatte bir hardal tânesini çıkardı Nihâyet hardalları tükendi Sonra da; Ey oğlum! Sana o kadar nasihat ettim ki, şâyet bu nasihatler bir dağa verilseudi, dağ yarılır, parça parça olurdu'' buyurdu Oğlu da bu nasihatleri tuttu
LOKMAN ALEYHİSSELÂM
Peygamber veya veli Dâvud aleyhisselâmın zamânında, Arabistan'ın Umman tarafında yaşadı Dâvud aleyhisselâmla görüşüp ondan ilim öğrendi Dâvud aleyhisselâma peygamberlik bildirilmeden önce, müfti olan Lokman Hakim, Dâvud aleyhisselâma peygamberlik bildirildikten sonra fetvâ vermeyi bıraktı Dâvud aleyhisselâma ümmet oldu Kendisine hikmet verildi Eyyûb aleyhisselâmın teyzesinin oğlu oldu daa rivâyet edilmektedir Fransız bilginlerinin, Calinos'un (Galen'in) bir adı da Lokman Hakim idi demeleri yanlıştır Çünkü Lokman Hakim, Dâvud aleyhisselâm zamânında; Calinos (Galen) ise, ondan bin yıl kadar sonra yaşamıştır Lokman ismi Kur'ân-ı kerim'de geçmekte olup, bir sûreye (otuz birinci sûre) Lokman ismi verilmiştirBu sûrenin on ikinci âyetinde meâlen; ''Biz Lokman'a hikmet verdik'' buyrulmaktadır Buradaki hikmet tâbirinin; akıl, anlayış, ilim, ilimle amel etmek ve doğru karar vermek demek olduğu tefsir kitablarında yazılıdır Lokman Hakim tabiplerin piridir Hikmetli sözleri ve oğluna verdiği nasihatler meşhurdur Kur'ân-ı kerim'de Lokman sûresi 3 âyet-i kerimede meâlen; ''Bir vakit Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: Yavrum! Allah'a ortak koşma, çünkü şirk çok büyük zulümdür'' buyrulmaktadır
Lokman Hakim'e sen bu hâle nasıl geldin dediklerinde; ''Doğru sözlü olmak, emâneti yerine getirmek, lüzumsuz söz ve işi terk etmekle'' cevâbını verdi İnsanlar ondan nasihat istediler, o da şöyle nasihat etti: Öncekilerin ve sonrakilerin ilimleriyle ameledilebilmesi için sekiz şeye dikkat etmek lazımdır Dört zamanda dört şeyi korumak gerekir; Namazda gönlü, halk arasında dili, yiyip içmede boğazı, bir kimsenin evine girince de gözü korumaktır İki şeyi hâtırdan hiçbir zaman çıkarmamalıdır Bunlar; Allahü teâlânın büyüklüğü ve ölümdür İki şeyi de tamâmen unutmaya çalışmalıdır Bunlar da; bir kimseye yapılan iyilik ile dost ve yakınlardan görülen kötülüktür'' Lokman Hakim'in oğluna nasihatlarının bir kısmı şöyledir: ''Ey oğlum! Dünyâ derin deniz gibidir Çok insanlar onda boğulmuştur Geminin takvâ, yükün imân, hâlin tevekkül olsun, umulurki kurtulursun''
''Ey oğlum! Âlimlere karşı öğünmek, akılsızlarla inatlaşmak ve meclislerde, toplantılarda gösteriş yapmak için ilim öğrenme! İhtiyâcım yok diyerek de ilmi terk etme'' ''Ey oğlum! Allahü teâlâyı anan (hâtırlayan) insanlar görürsen onlarla otur Âlim olsan da, ilminin faydasını görürsün ve ilmin artar, sen ehil isen sana öğretirler Allahü teâlâ onlara olan rahmetinden seni de faydalandırır Allahü teâlâyı ziktetmeyenleri görürsen onlardan uzak dur'' ''Ey oğlum! Horoz senden daha akıllı olmasın! O, her sabah zikir ve tesbih ediyor, sen ise uyuyorsun''
''Ey oğlum! Seçilmiş kullara teslim ol, kötülerle dost olma'' ''Ey oğlum! İnsanlara iyilikleri emir ve nasihat edip kendini unutma! Yoksa mum gibi olursun Mum insanları aydınlatır, fakat kendini yakıp eritir'' ''Ey oğlum! Yalandan çok sakın! Çünkü dinini bozar ve insanlar yanında mürüvvetini azaltır Bununla hayânı, değerini ve makâmını kaybedersin''
''Ey oğlum! Kötü huydan, gönüldağınıklığından sakın Sabırsız olma, yoksa arkadaş bulamazsınİşini severek yap, sıkıntılara katlan Bütün insanlara karşı iyi huylu ol'' ''Ey oğlum! Hep üzüntülü olma, kalbini dertli kılma İnsanların elinde olana tamâ etmektensakın Kazâya râzı ol ve Allahü teâlânın sana verdiği rızka kanâat et'' ''Ey oğlum! Dünyâ geçici ve kısadır Senin dünyâ hayâtın ise azın azıdır Bunun da azının azı kalmış, çoğu geçmiştir''
!!Ey oğlum! Tövbeyi yarına bırakma, çünkü ölüm ansızın gelip yakalar'' ''Ey oğlum! Sükût etmekle pişmân olmazsın Söz gümüş ise sükût altındır'' ''Ey oğlum! Helâl lokma ye ve işlerinde âlimlere danış, işlerini nasıl yapacağını onlara sor'' ''Ey oğlum! Âlimler meclisine devâm et Bahar yağmuru ile yeryüzünü yeşillendiren Allahü teâlâ, âlimlerin meclisindeki hikmet nûru ile de müminlerin kalbini aydınlatır''
''Ey oğlum! Amel ancak yakın (Allahü teâlâya olan ilim ve mârifet) ile yapılır Herkes yakini nisbetinde amel eder Amel noksanlığı, yakin noksanlığından gelir'' ''Ey oğlum! Bir hatâ işlediğinde hemen tövbe et ve sadaka ver'' ''Ey oğlum! Ölümden şüphe ediyorsan uyku uyuma Uyuduğun ve uyumak mecbûriyetinde kaldığın gibi, ölüme de mahkûmsun Dirilmekten de şüphe ediyorsan, uykudan uyanma Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin''
''Ey oğlum! Helâl kazanç ile yoksulluktan korun Yoksul kimse şu üç musibetle karşılaşır: Din zayıflığı, akıl zayıflığı ve mürüvvetin kaybolması'' ''Ey oğlum!Merhamet eden merhamet bulur Sükût eden selâmete erer, hayır söyleyen kâr eder, kötü konuşan günâhkar olur, diline hâkim olmayan pişmân olur'' ''Ey Oğlum! Dünyâmalından yetecek kadarını al, fazlasını âhiret için hayra sarfet, Sıkıntıya düşecek ve başkasının sırtına yük olacak şekil de tembellik etme''
''Ey oğlum! Sakin kimseyi küçük görüp hakâret etme Çünkü onun da senin de rabbimiz birdir''
Lokman Hakim'in oğlu: ''Babacığım, insanda hangi haslet daha iyiydir?'' diye sorunca; ''Temiz, hâlis din'' buyurdu Eğer iki haslet olursa? ''Din ve mal'', üç haslet olursa? ''Din, mal ve hayâ'' buyurdu Dört haslet olursa? dedi ''Din, mal, hayâ ve güzel ahlâk'' buyurdu Beş haslet saymak icâbederse diye sorunca; ''Din, mal, hayâ güzel huy ve cömertlik'' buyurdu Altı haslet sayarsak deyince; ''Eu oğlum! Allahü teâlâ her kime bu beş iyi hasleti verdiyse, o kimse mümin ve müttekidir Allahü teâlâ katında veli ve sevgilidir Şeytanın şerrinden uzaktır'' buyurdu Oğlu: ''Babacığım, insandan en kötü haslet hangisidir?'' dedi ''Allahü teâlâyı inkârdır'' buyurdu İki olursa dedi ''İnkâr ve kibirdir'' buyurdu Üç olursa dedi ''İnkâr, kibir ve şükür azlığı'' buyurdu Dört olursa dedi ''İnkâr, kibir, şükür azlığı ve cimrilik'' buyurdu Beş olursa diye sorunca; ''İnkâr, kibir, şükür azlığı, cimrilik ve kötü ahlâk'' buyurdu Altı olursa deyince; ''Ey oğlum! Bu beş kötü hasletin bulunduğu kimse münâfıktır, şakidir ve Allahü teâlâdan uzaktır'' buyurdu
Hafs bin Ömer'den rivâyet edildi ki: Lokman Hakim, yanına bir hardal torbası koydu ve oğluna nasihat etmeye başladı Her bir nasihatte bir hardal tânesini çıkardı Nihâyet hardalları tükendi Sonra da; Ey oğlum! Sana o kadar nasihat ettim ki, şâyet bu nasihatler bir dağa verilseudi, dağ yarılır, parça parça olurdu'' buyurdu Oğlu da bu nasihatleri tuttu
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Velî veyâ peygamberdir
ZÜLKARNEYN ALEYHİSSELÂM
Peygamber veyâ veli Kur'ân-ı kerimde kıssası, doğuya ve batıya seferleri zükr edilmiştir Asıl ismi İskender'dir Doğuya ve batıya gittiği için İskender-i Zülkarneyn diye anılmıştır Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes'in soyundandır Peygamber olup olmadığı açıkca bildirilmedi Yemen'de yaşamış olan münzir iskender ile Aristo'nun talebesi olan Makedonyalı İskender'den daha önce yaşadı Sâlih bir zât olan Zülkarneyn aleyhisselâmı Allahü teâlâ yeryüzündeki insanlara emir ve yasaklarını tebliğ ile vazifelendirdi Zülkarneyn aleyhisselâm Allahü teâlâ niyâzda bulunup; kendisine kuvvet vermesini, insanlar arasında hangi ilim ve adâletle hükmesini gerektiğinin bildirilmesini istedi Allahü teâlâ şöyle buyurdu: ''Sana verdiğim vazifeyi yapabikmen için kuvvet ihsân ederim Göüsini açarım Herşeye gücün yetecek hâle gelirsin Anlayışını açar, konuşmanı genişletirim, kulağını açarım, tâ uzaktakileri işitirsin basiretini genişletirim, çok uzakları görür, herşey nüfûz edersin Her şeyi sağlam yaparsın İstediğin herşeyi ihsân ederim Sana heybet veririm hiç kimse sana kötü gözle bakamaz Ben sana yardım ederim Hiç bir şey sana zarar vermez seni kuvvetlendiririm hiş bir şeye yenilmezsin Kalbine kuvvet veririm hiçbir şeyden korkmazsın Aydınlık ve karanlığı emrine verir, onları senin askerin yaparım Aydınlık senin önünde yol gösterir, karanlık arkandan seni muhâfaza eder'' Allahü teâlâ hazret-i Zülkarneyn'in emrine bulutları ve başka vâsıtaları verdi Ona ilim ve kudret, insanlar üzerine tasarruf hâkimiyeti verdi Ayrıca beyaz ve siyah olmak üzere iki sancak ihsân etti Zifiri karanlık olan gecede beyaz sancağı açınca, ortalık aydınlığa gark olurdu Gündüz harp ederken düşman askerinin karanlıkta kalmasını arzu ederse siyah sancağını açar, düşman tarafı zifiri karanlık, kendi tarafı aydınlık olur, böylece düşmana kısa zamanda gâlip gelirdi Her sefere çıkışında önü aydınlık, arkası karanlık olurdu Çok geçmeden memleketi genişledi Devleti güçlendi Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bütün dünyâya yaymağı azmetti Teyzesinin oğlu Hızır aleyhisselâmı kendisine vezir, ordusuna kumandan tâyin etti Allahü teâlânın emriyle müminlerden meydana gelen ordusu ilk önce batıya yürüdü Vardığı yerlerde kâfirleri hak dine dâvet etti İnsanlara iyilik ve ihsânlarda bulundu İnanmayanlarla harp etti Batıda meskûn (yerleşilmiş) yerlerin sonuna vardı Artık karalar bitmiş denizler başlamıştı Oraya vardığı sırada orada bir kavim buldu Bu kavim kÂfir olup vahşi hayvan derisinden elbise giyerler, denizin dışarı attığı balık cinsinden şeyleri yiyerek geçinirlerdi Zülkarneyn aleyhisselâm bu kavmi, güzel muâmelede bulunarak hak dine dâvet etti Kavimden bir kısmı imânla şereflendi bir kısmı ise imân etmekten yüz çevirdi zülkarneyn aleyhisselâm inanmayanların üzerine yürüdü ve onları karanlıkta bıraktıOnlar karanlıkta ne yapacaklarını bilemediler Sonunda pişman olup tövbe ettiler ve Allahü teâlânın varlığına, birliğine inandılar Zülkarneyn aleyhisselâm müminlerden kurduğu ordusu ile uğradığı her yerdeki bütün insanları hak dine dâvet etti Allahü teâlâya imân ve ibâdete çağırdı İmân etmeyenler cezâlarını gördüler Yaya olarak Mekke-i mükerremeye gitti ve haccettiİbrâhim aleyhisselâmla görüşüp hayır duâsını aldı Nasihatlerine kavuştu Daha sonra doğuya yöneldi Güneşin ilk ışıklarının vurduğu en uçtaki kara parçasına vardıZülkarneyn aleyhisselâm orada, yer altındaki manzenlerde yaşayan kavmi hak dine dâvet etti Daha sonra kuzeye bir sefer yaptı İki dağ arasına vardı O iki dağın yakınında oturan kalabalık bir kavimle karşılaştı O kavmi de hak dine dâvet etti Kavmin pâdişâhı Zülkarneyn aleyhisselâmı iyilikle karşıladı ve hediyeler takdim etti Bütün kavmiyle birlikte hak dini kabul etti Zülkarneyn aleyhisselâmın iltifatlarına kavuştu Ye'cüc ve Me'cüc adlı kavimlerin zararından şikâyette bulundu Zülkarneyn aleyhisselâm o kavimle birlikte Ye'cüc ve Me'cüc'ün zararından korunmak için sed yaptılar
Zülkarneyn aleyhisselâm bir seferi esnâsında hiçbir dünyâ malı ve serveti olmayan, rızıklarını sebzeden temin eden bir kavme rastladı Ayrıca bu kavimde herkes kendi mezarını kazar, hergün mezarını temizler ve ibâdetlerini burada yaparlardı Zülkarneyn aleyhisselâm o kavmin hükümdarıyla da görüştü Hükümdar kendilerinin dünyâya önem vermediklerini, âhiretini hatırlamak için de ibâdetlerini mezarlarda yaptıklarını anlattı Zülkarneyn aleyhisselâm Allahü teâlânın yardımıyla, doğu, batı ve kuzeydeki bütün ülkeleri feth edip, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yayma vazifesini tamamladıktan sonra, askerine izin verdi Kendisi Medine ileŞam arasında Dûmet-ül-Cendel denilen yerde insanlardan ayrıldı Yanlız Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle meşgul oldu Vefât etmeden önce yakınlarına ''Ben vefât edince usûlüne uygun yıkayıp kefenleyin Sonra tabuta koyun Yanlız kollarım dışarda sarkık kalsın Hazinelerimi de katırlara yükleyin'' diye vâsiyette bulundu Söyledikleri aynen yapıldı Az bir zaman sonra da vefât ettiMekke'ye veya Mekke civârındaki Tehâme Dağlarında bir yere defn edildi İskender-i Zülkarneyn böyle vâsiyet etmekle ''Arkamdan gelen ordular ile doğu ve batıya hâkim oldum Hizmetçilerim emrimden çıkmadı Dünyâyı baştan başa tuttum Sayısız hazinelerim vardı Fakat bütün bu dünyâ nimetleri kalıcı değildir Gördüğünüz gibi mezâra eller boş gidiliyor Dünyâ malı dünyâda kalıyor Sizler âhirette de faydalı olacak işler yapın'' demek istedi Zülkarneyn aleyhisselâm beyaz-kırmızı benizli, orta boylu idi Güzel ahlâk sâhibi, Hakka teslimiyeti tam, halkına karşı mütevâzi, alçak gönüllü ve adâler sâhibi idiGazâ ve cihâda çıkmakta, beldeleri tâmirdeçok gayretli idi Dünyâ malına rağbet etmez, elinin emeği, alnının teri ile geçinirdi Bunun için zenbil örer kendine, çoluk çocuğuna bu paradan harcar, artanını fakirlere sadaka verirdi Ye'cüc ve Me'cüc kavminin zararlarına mâni olmak için sed yapmıştı Sedi rivâyetlere göre Asya'nın doğusundaki mümin Türklerin ricâsı üzerine inşâ etmişti İki dağ arasına taş ve demirden yapılmış olan bu sed bugünkü Çin seddinden başkadır Kur'ân-ı kerimin Kehf sûresi :83-98 âyet-i kerimelerinde Zülkarneyn aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir Peygamber efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem de buyurdu ki:
İsmini duyduğunuz kimselerden yeryüzüne dört kişi mâlik oldu İkisi mümin ikisi kâfir idiMümin olan ikisi Zülkarneyn il Süleymân (aleyhisselâm) idi Kâfir olan ikisi de Nemrûd ile Buhtunnasar idi Beşinci olarak yeryüzüne benim evlâdımdan biri yâni Mehdi mâlik olacaktır
ZÜLKARNEYN ALEYHİSSELÂM
Peygamber veyâ veli Kur'ân-ı kerimde kıssası, doğuya ve batıya seferleri zükr edilmiştir Asıl ismi İskender'dir Doğuya ve batıya gittiği için İskender-i Zülkarneyn diye anılmıştır Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes'in soyundandır Peygamber olup olmadığı açıkca bildirilmedi Yemen'de yaşamış olan münzir iskender ile Aristo'nun talebesi olan Makedonyalı İskender'den daha önce yaşadı Sâlih bir zât olan Zülkarneyn aleyhisselâmı Allahü teâlâ yeryüzündeki insanlara emir ve yasaklarını tebliğ ile vazifelendirdi Zülkarneyn aleyhisselâm Allahü teâlâ niyâzda bulunup; kendisine kuvvet vermesini, insanlar arasında hangi ilim ve adâletle hükmesini gerektiğinin bildirilmesini istedi Allahü teâlâ şöyle buyurdu: ''Sana verdiğim vazifeyi yapabikmen için kuvvet ihsân ederim Göüsini açarım Herşeye gücün yetecek hâle gelirsin Anlayışını açar, konuşmanı genişletirim, kulağını açarım, tâ uzaktakileri işitirsin basiretini genişletirim, çok uzakları görür, herşey nüfûz edersin Her şeyi sağlam yaparsın İstediğin herşeyi ihsân ederim Sana heybet veririm hiç kimse sana kötü gözle bakamaz Ben sana yardım ederim Hiç bir şey sana zarar vermez seni kuvvetlendiririm hiş bir şeye yenilmezsin Kalbine kuvvet veririm hiçbir şeyden korkmazsın Aydınlık ve karanlığı emrine verir, onları senin askerin yaparım Aydınlık senin önünde yol gösterir, karanlık arkandan seni muhâfaza eder'' Allahü teâlâ hazret-i Zülkarneyn'in emrine bulutları ve başka vâsıtaları verdi Ona ilim ve kudret, insanlar üzerine tasarruf hâkimiyeti verdi Ayrıca beyaz ve siyah olmak üzere iki sancak ihsân etti Zifiri karanlık olan gecede beyaz sancağı açınca, ortalık aydınlığa gark olurdu Gündüz harp ederken düşman askerinin karanlıkta kalmasını arzu ederse siyah sancağını açar, düşman tarafı zifiri karanlık, kendi tarafı aydınlık olur, böylece düşmana kısa zamanda gâlip gelirdi Her sefere çıkışında önü aydınlık, arkası karanlık olurdu Çok geçmeden memleketi genişledi Devleti güçlendi Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bütün dünyâya yaymağı azmetti Teyzesinin oğlu Hızır aleyhisselâmı kendisine vezir, ordusuna kumandan tâyin etti Allahü teâlânın emriyle müminlerden meydana gelen ordusu ilk önce batıya yürüdü Vardığı yerlerde kâfirleri hak dine dâvet etti İnsanlara iyilik ve ihsânlarda bulundu İnanmayanlarla harp etti Batıda meskûn (yerleşilmiş) yerlerin sonuna vardı Artık karalar bitmiş denizler başlamıştı Oraya vardığı sırada orada bir kavim buldu Bu kavim kÂfir olup vahşi hayvan derisinden elbise giyerler, denizin dışarı attığı balık cinsinden şeyleri yiyerek geçinirlerdi Zülkarneyn aleyhisselâm bu kavmi, güzel muâmelede bulunarak hak dine dâvet etti Kavimden bir kısmı imânla şereflendi bir kısmı ise imân etmekten yüz çevirdi zülkarneyn aleyhisselâm inanmayanların üzerine yürüdü ve onları karanlıkta bıraktıOnlar karanlıkta ne yapacaklarını bilemediler Sonunda pişman olup tövbe ettiler ve Allahü teâlânın varlığına, birliğine inandılar Zülkarneyn aleyhisselâm müminlerden kurduğu ordusu ile uğradığı her yerdeki bütün insanları hak dine dâvet etti Allahü teâlâya imân ve ibâdete çağırdı İmân etmeyenler cezâlarını gördüler Yaya olarak Mekke-i mükerremeye gitti ve haccettiİbrâhim aleyhisselâmla görüşüp hayır duâsını aldı Nasihatlerine kavuştu Daha sonra doğuya yöneldi Güneşin ilk ışıklarının vurduğu en uçtaki kara parçasına vardıZülkarneyn aleyhisselâm orada, yer altındaki manzenlerde yaşayan kavmi hak dine dâvet etti Daha sonra kuzeye bir sefer yaptı İki dağ arasına vardı O iki dağın yakınında oturan kalabalık bir kavimle karşılaştı O kavmi de hak dine dâvet etti Kavmin pâdişâhı Zülkarneyn aleyhisselâmı iyilikle karşıladı ve hediyeler takdim etti Bütün kavmiyle birlikte hak dini kabul etti Zülkarneyn aleyhisselâmın iltifatlarına kavuştu Ye'cüc ve Me'cüc adlı kavimlerin zararından şikâyette bulundu Zülkarneyn aleyhisselâm o kavimle birlikte Ye'cüc ve Me'cüc'ün zararından korunmak için sed yaptılar
Zülkarneyn aleyhisselâm bir seferi esnâsında hiçbir dünyâ malı ve serveti olmayan, rızıklarını sebzeden temin eden bir kavme rastladı Ayrıca bu kavimde herkes kendi mezarını kazar, hergün mezarını temizler ve ibâdetlerini burada yaparlardı Zülkarneyn aleyhisselâm o kavmin hükümdarıyla da görüştü Hükümdar kendilerinin dünyâya önem vermediklerini, âhiretini hatırlamak için de ibâdetlerini mezarlarda yaptıklarını anlattı Zülkarneyn aleyhisselâm Allahü teâlânın yardımıyla, doğu, batı ve kuzeydeki bütün ülkeleri feth edip, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yayma vazifesini tamamladıktan sonra, askerine izin verdi Kendisi Medine ileŞam arasında Dûmet-ül-Cendel denilen yerde insanlardan ayrıldı Yanlız Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle meşgul oldu Vefât etmeden önce yakınlarına ''Ben vefât edince usûlüne uygun yıkayıp kefenleyin Sonra tabuta koyun Yanlız kollarım dışarda sarkık kalsın Hazinelerimi de katırlara yükleyin'' diye vâsiyette bulundu Söyledikleri aynen yapıldı Az bir zaman sonra da vefât ettiMekke'ye veya Mekke civârındaki Tehâme Dağlarında bir yere defn edildi İskender-i Zülkarneyn böyle vâsiyet etmekle ''Arkamdan gelen ordular ile doğu ve batıya hâkim oldum Hizmetçilerim emrimden çıkmadı Dünyâyı baştan başa tuttum Sayısız hazinelerim vardı Fakat bütün bu dünyâ nimetleri kalıcı değildir Gördüğünüz gibi mezâra eller boş gidiliyor Dünyâ malı dünyâda kalıyor Sizler âhirette de faydalı olacak işler yapın'' demek istedi Zülkarneyn aleyhisselâm beyaz-kırmızı benizli, orta boylu idi Güzel ahlâk sâhibi, Hakka teslimiyeti tam, halkına karşı mütevâzi, alçak gönüllü ve adâler sâhibi idiGazâ ve cihâda çıkmakta, beldeleri tâmirdeçok gayretli idi Dünyâ malına rağbet etmez, elinin emeği, alnının teri ile geçinirdi Bunun için zenbil örer kendine, çoluk çocuğuna bu paradan harcar, artanını fakirlere sadaka verirdi Ye'cüc ve Me'cüc kavminin zararlarına mâni olmak için sed yapmıştı Sedi rivâyetlere göre Asya'nın doğusundaki mümin Türklerin ricâsı üzerine inşâ etmişti İki dağ arasına taş ve demirden yapılmış olan bu sed bugünkü Çin seddinden başkadır Kur'ân-ı kerimin Kehf sûresi :83-98 âyet-i kerimelerinde Zülkarneyn aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir Peygamber efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem de buyurdu ki:
İsmini duyduğunuz kimselerden yeryüzüne dört kişi mâlik oldu İkisi mümin ikisi kâfir idiMümin olan ikisi Zülkarneyn il Süleymân (aleyhisselâm) idi Kâfir olan ikisi de Nemrûd ile Buhtunnasar idi Beşinci olarak yeryüzüne benim evlâdımdan biri yâni Mehdi mâlik olacaktır
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Velî veyâ peygamberdir Rûhu, darda kalana yardım eder
HIZIR ALEYHİSSELÂM
İbrâhim aleyhisselâmdan sonra yaşamış bir peygamber veya veli Avrupa ve Asya kıtalarına hâkim olan Zülkarneyn aleyhisselâmın askerinin kumandanı ve teyzesinin oğludur İsminin, Belkâ bin Melkan, künyesinin Ebü'l-Abbâs olduğu ve soyunun Nûh aleyhisselâmın Sam isimli oğluna dayandığı bildirilmiştir Bâzıları da Hızır aleyhisselâmın İsrâiloğullarından olduğunu söylemiştir Hızır lakabıyla meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip yemyeşil olmasından dolayıdır Sahih-i Buhâri'de bildirilen bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz; ''Hızır (aleyhisselâm), otsuz kuru bir yerde oturduğunda, o yer birdenbire yemyeşil olur, peşi sıra dalgalanırdı'' buyurdu Mûsâ aleyhisselâmla görüşüp yolculuk yaptı Fakat vefâtından sonra rûhu insan şeklinde gözüküp, gariblere yardım etmektedir
Hızır aleyhisselâm, Allahü teâlânın sevgili kullarındandı Doğdu, büyüdü ve vefât etti Ancak Allahü teâlâ onun rûhuna insan şeklinde görünmek ve kıyâmete kadar yardım isteyen Müslümanların imdâdına yetişmek, yardım etmek, konuşmak, ilim öğrenmek ve öğretmek özellikleri verdi Bâzı âlimler ''nebi'' (peygamber), bâzı âlimler de''veli'' dir dediler Hızır aleyhisselâmda, yaşayan insanlarda görülen hâller bulunduğu için yaşıyor zannedilmektedir
Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sahibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bildirdi Hak teâlânın bildirmesiyle ledünni ilme sâhipti Hızır aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâm ile buluşması, görüşmesi ve yolculuk yapması Kur'ân-ı kerim'de Kehf sûresi 60 ve 80 âyetlerinde ve hadis-i şeriflerde bildirilmiştir
Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâm ile Tebük Harbindeyken ikindi namazını kıldıktan sonra iki beyit işittiler Fakat şiiri söyleyeni göremediler Resûlullah efendimiz; ''Bu iki beytin söyleyicisi kardeşim Hızır'dır Sizi övüyor'' buyurdu Hızır aleyhisselâm bir çok zâtın tasavvufta yetişmesinde rehberlik etmiş, feyz vermiştir Hızır aleyhisselâmın tasavvufta yetiştirdiği en meşhûr âlim ve velilerden biri Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleridir
Hızır aleyhisselâm, İlyâs aleyhisselâmla birlikte peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefâtında hâne-i saâdetlerine gelip Ehl-i beyt için sabır ve tavsiyesinde bulundu Onların geldiklerini ve sabır tavsiye ettiklerini hazret-i Ebû Bekr, Ehl-i beyte bildirdi
HIZIR ALEYHİSSELÂM
İbrâhim aleyhisselâmdan sonra yaşamış bir peygamber veya veli Avrupa ve Asya kıtalarına hâkim olan Zülkarneyn aleyhisselâmın askerinin kumandanı ve teyzesinin oğludur İsminin, Belkâ bin Melkan, künyesinin Ebü'l-Abbâs olduğu ve soyunun Nûh aleyhisselâmın Sam isimli oğluna dayandığı bildirilmiştir Bâzıları da Hızır aleyhisselâmın İsrâiloğullarından olduğunu söylemiştir Hızır lakabıyla meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip yemyeşil olmasından dolayıdır Sahih-i Buhâri'de bildirilen bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz; ''Hızır (aleyhisselâm), otsuz kuru bir yerde oturduğunda, o yer birdenbire yemyeşil olur, peşi sıra dalgalanırdı'' buyurdu Mûsâ aleyhisselâmla görüşüp yolculuk yaptı Fakat vefâtından sonra rûhu insan şeklinde gözüküp, gariblere yardım etmektedir
Hızır aleyhisselâm, Allahü teâlânın sevgili kullarındandı Doğdu, büyüdü ve vefât etti Ancak Allahü teâlâ onun rûhuna insan şeklinde görünmek ve kıyâmete kadar yardım isteyen Müslümanların imdâdına yetişmek, yardım etmek, konuşmak, ilim öğrenmek ve öğretmek özellikleri verdi Bâzı âlimler ''nebi'' (peygamber), bâzı âlimler de''veli'' dir dediler Hızır aleyhisselâmda, yaşayan insanlarda görülen hâller bulunduğu için yaşıyor zannedilmektedir
Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sahibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bildirdi Hak teâlânın bildirmesiyle ledünni ilme sâhipti Hızır aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâm ile buluşması, görüşmesi ve yolculuk yapması Kur'ân-ı kerim'de Kehf sûresi 60 ve 80 âyetlerinde ve hadis-i şeriflerde bildirilmiştir
Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâm ile Tebük Harbindeyken ikindi namazını kıldıktan sonra iki beyit işittiler Fakat şiiri söyleyeni göremediler Resûlullah efendimiz; ''Bu iki beytin söyleyicisi kardeşim Hızır'dır Sizi övüyor'' buyurdu Hızır aleyhisselâm bir çok zâtın tasavvufta yetişmesinde rehberlik etmiş, feyz vermiştir Hızır aleyhisselâmın tasavvufta yetiştirdiği en meşhûr âlim ve velilerden biri Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleridir
Hızır aleyhisselâm, İlyâs aleyhisselâmla birlikte peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefâtında hâne-i saâdetlerine gelip Ehl-i beyt için sabır ve tavsiyesinde bulundu Onların geldiklerini ve sabır tavsiye ettiklerini hazret-i Ebû Bekr, Ehl-i beyte bildirdi
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Mûsâ aleyhisselâmın âbisidir
HÂRÛN ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Hazret-i Mûsâ'nın ana-baba bir büyük kardeşidir Babasının ismi, İmrân bin Yasher'dir Soy itibârıyla Yâkûb aleyhisselâmın oğullarından Lâvi'ye dayanır Mısır'da doğdu Mûsâ aleyhisselâmdan üç sene önce Tûr-i Sinâ'da vefât etti Hârûn aleyhisselâm, isrâiloğulları üzerine firavun'un ve Kıbtilerin zulüm ve baskılarının arttığı sırada doğdu Çocukluğu ve gençliği Mısır'da geçti Mûsâ aleyhisselâma peygamberlik emri bildirildikten sonra, Hârûn aleyhisselâma da peygamberlik emri bildirildi Mûsâ aleyhisselâmla birlikte Firavun'a gitmeleri, onu ve avânesini Allahü teâlâya imâna dâvet etmeleri emredildi Hârûn aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmla birlikte Firavun'u ve adamlarını hak dine inanmaya dâvet ettiler Kendisinin tanrı olduğunu iddiâ eden ve insanların kendisine secde etmelerini isteyen Firavun, Mûsâ ve Hârûn aleyhisselâmın dâvetini ve izahlarını kabul etmedi İlk önce alay edip hakâret dolu sözler sarf etti Mûsâ aleyhisselâma inananlara ve İsrâiloğullarına korkunç zulümler yaptırdı İsrâiloğulları durumlarını Mûsâ ve Hârûn aleyhisselâma bildirip duâ istediler Allahü teâlâ, Firavun ve kavmine ikâz olarak musibetler gönderdi Mûsâ ve Hârûn aleyhisselâm, Allahü teâlânın emriyle İsrâiloğullarını Mısır'dan çıkarıp, Kızıldeniz'den yürüyerek Sinâ Yarımadasına geçtiler Firavun ve ordusu da geçmek için denize yürüyünce, küfür ve azgınlıklarının cezâsı olarak, boğulup helâk oldular
Mûsâ aleyhisselâm, kavmiyle berâber Tih sahrasındayken Allahü teâlâdan gelen vahiyle Tevrât-ı şerif'i almak üzere Tûr Dağına gittiği sırada Hârûn aleyhisselâmı yerine vekil bıraktı Mûsâ aleyhisselâm Tûr Dağındayken, İsrâiloğulları Hârûn aleyhisselâmı dinlemeyşp Sâmiri adında bir münâfığın hilelerine kapılarak, yaptıkları altın buzağı heykeline taptılar Hârûn aleyhisselâm kavminin bu câhilce ve azgınca hareketi karşısında onlara nasihatlerde bulundu Onları bu inanış ve hareketlerinden uzaklaştırmaya çalıştı Onun nasihat ve uyarılarını bir kısmı kabul ettiyse de bir kısmı kabul etmedi Hârûn aleyhisselâmı tehdit ettiler Hârûn aleyhisselâm, kendisine tâbi olan 12000 kişiyle birlikte onların içinden ayrılmak veya onlarla sert bir şekilde mücâdele etmek istedi Fakat Mûsâ aleyhisselâmın, ''İsrâiloğullarını parçaladın, birbirinden ayırdın!'' diyeceğini düşünerek, bu işten vazgeçti Mûsâ aleyhisselâmın Tûr'dan dönmesini bekledi
Mûsâ aleyhisselâm, Tûr Dağından dönüşünde kavminin altın buzağı heykeline taptığını görünce çok üzüldü Bu hâlin sebebini Hârûn aleyhisselâma sordu Hârûn aleyhisselâm da İsrâiloğullarının kendisini dinlemediklerini ve kendisini ölümle tehdit ettiklerini, Sâmiri adında bir münâfığa uyarak bu yola saptıklarını bildirdi Mûsâ aleyhisselâm Sâmiri'ye bedduâ etti ve İsrâiloğullarının tövbe etmelerini bildirdi İsrâiloğulları, Mûsâ aleyhisselâmın dediklerini kabul ettiler ve tövbe ettiler Bu mücâdeleler sırasında Hârûn aleyhisselâm da Mûsâ aleyhisselâmla birlikte gayret etti Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma kavmini toplayıp, Arz-ı Mev'ût denilen bölgeye (Filistin ve Şam bölgesi) götürmesini ve puta tapan Amâlika kavmiyle harp etmesini emretti İsrâiloğulları, o beldelerde zâlim ve kuvvetli hükümdârların bulunduğunu ileri sürerek harbe gitmediler Allahü teâlâ bu isyânları sebebiyle İsrâiloğullarına kırk yıl müddetle Arz-ı Mev'ûd'a girmeyi haram kıldı İsrâiloğulları bu kırk sene içinde Tih sahrâsında şaşkın ve perişan şekilde dolaştılar Bu sırada Hârûn aleyhisselâm da Mûsâ aleyhisselâmla birlikte İsrâiloğullarının sıkıntılarına sabretti
Hârûn aleyhisselâm, İsrâiloğullarının nankörlükleri üzerine, cenâb-ı Hakk'ın kendilerini Tih çölünde kalmaya mahkûm ettiği kırk senenin sonlarına doğru, hazret-i Mûsâ'dan birkaç sene veya bir rivâyete göre üç sene evvel vefât etti Kabrinin nerede olduğu husûsunda çeşitli rivâyetler vardır Hârûn aleyhisselâmla ilgili olarak Kur'ân-ı kerim'in Mâide, A'râf, Yûnus, Tâha, Furkan, Şuarâ, Kasas, Saffât, sûrelerinde bilgi verilmektedir
HÂRÛN ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Hazret-i Mûsâ'nın ana-baba bir büyük kardeşidir Babasının ismi, İmrân bin Yasher'dir Soy itibârıyla Yâkûb aleyhisselâmın oğullarından Lâvi'ye dayanır Mısır'da doğdu Mûsâ aleyhisselâmdan üç sene önce Tûr-i Sinâ'da vefât etti Hârûn aleyhisselâm, isrâiloğulları üzerine firavun'un ve Kıbtilerin zulüm ve baskılarının arttığı sırada doğdu Çocukluğu ve gençliği Mısır'da geçti Mûsâ aleyhisselâma peygamberlik emri bildirildikten sonra, Hârûn aleyhisselâma da peygamberlik emri bildirildi Mûsâ aleyhisselâmla birlikte Firavun'a gitmeleri, onu ve avânesini Allahü teâlâya imâna dâvet etmeleri emredildi Hârûn aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmla birlikte Firavun'u ve adamlarını hak dine inanmaya dâvet ettiler Kendisinin tanrı olduğunu iddiâ eden ve insanların kendisine secde etmelerini isteyen Firavun, Mûsâ ve Hârûn aleyhisselâmın dâvetini ve izahlarını kabul etmedi İlk önce alay edip hakâret dolu sözler sarf etti Mûsâ aleyhisselâma inananlara ve İsrâiloğullarına korkunç zulümler yaptırdı İsrâiloğulları durumlarını Mûsâ ve Hârûn aleyhisselâma bildirip duâ istediler Allahü teâlâ, Firavun ve kavmine ikâz olarak musibetler gönderdi Mûsâ ve Hârûn aleyhisselâm, Allahü teâlânın emriyle İsrâiloğullarını Mısır'dan çıkarıp, Kızıldeniz'den yürüyerek Sinâ Yarımadasına geçtiler Firavun ve ordusu da geçmek için denize yürüyünce, küfür ve azgınlıklarının cezâsı olarak, boğulup helâk oldular
Mûsâ aleyhisselâm, kavmiyle berâber Tih sahrasındayken Allahü teâlâdan gelen vahiyle Tevrât-ı şerif'i almak üzere Tûr Dağına gittiği sırada Hârûn aleyhisselâmı yerine vekil bıraktı Mûsâ aleyhisselâm Tûr Dağındayken, İsrâiloğulları Hârûn aleyhisselâmı dinlemeyşp Sâmiri adında bir münâfığın hilelerine kapılarak, yaptıkları altın buzağı heykeline taptılar Hârûn aleyhisselâm kavminin bu câhilce ve azgınca hareketi karşısında onlara nasihatlerde bulundu Onları bu inanış ve hareketlerinden uzaklaştırmaya çalıştı Onun nasihat ve uyarılarını bir kısmı kabul ettiyse de bir kısmı kabul etmedi Hârûn aleyhisselâmı tehdit ettiler Hârûn aleyhisselâm, kendisine tâbi olan 12000 kişiyle birlikte onların içinden ayrılmak veya onlarla sert bir şekilde mücâdele etmek istedi Fakat Mûsâ aleyhisselâmın, ''İsrâiloğullarını parçaladın, birbirinden ayırdın!'' diyeceğini düşünerek, bu işten vazgeçti Mûsâ aleyhisselâmın Tûr'dan dönmesini bekledi
Mûsâ aleyhisselâm, Tûr Dağından dönüşünde kavminin altın buzağı heykeline taptığını görünce çok üzüldü Bu hâlin sebebini Hârûn aleyhisselâma sordu Hârûn aleyhisselâm da İsrâiloğullarının kendisini dinlemediklerini ve kendisini ölümle tehdit ettiklerini, Sâmiri adında bir münâfığa uyarak bu yola saptıklarını bildirdi Mûsâ aleyhisselâm Sâmiri'ye bedduâ etti ve İsrâiloğullarının tövbe etmelerini bildirdi İsrâiloğulları, Mûsâ aleyhisselâmın dediklerini kabul ettiler ve tövbe ettiler Bu mücâdeleler sırasında Hârûn aleyhisselâm da Mûsâ aleyhisselâmla birlikte gayret etti Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma kavmini toplayıp, Arz-ı Mev'ût denilen bölgeye (Filistin ve Şam bölgesi) götürmesini ve puta tapan Amâlika kavmiyle harp etmesini emretti İsrâiloğulları, o beldelerde zâlim ve kuvvetli hükümdârların bulunduğunu ileri sürerek harbe gitmediler Allahü teâlâ bu isyânları sebebiyle İsrâiloğullarına kırk yıl müddetle Arz-ı Mev'ûd'a girmeyi haram kıldı İsrâiloğulları bu kırk sene içinde Tih sahrâsında şaşkın ve perişan şekilde dolaştılar Bu sırada Hârûn aleyhisselâm da Mûsâ aleyhisselâmla birlikte İsrâiloğullarının sıkıntılarına sabretti
Hârûn aleyhisselâm, İsrâiloğullarının nankörlükleri üzerine, cenâb-ı Hakk'ın kendilerini Tih çölünde kalmaya mahkûm ettiği kırk senenin sonlarına doğru, hazret-i Mûsâ'dan birkaç sene veya bir rivâyete göre üç sene evvel vefât etti Kabrinin nerede olduğu husûsunda çeşitli rivâyetler vardır Hârûn aleyhisselâmla ilgili olarak Kur'ân-ı kerim'in Mâide, A'râf, Yûnus, Tâha, Furkan, Şuarâ, Kasas, Saffât, sûrelerinde bilgi verilmektedir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Mûsâ aleyhisselâmın yeğenidir Yûsüf aleyhisselâmın soyundandır
YÛŞÂ ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerdenç Mûsâ aleyhisselâmdan sonra gönderilmiş olup Mûsâ aleyhisselâmın yeğeni veya vekiliydi İsmi Yûşâ olup, Hıristiyanlar Yeşû diyorlar Yûsuf aleyhisselâmın neslinden gelen Nûn'un oğludur Annesi Mûsâ aleyhisselâmın kızkardeşidir Yûşâ aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâma bildirilen dinin esaslarını insanlara tebliğ etti Mısır'da doğan Yûşâ aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmın husûsi talebesi, hâlis hizmet görücüsü ve en yakın dostlarındandı Mûsâ aleyhisselâm Firavun'un zulmü üzerine Allahü teâlânın emriyle kendine inanan ve tâbi olanlarla birlikte Mısır'dan Tih sahrasına hicret ederken Yûşâ aleyhisselâm da onunla beraber bulundu Mûsâ aleyhisselâmın Hızır aleyhisselâmla görüşmek üzere çıktığı yolculukta onunla berâber bulundu Mûsâ aleyhisselâm Hızır aleyhisselâmla karşılaşınca Yûşâ aleyhisselâm geriye döndü Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâmın kavmine Arz-ı Mev'ûdu (Filistin ve Şam bölgesini) ihsân edeceğini bildirdi Fakat isrâiloğulları o beldelerde zâlim ve zorba bir kavim olan Amâlikalıların bulunduğunu ileri sürerek gitmek istemediler Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma vahyedip: ''Ey Mûsâ! Ben burayı sizin için memleket ve yerleşme yeri olarak yazdım; takdir ettim Oraya git ve düşmanlardan kim varsa onlarla harp et Zirâ onlara karşı sizin yardımcınız benim Kavminden her koldan bir temsilci (nakib) seç al Onlar vefâkar ve itâatkar olsunlar'' buyurdu Bunun üzerine Mûsâ aleyhisselâm her bir koldan iyi haber toplayan, sözünde sâdık ve vefâkar birer temsilci seçti Bunları Eriha şehri ve ahâlisi hakkında bilgi toplamak için gönderdi Aralarında Yûşâ bin Nûn'un da bulunduğu haber toplamakla vâzifeli kimseler Eriha'ya gittiler O belde ahâlisinin iri cüsseli, çok kuvvetli ve kalabalık olduğunu görünce korktular Geriye dönüp kavimlerine gördüklerini anlatarak onların harbe gitmelerine mâni oldular Mûsâ aleyhisselâmın kavmi, gelen temsilcilerin anlattıklarını dinleyip harp etmekten vaz geçtiler İçlerine korku düşüp, feryâda başladılar: ''Keşke Mısır'da ölseydik Yâhut burada ölsek de, Allah bizi o zâlimlerin memleketine sokmasa, yoksa hanımlarımız, çocuklarımız ve mallarımız ganimet olarak kalacak'' dediler Temsilciler içinde bulunan, Allahü teâlânın kendilerinden ''İsmet ve tevfik'' ile haber verdiği Yûşâ bin Nûn ile Kâlib bin Yuknâ ise kavimlerine gelip, Eriha beldesi ahâlisinin kötü hallerinden bahsetmediler Diğer kabilelerden o belde ahâlisi hakkındaki haberleri duyanlara ise korkulacak birşey olmadığını, Allahü teâlânın yardım ve inâyetiyle Eriha'nın fethedileceğini bildirip, Mûsâ aleyhisselâma yardımcı olmaya çalıştılar Onlara dediler ki:
Ey İsrâiloğulları! Cebbarların (zâlimlerin) şehrinin kapısından hemen girin (onların vücutlarının büyüklüğünden korkmayın Biz onları gidip gördük ve öğrendşk Onların bedenleri büyük ve kuvvetli fakat kalpleri zayıftır Sizinle harp etmeye rûhi mentânetleri yoktur) Bir defâ kapıdan girdiniz mi ( Allahü teâlânın vâd ettiği yardımın size gelmesiyle) elbette siz gâliblerden olursunuz Siz gerçekten inanan, Allahü teâlânın vâdini tasdik eden kimseler iseniz, (Allahü teâlânın kudretine, size yardım edeceği hakkındaki vâdine, Mûsâ aleyhisselâmın peygamber olduğuna inanıyor, imân ediyorsanız, düşmanların boy ve cüsselerine bakarak aldanmayınız Onlardan korkmayınız Size ilâhi yardımın geleceği husûsunda ve bütün her hâlinizde) Allahü teâlâya tevekkül ediniz ( O'na itimad ediniz Yanlız o'na güveniniz ve cihâddan geri durmayınız) (Mâide sûresi: 23) Fakat İsrâiloğulları onların söylediklerine inanmadılar ve Mûsâ aleyhisselâmın nasihatlerine uymadılar Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ aleyhisselâm taş ve sopalarla öldürmek istediler İsrâiloğulları Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ'yı taşlayıp, Mûsâ aleyhisselâma karşı gelerek Allahü teâlâ isyân edince Mûsâ aleyhisselâm üzüldü Allahü teâlâ isrâiloğullarını kırk sene müddetle Ary-ı Mev'ûd denilen bölgeye girmelerini haram kıldığını bildirdi ''Biz harbe gitmeyiz'' diyerek isyân eden kimseler kırk sene müddetle Tih sahrasında şaşkın bir hâlde dolaştılar Kırk sene içinde öldüler Kırk senenin sonuna doğru Hârûn aleyhisselâm vefât etti Mûsâ aleyhisselâm vefât ederken yerine Yûşâ aleyhisselâmı halife bıraktı Allahü teâlâ Yûşâ aleyhisselâmı da İsrâiloğullarına peygamber olarak vazifelendirdi Bu sırada Mûsâ aleyhisselâma karşı çıkıp; ''Biz harbe gitmeyiz'' diyen kimseler ölmüş, onların yerlerine oğulları ve torunları çoğalmıştı Allahü teâlâ Yûşâ aleyhisselâma isrâiloğullarını toplayıp Tşh sahrasından çıkarmasını ve Arz-ı Mev'ûd denilen bölgeye gidip cebbârlarla (zâlimlerle) harp etmesini emretti Yûşâ aleyhisselâm İsrâiloğullarını toplayarak Eriha şehrini kuşattı Kuşatma altı ay sürdü Nihâyet bir cumâ günü akşam üzeri mûcizeler göstererek şehri fethetti Yûşâ aleyhisselâm ve o'na inananlar Eriha'yı fethettikten sonra İlyâ (Eyliyâ) şehrini de aldılar Bu şehrin Yûşâ aleyhisselâm tarafından fethedildiğini duyan çevre şehirlerin hükümdarlarından beşi bir araya gelip İsrâiloğullarıyla topluca savaşa girdiler Sonunda hepsi de yenilerek hezimete uğradılar
Yûşâ aleyhisselâm Eriha ve İlyâ şehirlerini ve civârını fethettikten sonra Belka şehri üzerine yürüdü Belka şehrini de fethedip, Belâk adındaki hükümdarını ve İsm-i A'zam duâsını bildiği halde Yûşâ aleyhisselâmın ordusuna karşı bedduâ etmeye teşebbüs eden, fakat ibret için dili göğsü üzerine sarkık kalan Bel'âm bin Bâûrâ'yı öldürdü böylece Belka şehride fethedilmiş oldu Eriha, İlyâ ve Belka şehirlerinin fethedilmesinden sonra Arz-ı Mev'ûd diye bilinen Filistin ve Şam diyarı da peyderpey İsrâiloğullarının eline geçti Fetihler yedi sene devâm edip Kudüs şehri de Yûşâ aleyhisselâm ve ona inananlar tarafından fethedildi Bu bölgedeki diğer şehirleri de fetheden Yûşâ aleyhisselâm batıda beş şehre gidip orayıda düşmanlardan aldı Daha sonra Şam diyârına giderek orada yerleşmiş otuz bir hükümdarlığın beldelerini zaptetti Putperest ve Allahü teâlâya isyân eden hükümdarları öldürtüp memleketlerini İsrâiloğulları arasında taksim etti İsrâiloğullarını Arz-ı Mev'ûd'a yerleştiren Yûşâ aleyhisselâm, onlara Mûsâ aleyhisselâma nâzil olan Tevrât'ı okudu ve hükümlerini açıkladı Onların Allahü teâlâya imân ve ibâdet üzere kalmalarına çalıştı Yûşâ aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmın vefâtından sonra yirmi yedi yıl insanlara Allahü teâlânın emirlerini bildirdi Ömrünün sonuna doğru hastalandı Yerine Kâlin bin Yuknâ'yı halife tâyin etti Yüz yirmi yedi yaşında vefât etti Kabrinin Nablûs veya Haleb yakınındaki Mearre şehrinde olduğu rivâyet edilir Yûşâ aleyhisselâm İstanbul'a hiç gelmedi Beykoz Tepesinde ziyâret edilmekte olan kabrin Yûşâ peygambere âit olduğu söyleniyorsa da târihi bilgilere uygun değildir Bu bir veli veyâ havârilerden birine âit olabilir Böyle ise yine kıymetlidir Kabrin Yûşâ peygambere âit olup olmadığını kesin olarak söylemek uygun değildir Yûşâ aleyhisselâm karayağız, orta boylu, güzel yüzlü, iri gözlü, yassı göğüslü bir görünüşe sahipti Yüzünün güzelliği Yûsuf aleyhisselâma çok benzerdi Cesûr, kahraman, yiğit, harp taktik ve tekniğinde mahâret sâhibiydi Mûsâ aleyhisselâma gönderilen Tevrât'ın hükümleriyle amel edip, insanlara tebliğ etmekle vazifelendirilmişti Tefsir âlimleri Mâide sûresi 23 âyetinde bildirilen Allahü teâlâya imân edip, o'ndan korkanlardan iki kimseden birisinin ve Kehf sûresi 60- 65 âyetlerinde bildirilen Mûsâ aleyhisselâmın Hızır aleyhisselâmla görüşmek üzere yolculuk ettiği sırada yanında bulunan gencin Yûşâ aleyhisselâm olduğunu bildirmişlerdir
MÛCİZELERİ:
1- Yûşâ aleyhisselâm, Eriha'yı fethetmek üzere İsrâiloğullarını topladı Yolculuk esnâsında Şeria (Ürdün) Nehrinin suları çok olduğu için geçemediler Nehrin üzerinde köprü de yoktu Yûşâ aleyhisselâm duâ edince Şeria Nehrinden bir yol açıldı İsrâiloğulları o yoldan geçtikten sonra sular tekrar eskisi gibi akmaya devâm etti 2- Bir şehrin fethi esnâsında kuşatma uzun sürmüştü Bütün çalışmalara rağmen surlarda gedik açılmamıştı Yûşâ aleyhisselâm duâ etti Allahü teâlânın kudretiyle yer sarsılıp kalenin surları yıkıldı Yûşâ aleyhisselâm ve ona inananlar şehre girip fethettiler 3-Yûşâ aleyhisselâm Kudüs şehrini fethetmek için muhâsara etti Bir cumâ günü akşam üzeri güneş batarken, güneşin bir müddet daha batmaması için Allahü teâlâya yalvardı: ''Ey Allah'ım! Güneşi geri al!'' diye duâ etti Allahü teâlânın emri ve takdiri ile batmak üzere olan güneş yükseldi Bir müddet daha gündüz devâm edip Kudüs fethedildikten sonra battı
Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde bildirdiği hadis-i şerifte; ''Güneş hiçbir kimse için batmaktan alıkonulmaz Ancak Beyt-i Mukaddesi fethetmek için gittiği gecelerden birinde Yûşâ aleyhisselâm için batmaktan alıkonuldu'' buyuruldu
YÛŞÂ ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerdenç Mûsâ aleyhisselâmdan sonra gönderilmiş olup Mûsâ aleyhisselâmın yeğeni veya vekiliydi İsmi Yûşâ olup, Hıristiyanlar Yeşû diyorlar Yûsuf aleyhisselâmın neslinden gelen Nûn'un oğludur Annesi Mûsâ aleyhisselâmın kızkardeşidir Yûşâ aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâma bildirilen dinin esaslarını insanlara tebliğ etti Mısır'da doğan Yûşâ aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmın husûsi talebesi, hâlis hizmet görücüsü ve en yakın dostlarındandı Mûsâ aleyhisselâm Firavun'un zulmü üzerine Allahü teâlânın emriyle kendine inanan ve tâbi olanlarla birlikte Mısır'dan Tih sahrasına hicret ederken Yûşâ aleyhisselâm da onunla beraber bulundu Mûsâ aleyhisselâmın Hızır aleyhisselâmla görüşmek üzere çıktığı yolculukta onunla berâber bulundu Mûsâ aleyhisselâm Hızır aleyhisselâmla karşılaşınca Yûşâ aleyhisselâm geriye döndü Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâmın kavmine Arz-ı Mev'ûdu (Filistin ve Şam bölgesini) ihsân edeceğini bildirdi Fakat isrâiloğulları o beldelerde zâlim ve zorba bir kavim olan Amâlikalıların bulunduğunu ileri sürerek gitmek istemediler Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma vahyedip: ''Ey Mûsâ! Ben burayı sizin için memleket ve yerleşme yeri olarak yazdım; takdir ettim Oraya git ve düşmanlardan kim varsa onlarla harp et Zirâ onlara karşı sizin yardımcınız benim Kavminden her koldan bir temsilci (nakib) seç al Onlar vefâkar ve itâatkar olsunlar'' buyurdu Bunun üzerine Mûsâ aleyhisselâm her bir koldan iyi haber toplayan, sözünde sâdık ve vefâkar birer temsilci seçti Bunları Eriha şehri ve ahâlisi hakkında bilgi toplamak için gönderdi Aralarında Yûşâ bin Nûn'un da bulunduğu haber toplamakla vâzifeli kimseler Eriha'ya gittiler O belde ahâlisinin iri cüsseli, çok kuvvetli ve kalabalık olduğunu görünce korktular Geriye dönüp kavimlerine gördüklerini anlatarak onların harbe gitmelerine mâni oldular Mûsâ aleyhisselâmın kavmi, gelen temsilcilerin anlattıklarını dinleyip harp etmekten vaz geçtiler İçlerine korku düşüp, feryâda başladılar: ''Keşke Mısır'da ölseydik Yâhut burada ölsek de, Allah bizi o zâlimlerin memleketine sokmasa, yoksa hanımlarımız, çocuklarımız ve mallarımız ganimet olarak kalacak'' dediler Temsilciler içinde bulunan, Allahü teâlânın kendilerinden ''İsmet ve tevfik'' ile haber verdiği Yûşâ bin Nûn ile Kâlib bin Yuknâ ise kavimlerine gelip, Eriha beldesi ahâlisinin kötü hallerinden bahsetmediler Diğer kabilelerden o belde ahâlisi hakkındaki haberleri duyanlara ise korkulacak birşey olmadığını, Allahü teâlânın yardım ve inâyetiyle Eriha'nın fethedileceğini bildirip, Mûsâ aleyhisselâma yardımcı olmaya çalıştılar Onlara dediler ki:
Ey İsrâiloğulları! Cebbarların (zâlimlerin) şehrinin kapısından hemen girin (onların vücutlarının büyüklüğünden korkmayın Biz onları gidip gördük ve öğrendşk Onların bedenleri büyük ve kuvvetli fakat kalpleri zayıftır Sizinle harp etmeye rûhi mentânetleri yoktur) Bir defâ kapıdan girdiniz mi ( Allahü teâlânın vâd ettiği yardımın size gelmesiyle) elbette siz gâliblerden olursunuz Siz gerçekten inanan, Allahü teâlânın vâdini tasdik eden kimseler iseniz, (Allahü teâlânın kudretine, size yardım edeceği hakkındaki vâdine, Mûsâ aleyhisselâmın peygamber olduğuna inanıyor, imân ediyorsanız, düşmanların boy ve cüsselerine bakarak aldanmayınız Onlardan korkmayınız Size ilâhi yardımın geleceği husûsunda ve bütün her hâlinizde) Allahü teâlâya tevekkül ediniz ( O'na itimad ediniz Yanlız o'na güveniniz ve cihâddan geri durmayınız) (Mâide sûresi: 23) Fakat İsrâiloğulları onların söylediklerine inanmadılar ve Mûsâ aleyhisselâmın nasihatlerine uymadılar Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ aleyhisselâm taş ve sopalarla öldürmek istediler İsrâiloğulları Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ'yı taşlayıp, Mûsâ aleyhisselâma karşı gelerek Allahü teâlâ isyân edince Mûsâ aleyhisselâm üzüldü Allahü teâlâ isrâiloğullarını kırk sene müddetle Ary-ı Mev'ûd denilen bölgeye girmelerini haram kıldığını bildirdi ''Biz harbe gitmeyiz'' diyerek isyân eden kimseler kırk sene müddetle Tih sahrasında şaşkın bir hâlde dolaştılar Kırk sene içinde öldüler Kırk senenin sonuna doğru Hârûn aleyhisselâm vefât etti Mûsâ aleyhisselâm vefât ederken yerine Yûşâ aleyhisselâmı halife bıraktı Allahü teâlâ Yûşâ aleyhisselâmı da İsrâiloğullarına peygamber olarak vazifelendirdi Bu sırada Mûsâ aleyhisselâma karşı çıkıp; ''Biz harbe gitmeyiz'' diyen kimseler ölmüş, onların yerlerine oğulları ve torunları çoğalmıştı Allahü teâlâ Yûşâ aleyhisselâma isrâiloğullarını toplayıp Tşh sahrasından çıkarmasını ve Arz-ı Mev'ûd denilen bölgeye gidip cebbârlarla (zâlimlerle) harp etmesini emretti Yûşâ aleyhisselâm İsrâiloğullarını toplayarak Eriha şehrini kuşattı Kuşatma altı ay sürdü Nihâyet bir cumâ günü akşam üzeri mûcizeler göstererek şehri fethetti Yûşâ aleyhisselâm ve o'na inananlar Eriha'yı fethettikten sonra İlyâ (Eyliyâ) şehrini de aldılar Bu şehrin Yûşâ aleyhisselâm tarafından fethedildiğini duyan çevre şehirlerin hükümdarlarından beşi bir araya gelip İsrâiloğullarıyla topluca savaşa girdiler Sonunda hepsi de yenilerek hezimete uğradılar
Yûşâ aleyhisselâm Eriha ve İlyâ şehirlerini ve civârını fethettikten sonra Belka şehri üzerine yürüdü Belka şehrini de fethedip, Belâk adındaki hükümdarını ve İsm-i A'zam duâsını bildiği halde Yûşâ aleyhisselâmın ordusuna karşı bedduâ etmeye teşebbüs eden, fakat ibret için dili göğsü üzerine sarkık kalan Bel'âm bin Bâûrâ'yı öldürdü böylece Belka şehride fethedilmiş oldu Eriha, İlyâ ve Belka şehirlerinin fethedilmesinden sonra Arz-ı Mev'ûd diye bilinen Filistin ve Şam diyarı da peyderpey İsrâiloğullarının eline geçti Fetihler yedi sene devâm edip Kudüs şehri de Yûşâ aleyhisselâm ve ona inananlar tarafından fethedildi Bu bölgedeki diğer şehirleri de fetheden Yûşâ aleyhisselâm batıda beş şehre gidip orayıda düşmanlardan aldı Daha sonra Şam diyârına giderek orada yerleşmiş otuz bir hükümdarlığın beldelerini zaptetti Putperest ve Allahü teâlâya isyân eden hükümdarları öldürtüp memleketlerini İsrâiloğulları arasında taksim etti İsrâiloğullarını Arz-ı Mev'ûd'a yerleştiren Yûşâ aleyhisselâm, onlara Mûsâ aleyhisselâma nâzil olan Tevrât'ı okudu ve hükümlerini açıkladı Onların Allahü teâlâya imân ve ibâdet üzere kalmalarına çalıştı Yûşâ aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmın vefâtından sonra yirmi yedi yıl insanlara Allahü teâlânın emirlerini bildirdi Ömrünün sonuna doğru hastalandı Yerine Kâlin bin Yuknâ'yı halife tâyin etti Yüz yirmi yedi yaşında vefât etti Kabrinin Nablûs veya Haleb yakınındaki Mearre şehrinde olduğu rivâyet edilir Yûşâ aleyhisselâm İstanbul'a hiç gelmedi Beykoz Tepesinde ziyâret edilmekte olan kabrin Yûşâ peygambere âit olduğu söyleniyorsa da târihi bilgilere uygun değildir Bu bir veli veyâ havârilerden birine âit olabilir Böyle ise yine kıymetlidir Kabrin Yûşâ peygambere âit olup olmadığını kesin olarak söylemek uygun değildir Yûşâ aleyhisselâm karayağız, orta boylu, güzel yüzlü, iri gözlü, yassı göğüslü bir görünüşe sahipti Yüzünün güzelliği Yûsuf aleyhisselâma çok benzerdi Cesûr, kahraman, yiğit, harp taktik ve tekniğinde mahâret sâhibiydi Mûsâ aleyhisselâma gönderilen Tevrât'ın hükümleriyle amel edip, insanlara tebliğ etmekle vazifelendirilmişti Tefsir âlimleri Mâide sûresi 23 âyetinde bildirilen Allahü teâlâya imân edip, o'ndan korkanlardan iki kimseden birisinin ve Kehf sûresi 60- 65 âyetlerinde bildirilen Mûsâ aleyhisselâmın Hızır aleyhisselâmla görüşmek üzere yolculuk ettiği sırada yanında bulunan gencin Yûşâ aleyhisselâm olduğunu bildirmişlerdir
MÛCİZELERİ:
1- Yûşâ aleyhisselâm, Eriha'yı fethetmek üzere İsrâiloğullarını topladı Yolculuk esnâsında Şeria (Ürdün) Nehrinin suları çok olduğu için geçemediler Nehrin üzerinde köprü de yoktu Yûşâ aleyhisselâm duâ edince Şeria Nehrinden bir yol açıldı İsrâiloğulları o yoldan geçtikten sonra sular tekrar eskisi gibi akmaya devâm etti 2- Bir şehrin fethi esnâsında kuşatma uzun sürmüştü Bütün çalışmalara rağmen surlarda gedik açılmamıştı Yûşâ aleyhisselâm duâ etti Allahü teâlânın kudretiyle yer sarsılıp kalenin surları yıkıldı Yûşâ aleyhisselâm ve ona inananlar şehre girip fethettiler 3-Yûşâ aleyhisselâm Kudüs şehrini fethetmek için muhâsara etti Bir cumâ günü akşam üzeri güneş batarken, güneşin bir müddet daha batmaması için Allahü teâlâya yalvardı: ''Ey Allah'ım! Güneşi geri al!'' diye duâ etti Allahü teâlânın emri ve takdiri ile batmak üzere olan güneş yükseldi Bir müddet daha gündüz devâm edip Kudüs fethedildikten sonra battı
Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde bildirdiği hadis-i şerifte; ''Güneş hiçbir kimse için batmaktan alıkonulmaz Ancak Beyt-i Mukaddesi fethetmek için gittiği gecelerden birinde Yûşâ aleyhisselâm için batmaktan alıkonuldu'' buyuruldu
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
İsrâiloğullarına gönderildi ve Hârun aleyhisselâmın torunlarındandır
İLYÂS ALEYHİSSELÂM
Beni İsrâil'e gönderilen peygamberlerden, Mûsâ aleyhisselâmın dinini insanlara bildirmek için Allahü teâlâ tarafından vazifelendirildi Hazret-i Mûsâ'dan sonra Beni İsrâil kavmine gönderilen peygamberlerin hepsi Tevrât'ın hükümlerini unutan, yerine getirmeyen insanlara bunları bildirmek için gönderildi Beni İsrâil, o zaman Şam ve civârındaki dağınık küçük devletler hâlinde yaşıyordu Çünkü Yûşâ bin Nûn, Şam kıtasını fethedip, Beni İsrâil'e taksim etmişti Bir kabiliye de Baalbek ve etrâfını verdi İlyâs aleyhisselâm Baalbek'in kabilesinde bulunuyordu Beni İsrâil zamanla yoldan çıkmış, aralarında fesat ve karışıklık başlamıştı Tevrât'taki Allahü teâlânın emirlerini unutmuşlar, putlara tapmaya başlamışlardı İlyâs aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiği zaman, Ba'l adında 8-10 metre büyüklüğünde bir puta tapıyorlardı Hazret-i İlyâs; ''Ba'l'den vazgeçiniz ve her şeyin yaratıcısı olan Allah'a ibâdet ediniz'' diye nasihat etti Fakat dinlemediler Onları Allah'ın azâbı ile korkuttu ise de, beldelerinde çıkarttılar Allahü teâlâ da onlardan feyz ve bereketi kaldırdı Yağmurlar kesildi, kıtlık başladı Hayvanlar susuzluktan öldü Başlarına çeşitli belâlar geldi
İlyâs aleyhisselâm bu kıtlık yıllarında imânı gizlice halka anlatıyordu Bütün evlerde kıtlık varken, inananların evlerine, İlyâs aleyhisselâmın bir mûcizesi olarak, bolluk ve bereket gelmiştiHerkes kokmuş leş yerken, bunların eviyiyecek doluydu Baalbek hükümdârınınhazineleri doluydu Fakat satın alacak yiyecek bulamıyorlardı Nihâyet hatâlarını anladılar ve hazret-i İlyâs'ı bularak af dileyip imân ettiler İlyâs aleyhisselâma, sen bize duâ et, dediler Her ne söylerse ona tâbi olacaklarına söz verdiler Hazret-i İlyâs, Allahü teâlâ ya duâ etti Belâ ve musibetin kalkmasını diledi Allahü teâlâ hazret-i İlyâs'ın duâsını kabul etti O belde yeniden feyz ve berekete kavuştu Bol bol yağmur yağdı Her taraf yeşerdi Memlekette büyük bir ferahlık meydana geldi İsrâiloğulları sonra hazret-i İlyâs'a: ''Senin duân ile kurtulduk Ancak ekebileceğimiz tohum yok Duâ et de tohum elde edelim'' dediler Hazret-i İlyâs duâ etti Allahü teâlâ tuz ekmelerini bildirdi Tarlalara tohum yerine buz ektiler Mûcize olarak yerde nohut yetişti İsrâiloğulları bu hâl üzere bir müddet hazret-i İlyâs'a tâbi oldular Fakat hak yolda sebât etmeleri uzun sürmedi Yine nankörlük edip, doğru yoldan ayrıldılar Bu durum üzerine hazret-i İlyâs, Allahü teâlânın izni ile gitgide perişan oldular Kur'ân-ı kerim'de Sâffât sûresinde bunların isyânları sebebiyle Cehennem'e gidecekleri bildirilmektedir
Abdullah ibni Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre; hazret-i İlyâs Baalbek'ten çıkınca, ilâhi emirleri bildirmek üzere dolaşırken yolu bir köye düştü bu köydeki insanlara nasihat etti Onları imâna dâvet etti Köylüler onu severek köylerinde bir müddet kalmasını istediler O da kabul etti ve İsrâiloğullarından ihtiyâr bir kadının evinde misâfir oldu Bu kadının hasta bir oğlu vardı Hastalığına bir türlü şifâ bulamamıştı İhtiyâr kadın oğlunun durumunu hazret-i İlyâs'a anlatarak çocuğunun şifâ bulup bu dertten kurtulması için Allahü teâlâya duâ etmesini istedi Hazret-i İlyâs, üzülme şifâ Allahü teâlâdandır, dedi Abdest alıp iki rekât namaz kıldı Hasta çocuğz şifâ vermesi için Allahü teâlâya yalvardı Allahü teâlâ duâsını kabul etti Hasta çocuk iyileşti Bu çocuğun adı Elyesa idi Şifâ bulduktan sonra hazret-i İlyâs'a imân etti Yanından ayrılmadı Ondan Tevrât'ı öğrendi Hazret-i İlyâs'ın vefâtından sonra da İsrâiloğullarına peygamber olarak gönderildi Kur'ân-ı kerim'in Sâffât ve En'âm sûrelerinde İlyâs aleyhisselâmla ilgili haberler vardır
İLYÂS ALEYHİSSELÂM
Beni İsrâil'e gönderilen peygamberlerden, Mûsâ aleyhisselâmın dinini insanlara bildirmek için Allahü teâlâ tarafından vazifelendirildi Hazret-i Mûsâ'dan sonra Beni İsrâil kavmine gönderilen peygamberlerin hepsi Tevrât'ın hükümlerini unutan, yerine getirmeyen insanlara bunları bildirmek için gönderildi Beni İsrâil, o zaman Şam ve civârındaki dağınık küçük devletler hâlinde yaşıyordu Çünkü Yûşâ bin Nûn, Şam kıtasını fethedip, Beni İsrâil'e taksim etmişti Bir kabiliye de Baalbek ve etrâfını verdi İlyâs aleyhisselâm Baalbek'in kabilesinde bulunuyordu Beni İsrâil zamanla yoldan çıkmış, aralarında fesat ve karışıklık başlamıştı Tevrât'taki Allahü teâlânın emirlerini unutmuşlar, putlara tapmaya başlamışlardı İlyâs aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiği zaman, Ba'l adında 8-10 metre büyüklüğünde bir puta tapıyorlardı Hazret-i İlyâs; ''Ba'l'den vazgeçiniz ve her şeyin yaratıcısı olan Allah'a ibâdet ediniz'' diye nasihat etti Fakat dinlemediler Onları Allah'ın azâbı ile korkuttu ise de, beldelerinde çıkarttılar Allahü teâlâ da onlardan feyz ve bereketi kaldırdı Yağmurlar kesildi, kıtlık başladı Hayvanlar susuzluktan öldü Başlarına çeşitli belâlar geldi
İlyâs aleyhisselâm bu kıtlık yıllarında imânı gizlice halka anlatıyordu Bütün evlerde kıtlık varken, inananların evlerine, İlyâs aleyhisselâmın bir mûcizesi olarak, bolluk ve bereket gelmiştiHerkes kokmuş leş yerken, bunların eviyiyecek doluydu Baalbek hükümdârınınhazineleri doluydu Fakat satın alacak yiyecek bulamıyorlardı Nihâyet hatâlarını anladılar ve hazret-i İlyâs'ı bularak af dileyip imân ettiler İlyâs aleyhisselâma, sen bize duâ et, dediler Her ne söylerse ona tâbi olacaklarına söz verdiler Hazret-i İlyâs, Allahü teâlâ ya duâ etti Belâ ve musibetin kalkmasını diledi Allahü teâlâ hazret-i İlyâs'ın duâsını kabul etti O belde yeniden feyz ve berekete kavuştu Bol bol yağmur yağdı Her taraf yeşerdi Memlekette büyük bir ferahlık meydana geldi İsrâiloğulları sonra hazret-i İlyâs'a: ''Senin duân ile kurtulduk Ancak ekebileceğimiz tohum yok Duâ et de tohum elde edelim'' dediler Hazret-i İlyâs duâ etti Allahü teâlâ tuz ekmelerini bildirdi Tarlalara tohum yerine buz ektiler Mûcize olarak yerde nohut yetişti İsrâiloğulları bu hâl üzere bir müddet hazret-i İlyâs'a tâbi oldular Fakat hak yolda sebât etmeleri uzun sürmedi Yine nankörlük edip, doğru yoldan ayrıldılar Bu durum üzerine hazret-i İlyâs, Allahü teâlânın izni ile gitgide perişan oldular Kur'ân-ı kerim'de Sâffât sûresinde bunların isyânları sebebiyle Cehennem'e gidecekleri bildirilmektedir
Abdullah ibni Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre; hazret-i İlyâs Baalbek'ten çıkınca, ilâhi emirleri bildirmek üzere dolaşırken yolu bir köye düştü bu köydeki insanlara nasihat etti Onları imâna dâvet etti Köylüler onu severek köylerinde bir müddet kalmasını istediler O da kabul etti ve İsrâiloğullarından ihtiyâr bir kadının evinde misâfir oldu Bu kadının hasta bir oğlu vardı Hastalığına bir türlü şifâ bulamamıştı İhtiyâr kadın oğlunun durumunu hazret-i İlyâs'a anlatarak çocuğunun şifâ bulup bu dertten kurtulması için Allahü teâlâya duâ etmesini istedi Hazret-i İlyâs, üzülme şifâ Allahü teâlâdandır, dedi Abdest alıp iki rekât namaz kıldı Hasta çocuğz şifâ vermesi için Allahü teâlâya yalvardı Allahü teâlâ duâsını kabul etti Hasta çocuk iyileşti Bu çocuğun adı Elyesa idi Şifâ bulduktan sonra hazret-i İlyâs'a imân etti Yanından ayrılmadı Ondan Tevrât'ı öğrendi Hazret-i İlyâs'ın vefâtından sonra da İsrâiloğullarına peygamber olarak gönderildi Kur'ân-ı kerim'in Sâffât ve En'âm sûrelerinde İlyâs aleyhisselâmla ilgili haberler vardır
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Mûsâ aleyhisselâmın dinini İsrâiloğullarına yaydı
ELYESA ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden İlyâs aleyhisselâmdan sonra gönderilmiştir Her ikisi de Mûsâ aleyhisselâmın dinini yaymakla vazifelendirilmiş nebi idiler İlyâs aleyhisselâm, İsrâiloğullarını Allahü teâlâya imâna ve ibâdete çağırdı Onu dinlemediler, hattâ memleketlerinden kovdular Ba'l adındaki puta tapmaya ısrarla devâm ettiler Bu isyânları ve azgınlıkları sebebiyle, Allahü teâlâ onlar üzerine belâ ve musibet gönderdi Çeşitli sıkıntılarla cezâlandırıldılar Memleketlerinden bereket kaldırıldı Yağmur yağmaz oldu, kıtlık başgösterdi ve mahsûl alamadılar Yiyecek bulamaz oldular Açlıktan leş yemeye başladılar Sonunda İlyâs aleyhisselâmı bulup, nasihatını dinlediler İmân ettikleri için, üzerlerinde belâlar ve musibetler kaldırıldı Bir müddet sonra, tekrar dinden dönüp puta tapmaya ve çeşitli günahları işlemeye başladılar Küfürde ısrâr edip, imân etmeye bir türlü yanaşmadılar İlyâs aleyhisselâm, Allahü teâlânın izniyle Ba'ıbek'te yaşayan bu kabile arasından ayrılıp gitti Başka beldelerde yaşayanları, Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti Bu dâvetleri sırasında uğradığı bir belde halkı tarafından çok sevilip, orada kalması istendi Bunun üzerine bir müddet kaldı Bu sırada ihtiyar bir kadının evinde misâfir olmuştu bu kadın Elyesa aleyhisselâmın annesiydi Elyesa aleyhisselâm, o sırada genç olup hastaydı Annesi, İlyâs aleyhisselâmdan, oğlunun sıhhate kavuşması için duâ istedi İlyâs aleyhisselâm da duâ etti Elyesa aleyhisselâm hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu Bundan sonra İlyâs aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmadı Ondan Tevrât-ı şerifi öğrendi İlyâs aleyhisselâmdan sonra Elyesa aleyhisselâm, Allahü teâlâ tarafından peygamber olarak görevlendirildi
Elyesa aleyhisselâm, İsrâiloğullarının ıslâhı için uğraştı, tebliğ vazifesi yaptı Azgınlık ve taşkınlıklarını günden güne arttıran bu kavim, Allahü teâlânın kendilerine gönderdiği kitâbın gösterdiği yoldan ayrıldı Kabileler, devletin başına geçmek yarışına girdi Aralarındaki ayrılık ve başka memleket meseleleri yüzünden birbirilerine düştüler İsrâiloğulları arasındaki fitnenin kavga ve çekişmelerin sonu gelmez oldu Nihâyet Allahü teâla üzerlerine Asûr devletini musallat kıldı Esir olup zelil ve perişan bir hayat sürmeye başladılar Bu hâdiselerin vukû bulduğu sıralarda, Yûnus aleyhisselâm, Asûrluların başşehrş olan Ninova'da dünyâya gelmişti
Elyesa aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla (Kavmine anlat) Bunlar hayırlılardan idiler'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır
MÛCİZELERİ:
1-Eriha şehri ahâlisinin içme suları acılaşmıştı Bu durumu Elyesa aleyhisselâma bildirip, kendilerine yardımcı olmasını istemişlerdi Bunun üzerine Elyesa aleyhisselâm acılaşan suyun içine bir parça tuz atıp, ''Tatlı ol!'' deyince, Allahü teâlânın üzniyle su tatlı ve lezzetli olmuştur 2-Borçlu ve dul bir kadın, Elyesa aleyhisselâma gelip, fakirliğinden şikâyetçi olmuştu ''Evinde neyin var?'' deyince, kadın; ''Bir kaşık kadar yağım var'' dedi Elyesa aleyhisselâm, kadına; ''Git, o yağı bir kab içine koy'' buyurdu Kadında gidip yağı bir kabın içine koydu Elyesa aleyhisselâmın mûcizesiyle o yağ o kadar arttı ki, pekçok kap yağ ile doldu Fakir kadın bundan borçlarını ödediği gibi, zengin de oldu
İsrâiloğulları, Elyesa aleyhisselâma bazân uyup, bildirdiği emirleri yerine getirdiler Bâzan da muhâlefet ettiler Elyesa aleyhisselâm vefâtına yakın Zülkifl aleyhisselâmı yanına çağırıp, kendinden sonra onu yerine halife tâyin etti
ELYESA ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden İlyâs aleyhisselâmdan sonra gönderilmiştir Her ikisi de Mûsâ aleyhisselâmın dinini yaymakla vazifelendirilmiş nebi idiler İlyâs aleyhisselâm, İsrâiloğullarını Allahü teâlâya imâna ve ibâdete çağırdı Onu dinlemediler, hattâ memleketlerinden kovdular Ba'l adındaki puta tapmaya ısrarla devâm ettiler Bu isyânları ve azgınlıkları sebebiyle, Allahü teâlâ onlar üzerine belâ ve musibet gönderdi Çeşitli sıkıntılarla cezâlandırıldılar Memleketlerinden bereket kaldırıldı Yağmur yağmaz oldu, kıtlık başgösterdi ve mahsûl alamadılar Yiyecek bulamaz oldular Açlıktan leş yemeye başladılar Sonunda İlyâs aleyhisselâmı bulup, nasihatını dinlediler İmân ettikleri için, üzerlerinde belâlar ve musibetler kaldırıldı Bir müddet sonra, tekrar dinden dönüp puta tapmaya ve çeşitli günahları işlemeye başladılar Küfürde ısrâr edip, imân etmeye bir türlü yanaşmadılar İlyâs aleyhisselâm, Allahü teâlânın izniyle Ba'ıbek'te yaşayan bu kabile arasından ayrılıp gitti Başka beldelerde yaşayanları, Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti Bu dâvetleri sırasında uğradığı bir belde halkı tarafından çok sevilip, orada kalması istendi Bunun üzerine bir müddet kaldı Bu sırada ihtiyar bir kadının evinde misâfir olmuştu bu kadın Elyesa aleyhisselâmın annesiydi Elyesa aleyhisselâm, o sırada genç olup hastaydı Annesi, İlyâs aleyhisselâmdan, oğlunun sıhhate kavuşması için duâ istedi İlyâs aleyhisselâm da duâ etti Elyesa aleyhisselâm hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu Bundan sonra İlyâs aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmadı Ondan Tevrât-ı şerifi öğrendi İlyâs aleyhisselâmdan sonra Elyesa aleyhisselâm, Allahü teâlâ tarafından peygamber olarak görevlendirildi
Elyesa aleyhisselâm, İsrâiloğullarının ıslâhı için uğraştı, tebliğ vazifesi yaptı Azgınlık ve taşkınlıklarını günden güne arttıran bu kavim, Allahü teâlânın kendilerine gönderdiği kitâbın gösterdiği yoldan ayrıldı Kabileler, devletin başına geçmek yarışına girdi Aralarındaki ayrılık ve başka memleket meseleleri yüzünden birbirilerine düştüler İsrâiloğulları arasındaki fitnenin kavga ve çekişmelerin sonu gelmez oldu Nihâyet Allahü teâla üzerlerine Asûr devletini musallat kıldı Esir olup zelil ve perişan bir hayat sürmeye başladılar Bu hâdiselerin vukû bulduğu sıralarda, Yûnus aleyhisselâm, Asûrluların başşehrş olan Ninova'da dünyâya gelmişti
Elyesa aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla (Kavmine anlat) Bunlar hayırlılardan idiler'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır
MÛCİZELERİ:
1-Eriha şehri ahâlisinin içme suları acılaşmıştı Bu durumu Elyesa aleyhisselâma bildirip, kendilerine yardımcı olmasını istemişlerdi Bunun üzerine Elyesa aleyhisselâm acılaşan suyun içine bir parça tuz atıp, ''Tatlı ol!'' deyince, Allahü teâlânın üzniyle su tatlı ve lezzetli olmuştur 2-Borçlu ve dul bir kadın, Elyesa aleyhisselâma gelip, fakirliğinden şikâyetçi olmuştu ''Evinde neyin var?'' deyince, kadın; ''Bir kaşık kadar yağım var'' dedi Elyesa aleyhisselâm, kadına; ''Git, o yağı bir kab içine koy'' buyurdu Kadında gidip yağı bir kabın içine koydu Elyesa aleyhisselâmın mûcizesiyle o yağ o kadar arttı ki, pekçok kap yağ ile doldu Fakir kadın bundan borçlarını ödediği gibi, zengin de oldu
İsrâiloğulları, Elyesa aleyhisselâma bazân uyup, bildirdiği emirleri yerine getirdiler Bâzan da muhâlefet ettiler Elyesa aleyhisselâm vefâtına yakın Zülkifl aleyhisselâmı yanına çağırıp, kendinden sonra onu yerine halife tâyin etti
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
İsrâiloğullarına gönderildi
ZÜLKİFL ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Peygamberliği kesin olarak belli olmayıp, âlimlerin ekserisi peygamber olduğunu söylemişlerdir Asıl ismi Bişr olup, lakâbı Zülkifl'dir Elyesâ aleyhisselâmdan sonra, kızmadan sabır göstererek dinin emir ve yasaklarını İsrâiloğullarına bildirmeyi üzerine aldığı, kefil olduğu içim kefâlet sâhibi mânâsında Zülkifl denilmiştir Elyesâ aleyhisselâmın amcasının oğludur İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını tebliğ etmiştir
Allahü teâlânın İsrâiloğullarına gönderdiği peygamberlerden Elyesâ aleyhisselâmın eceli gelip vefâtı yaklaşınca Allahü teâlâ rûhunu kabz edeceğini vahiyle bildirdi ve ''Mülkünü, İsrâiloğullarından gece sabaha kadar ibâdet eden, namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hükm edecek birine ver'' buyurdu Bu peygamber kendisine verilen emri İsrâiloğullarına bildirdi Aralarıda bir genç kalkıp: ''Bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım'' dedi Peygamber o gence; ''Bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur'' dedi Sonra ikinci defâ aynı teklifi yaptı o genç yine ''Kefil olurum'' dedi Üçünce defâ aynı teklif tekrarlanınca cevap veren yine o genç oldu Bunun üzerine Elyesâ aleyhisselâm, onun yerine halife bıraktı Bu genç Bişr idi Bu sebeble o gence Zülkifl lakâbı verildi
Bu genç aldığı vazifeyi eksiksiz olarak yerine getirmek için çalişırken İblis (Şeytan) onu kıskandı ve bu vazüfeyi yaptırmamak için çeşitli hilelere baş vurdu Fakat bu genç İblisin hilelerine aldanmadan aldığı vazifeyi eksiksiz yerine getirdi Bu hâlinde dolayı Allahü teâlâya şükür etti
Allahü teâlâ Zülkifl aleyhisselâma peygamberlik vazifesi verdi Zülkifl aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını insanlara bildirdi Tevrât'ı okuyup hükümlerini yerine getirdi Tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirdikten sonra Şam beldelerinden birinde vefât etti
Kur'ân-ı kerimin Enbiyâ sûresi: 85-86 âyet-i kerimelerinde, Sâd sûresi: 48 âyetinde Zülkifl aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir
ZÜLKİFL ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Peygamberliği kesin olarak belli olmayıp, âlimlerin ekserisi peygamber olduğunu söylemişlerdir Asıl ismi Bişr olup, lakâbı Zülkifl'dir Elyesâ aleyhisselâmdan sonra, kızmadan sabır göstererek dinin emir ve yasaklarını İsrâiloğullarına bildirmeyi üzerine aldığı, kefil olduğu içim kefâlet sâhibi mânâsında Zülkifl denilmiştir Elyesâ aleyhisselâmın amcasının oğludur İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını tebliğ etmiştir
Allahü teâlânın İsrâiloğullarına gönderdiği peygamberlerden Elyesâ aleyhisselâmın eceli gelip vefâtı yaklaşınca Allahü teâlâ rûhunu kabz edeceğini vahiyle bildirdi ve ''Mülkünü, İsrâiloğullarından gece sabaha kadar ibâdet eden, namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hükm edecek birine ver'' buyurdu Bu peygamber kendisine verilen emri İsrâiloğullarına bildirdi Aralarıda bir genç kalkıp: ''Bu işe ben kefil olurum, üzerime alırım'' dedi Peygamber o gence; ''Bu kavmin içinde senden daha büyükleri var, sen otur'' dedi Sonra ikinci defâ aynı teklifi yaptı o genç yine ''Kefil olurum'' dedi Üçünce defâ aynı teklif tekrarlanınca cevap veren yine o genç oldu Bunun üzerine Elyesâ aleyhisselâm, onun yerine halife bıraktı Bu genç Bişr idi Bu sebeble o gence Zülkifl lakâbı verildi
Bu genç aldığı vazifeyi eksiksiz olarak yerine getirmek için çalişırken İblis (Şeytan) onu kıskandı ve bu vazüfeyi yaptırmamak için çeşitli hilelere baş vurdu Fakat bu genç İblisin hilelerine aldanmadan aldığı vazifeyi eksiksiz yerine getirdi Bu hâlinde dolayı Allahü teâlâya şükür etti
Allahü teâlâ Zülkifl aleyhisselâma peygamberlik vazifesi verdi Zülkifl aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâmın dininin emir ve yasaklarını insanlara bildirdi Tevrât'ı okuyup hükümlerini yerine getirdi Tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirdikten sonra Şam beldelerinden birinde vefât etti
Kur'ân-ı kerimin Enbiyâ sûresi: 85-86 âyet-i kerimelerinde, Sâd sûresi: 48 âyetinde Zülkifl aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Velî veyâ peygamberdir
UZEYR ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden veya velilerden İsmi; Kur'ân-ı kerimde bildirilmiş olup, peygamber olup olmadığı açıkca bildirilmemiştir Babasının ismi Şureyha olup Hârûn aleyhisselâmın neslindendir İsrâiloğullarını Tevrât'ın hükümlerine uymaya dâvet etmiştir İsrâiloğulları Allah'ın oğlu diye iftirâda bulunmuşlardır Kudüs'te doğdu ve Kudüs'te vefât etti Uzeyr aleyhisselâm küçük yaşından itibâren, Tevrât ilmini öğrenip Tevrât'ı ezbere bilen sayılı kimselerden oldu Allahü teâlâ ilâhi emirlerden yüz çevirip, peygamberlerin nasihat ve ikâzlarına kulak tıkayan ve çeşitli azgınlık ve taşkınlıkta bulunan isrâiloğullarına Bâbil hükümdarı Buhtunnasar'ı cezâ olarak musallar etti Kalabalık bir orduyla Şam ve Ürdün bölgelerini istilâ edip, savunmasız insanları zâlimce öldürten Buhtunnasar kudüs'ü de istilâ etti Mescid-i Aksâ'yı yıkıp, Kudüs şehrinin bağ ve bahçelerini harap etti İsrâiloğullarından çoğunu öldürüp, pekçok çocuk ve genci de esir alarak Bâbil'e götürdü Bâbil'e götürülen genç esirler arasında Uzeyr aleyhisselâm da vardı Uzeyr aleyhisselâm Bâbil'de bir müddet esâret hayâtı yaşadıktan sonra elli yaşında olduğu sıralarda bir fırsatını bulup memleketi olan Kudüs'e gitmek üzere yola çıktı Kudüs yakınına gelince, bir bahçede konaklayıp merkebinden yükünü indirdi ve bir ağaca bağladı Geriden Kudüs şehrini seuredip; şehrin harap, yolların ve bahçelerin viran olduğunu üzülerek gördü Bu sırada karnı acıktığı için bir miktar incir ve üzüm koparıp, incirin bir kısmını yedi, üzümün de suyunu sıkıp içti Bir ağaç altına oturup, yıkılmış evlere, bozulmuş yollara, çürümüş tenlere, yığılmış kemiklere bakıp âlemin sonunu, yeniden dirilişi ve Allahü teâlânın kudretini düşündü Kendi kendine: ''Acabâ, bu halden sonra Hak teâlâ bu şehri nasıl tâmir ve ihyâ eder'' diyerek tefekküre dalıp uyudu Allahü teâlâ onu yüz sene öldürdü Hayattan mahrum etti Onun bedenini, yiyecek ve içeceğini insanların ve hayvanların gözünden gizledi Uzeyr aleyhisselâmı ölü bırakmasından yetmiş sene kadar sonra, Fâris hükümdârlarından Nüşek adında bir hükümdâr eliyle Beyt-i mukaddessi (Mescid-i Aksâ) ve Kudüs şehrini imâr etti Bu sırada Bâbil hükümdarı Bahtunnasar öldüğünden İsrâiloğulları esâretten kurtulup memleketlerine döndüler Otuz sene daha geçtikten sonra Allahü teâlâ Uzeyr aleyhisselâmı yeniden diriltti Uzeyr aleyhisselâm kendisinin bir gün veya bir günden az olarak uyumuş olduğu uykudan uyandığını zannetti Çünkü incir ve üzümün sanki dalından yeni koparılmışve şıra sıkıldığı saatlerdeki gibi bozulmamış olduğunu gördü Allahü teâlâ Uzeyr aleyhisselâma vahy edip yüz sene kaldığını bildirdi Uzeyr aleyhisselâm merkebine baktığı zaman onun parça parça olan kemiklerinin vücûdundan ayrılmış olduğunu gördü Allahü teâlâ ona ''ve seni, insanlara bir âyet (delil) kılmak için böyle öldürüp dirilttik (seni öldükten sonra diriltmenin var olduğunu delil kıldık) ve (merkebin) kemiklerine bak! Onları nasıl birbirine birleştiriyoruz? Sonra da onlara et giydiriyoruz?'' (Bakara sûresi: 259) buyurdu Allahü teâlâ ölmüş, etleri çürümüş, kemikleri parça parça olup kaybolmuş olan merkebi tekrar diriltti Bu durumu gören Uzeyr aleyhisselâm, ''Ben bilirim ki, şüphesiz Allahü teâlâ herşeye kâdirdir (Bütün ölüleri diriltmeye gücü yeter) buyurarak Allahü teâlânın kudretini müşâhede etti
Uzeyr aleyhisselâm yeniden dirilen merkebine binip Kudüs şehrine girdi Bulduğu insanları gördüğü ev vemahalleleri tanıyamadı Kendi mahallesi olarak tahmin ettiği yerde bir evin önünde durdu Kapıda gözleri görmeyen, elleri ve ayakları tutmayan bir kadına rastladı Kadına Uzeyr'in evi neresidir? dedi Âmâ ve kötürüm olan kadın da; ''Uzeyr'in evi burasıdır, ben Uzeyr'in hizmetçisiyim Fakat Uzeyr kaybolalı yüz yıldan fazla oldu Ondan ümitsiziz'' deyip ağlamaya başladı Bunun üzerine Uzeyr aleyhisselâm; ''Ben Uzeyr'im'' deyip başından geçenleri anlattı Uzeyr aleyhisselâmın duâsı bereketiyle kadın, hastalıklarından şifâ buldu Kadın âilenin diğer fertlerine ve İsrâoğullarına Uzeyr aleyhisselâmın geldiğini haber verdi Âile halkı Uzeyr aleyhisselâmı tanıyıp iknâ oldular Uzeyr gelmiş diyerek sevinç ve heyecanla gelen şehir halkı da Uzeyr aleyhisselâmı ziyâret edip uzun zaman geçtiği halde değişmemiş olduğunu gördülerYaşlılar ona çeşitli sorular sorarak imtihan etmeye başladılar bu sırada Uzeyr aleyhisselâma peygamberlik emri bildirildi İsrâiloğullarına Tevrât'ınhükümlerini tebliğ etmeye onları azgınlık ve sapıklıklardan sakındırmaya çalıştı Daha önce kendilerini dünyâ ve âhiret saâdetine dâvet eden peygamberlerin apaçık mucizelerini gördükleri halde onları yalanlayan, birçok peygamberi de şehit eden İsrâiloğulları Uzeyr aleyhisselâmın dâvetini kabul etmedilerOkuduğu Tevrât'ın uydurma olduğunu iddiâ edenler çıktı Bâzıları onun okuduklarından Tevrât olup olmadığını karşılaştıralım dediler İçlerinden biri ''Benim dedem, Buhtunnasar'ın zulmü zamânında bütün Tevrât nüshalarını yakılmak sûretiyle yok edildiğini bildirdi Yanlız bir nüsha Tevrât'ı filan dağın tepesine gömdüğünü söyledi O nüshayı getirip Uzeyr'in okuduklarıyla karşılaştıralım dedi ''Gömülü olan yerden Tevrât nüshalarını getirip Uzeyr aleyhisselâmın okuduklarıyla karşılaştırdılar Yazılı nüshada olanlarla Uzeyr aleyhisselâmın okuduklarını aynı olduğunu görünce ''bu kadar uzun zamandan sonra Uzeyr'in Tevrât;'ı ezbere okuması mümkün değildir düşüncesiyle Tevbe sûresi 30 âyetinde bildirildiği gibi ''Uzeyr Allah'ın oğludur'' diye iftirâda bulundular
Uzeyr aleyhisselâm ise onların bu inanışlarının küfür ve sapıklık olduğunu, vazgeçmedikleri halde şiddetliazâba uğrayacaklarını bildirdi Vefât edinceye kadar İsrâiloğullarının arasında bulundu Onları hak yola dâvet etmeye devâm etti Uzeyr aleyhisselâmın vefâtından sonra İsrâiloğullarının isyanları ve sapıklıkları iyice arttı Uzeyr aleyhisselâmın ismi Kur'ân-ı kerimde (Bekara sûresi: 259 ve Tevbe sûresi: 30 âyetlerinde) zikr edilmiştir Fakat peygamber mi yoksa insanları hak yola dâvet eden bir veli mi olduğu kesin olarak bildirilmedi Peygamber efendimiz de buyurdu ki: ''Uzeyr'in peygamber olup olmadığını bilemiyorum Tubba'nın mel'ûn olup olmadığını bilemiyorum Zülkarneyn'in peygamber olup olmadığını bilemiyorum''
UZEYR ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden veya velilerden İsmi; Kur'ân-ı kerimde bildirilmiş olup, peygamber olup olmadığı açıkca bildirilmemiştir Babasının ismi Şureyha olup Hârûn aleyhisselâmın neslindendir İsrâiloğullarını Tevrât'ın hükümlerine uymaya dâvet etmiştir İsrâiloğulları Allah'ın oğlu diye iftirâda bulunmuşlardır Kudüs'te doğdu ve Kudüs'te vefât etti Uzeyr aleyhisselâm küçük yaşından itibâren, Tevrât ilmini öğrenip Tevrât'ı ezbere bilen sayılı kimselerden oldu Allahü teâlâ ilâhi emirlerden yüz çevirip, peygamberlerin nasihat ve ikâzlarına kulak tıkayan ve çeşitli azgınlık ve taşkınlıkta bulunan isrâiloğullarına Bâbil hükümdarı Buhtunnasar'ı cezâ olarak musallar etti Kalabalık bir orduyla Şam ve Ürdün bölgelerini istilâ edip, savunmasız insanları zâlimce öldürten Buhtunnasar kudüs'ü de istilâ etti Mescid-i Aksâ'yı yıkıp, Kudüs şehrinin bağ ve bahçelerini harap etti İsrâiloğullarından çoğunu öldürüp, pekçok çocuk ve genci de esir alarak Bâbil'e götürdü Bâbil'e götürülen genç esirler arasında Uzeyr aleyhisselâm da vardı Uzeyr aleyhisselâm Bâbil'de bir müddet esâret hayâtı yaşadıktan sonra elli yaşında olduğu sıralarda bir fırsatını bulup memleketi olan Kudüs'e gitmek üzere yola çıktı Kudüs yakınına gelince, bir bahçede konaklayıp merkebinden yükünü indirdi ve bir ağaca bağladı Geriden Kudüs şehrini seuredip; şehrin harap, yolların ve bahçelerin viran olduğunu üzülerek gördü Bu sırada karnı acıktığı için bir miktar incir ve üzüm koparıp, incirin bir kısmını yedi, üzümün de suyunu sıkıp içti Bir ağaç altına oturup, yıkılmış evlere, bozulmuş yollara, çürümüş tenlere, yığılmış kemiklere bakıp âlemin sonunu, yeniden dirilişi ve Allahü teâlânın kudretini düşündü Kendi kendine: ''Acabâ, bu halden sonra Hak teâlâ bu şehri nasıl tâmir ve ihyâ eder'' diyerek tefekküre dalıp uyudu Allahü teâlâ onu yüz sene öldürdü Hayattan mahrum etti Onun bedenini, yiyecek ve içeceğini insanların ve hayvanların gözünden gizledi Uzeyr aleyhisselâmı ölü bırakmasından yetmiş sene kadar sonra, Fâris hükümdârlarından Nüşek adında bir hükümdâr eliyle Beyt-i mukaddessi (Mescid-i Aksâ) ve Kudüs şehrini imâr etti Bu sırada Bâbil hükümdarı Bahtunnasar öldüğünden İsrâiloğulları esâretten kurtulup memleketlerine döndüler Otuz sene daha geçtikten sonra Allahü teâlâ Uzeyr aleyhisselâmı yeniden diriltti Uzeyr aleyhisselâm kendisinin bir gün veya bir günden az olarak uyumuş olduğu uykudan uyandığını zannetti Çünkü incir ve üzümün sanki dalından yeni koparılmışve şıra sıkıldığı saatlerdeki gibi bozulmamış olduğunu gördü Allahü teâlâ Uzeyr aleyhisselâma vahy edip yüz sene kaldığını bildirdi Uzeyr aleyhisselâm merkebine baktığı zaman onun parça parça olan kemiklerinin vücûdundan ayrılmış olduğunu gördü Allahü teâlâ ona ''ve seni, insanlara bir âyet (delil) kılmak için böyle öldürüp dirilttik (seni öldükten sonra diriltmenin var olduğunu delil kıldık) ve (merkebin) kemiklerine bak! Onları nasıl birbirine birleştiriyoruz? Sonra da onlara et giydiriyoruz?'' (Bakara sûresi: 259) buyurdu Allahü teâlâ ölmüş, etleri çürümüş, kemikleri parça parça olup kaybolmuş olan merkebi tekrar diriltti Bu durumu gören Uzeyr aleyhisselâm, ''Ben bilirim ki, şüphesiz Allahü teâlâ herşeye kâdirdir (Bütün ölüleri diriltmeye gücü yeter) buyurarak Allahü teâlânın kudretini müşâhede etti
Uzeyr aleyhisselâm yeniden dirilen merkebine binip Kudüs şehrine girdi Bulduğu insanları gördüğü ev vemahalleleri tanıyamadı Kendi mahallesi olarak tahmin ettiği yerde bir evin önünde durdu Kapıda gözleri görmeyen, elleri ve ayakları tutmayan bir kadına rastladı Kadına Uzeyr'in evi neresidir? dedi Âmâ ve kötürüm olan kadın da; ''Uzeyr'in evi burasıdır, ben Uzeyr'in hizmetçisiyim Fakat Uzeyr kaybolalı yüz yıldan fazla oldu Ondan ümitsiziz'' deyip ağlamaya başladı Bunun üzerine Uzeyr aleyhisselâm; ''Ben Uzeyr'im'' deyip başından geçenleri anlattı Uzeyr aleyhisselâmın duâsı bereketiyle kadın, hastalıklarından şifâ buldu Kadın âilenin diğer fertlerine ve İsrâoğullarına Uzeyr aleyhisselâmın geldiğini haber verdi Âile halkı Uzeyr aleyhisselâmı tanıyıp iknâ oldular Uzeyr gelmiş diyerek sevinç ve heyecanla gelen şehir halkı da Uzeyr aleyhisselâmı ziyâret edip uzun zaman geçtiği halde değişmemiş olduğunu gördülerYaşlılar ona çeşitli sorular sorarak imtihan etmeye başladılar bu sırada Uzeyr aleyhisselâma peygamberlik emri bildirildi İsrâiloğullarına Tevrât'ınhükümlerini tebliğ etmeye onları azgınlık ve sapıklıklardan sakındırmaya çalıştı Daha önce kendilerini dünyâ ve âhiret saâdetine dâvet eden peygamberlerin apaçık mucizelerini gördükleri halde onları yalanlayan, birçok peygamberi de şehit eden İsrâiloğulları Uzeyr aleyhisselâmın dâvetini kabul etmedilerOkuduğu Tevrât'ın uydurma olduğunu iddiâ edenler çıktı Bâzıları onun okuduklarından Tevrât olup olmadığını karşılaştıralım dediler İçlerinden biri ''Benim dedem, Buhtunnasar'ın zulmü zamânında bütün Tevrât nüshalarını yakılmak sûretiyle yok edildiğini bildirdi Yanlız bir nüsha Tevrât'ı filan dağın tepesine gömdüğünü söyledi O nüshayı getirip Uzeyr'in okuduklarıyla karşılaştıralım dedi ''Gömülü olan yerden Tevrât nüshalarını getirip Uzeyr aleyhisselâmın okuduklarıyla karşılaştırdılar Yazılı nüshada olanlarla Uzeyr aleyhisselâmın okuduklarını aynı olduğunu görünce ''bu kadar uzun zamandan sonra Uzeyr'in Tevrât;'ı ezbere okuması mümkün değildir düşüncesiyle Tevbe sûresi 30 âyetinde bildirildiği gibi ''Uzeyr Allah'ın oğludur'' diye iftirâda bulundular
Uzeyr aleyhisselâm ise onların bu inanışlarının küfür ve sapıklık olduğunu, vazgeçmedikleri halde şiddetliazâba uğrayacaklarını bildirdi Vefât edinceye kadar İsrâiloğullarının arasında bulundu Onları hak yola dâvet etmeye devâm etti Uzeyr aleyhisselâmın vefâtından sonra İsrâiloğullarının isyanları ve sapıklıkları iyice arttı Uzeyr aleyhisselâmın ismi Kur'ân-ı kerimde (Bekara sûresi: 259 ve Tevbe sûresi: 30 âyetlerinde) zikr edilmiştir Fakat peygamber mi yoksa insanları hak yola dâvet eden bir veli mi olduğu kesin olarak bildirilmedi Peygamber efendimiz de buyurdu ki: ''Uzeyr'in peygamber olup olmadığını bilemiyorum Tubba'nın mel'ûn olup olmadığını bilemiyorum Zülkarneyn'in peygamber olup olmadığını bilemiyorum''
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dinini tebliğ etmiştir
İŞMAİL ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Hârûn aleyhisselâmın neslinden olup, Mûsâ aleyhisselâmın dinini tebliğ etmiştir İşmoil aleyhisselâm peygamber olarak gönderilmeden önce, Mısır ve Kudüs arasındaki Bahri Rûm (Rum denizi) sâhillerinde yaşayan Amâlikalılar, İsrâiloğullarına musallat olmuşlardı Amâlikalılar, İsrâiloğullarına saldırıp pekçok kimseyi öldürdüler, on binlercesini de esir aldılar Mûsâ aleyhisselâmdan beri içerisinde Tevrât'ın bulunduğu ve İsrâiloğulları için birlik ve berâberliğin sembolü olan Tâbût'u aldılar Bilhassa Tâbût'un gitmesine çok üzülen İsrâiloğulları dağılıp, perişan bir hâle düştüler Kendilerine bu durumdan kurtaracak bir peygamber göndermesi için duâ ettiler Allahü teâlâ İşmoil aleyhisselâmı peygamber gönderdi İsrâiloğullarına Tevrât'ın emir ve yasaklarını tebliğ etti İsrâiloğulları önce İşmoil aleyhisselâmı yalanladılar Sonra itâat ettiler İşmoil aleyhisselâm, İsrâiloğullarına Allahü teâlâ tarafından Tâlû'un hükümdar tâyin edildiğini bildirdi İsrâiloğulları Tâlût'un hükümdarlığını kabul etmedi Nihâyet çeşitli itirâzlardan sonra Tâlût'un hükümdarlığını kabul ettiler İçerisinde Tevrât'ın bulunduğu Tâbût'u Amâlikalılardan alıp, İsrâiloğullarına getiren Tâlût, İsrâiloğullarından büyük bir ordu kurdu Amâlikalılara karşı harbe hazırladı İşmoil aleyhisselâm Amâlikalılara karşı harbe giderken bir nehirden su içip içmemekle imtihân edileceklerini bildirdi Bahsedilen nehre gelince, Tâlût'un emrini dinlemeyip nehirden su içen İsrâiloğullarından bazıları imtihanı kaybedip perişan ve sefil hâlde geri döndü Aralarında Dâvûd adlı bir gencin de bulunduğu Tâlût'a itâat eden az sayıda kimse nehri geçip Amâlika kavmine gâlip geldi Amâlika kavmi hükümdarı Câlût'u, Dâvûd adlı genç öldürdü Nihâyet İsrâiloğulları düşmanlarına gâlip gelip kuvvetlendiler
İşmail aleyhisselâm İsrâiloğullarına on bir sene peygamberlik yaptı Peygamberliğin 11 senesinden sonra Tâlût'u İsrâiloğullarına hükümdar tâyin edşp elli iki yaşında vefât etti
İŞMAİL ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden Hârûn aleyhisselâmın neslinden olup, Mûsâ aleyhisselâmın dinini tebliğ etmiştir İşmoil aleyhisselâm peygamber olarak gönderilmeden önce, Mısır ve Kudüs arasındaki Bahri Rûm (Rum denizi) sâhillerinde yaşayan Amâlikalılar, İsrâiloğullarına musallat olmuşlardı Amâlikalılar, İsrâiloğullarına saldırıp pekçok kimseyi öldürdüler, on binlercesini de esir aldılar Mûsâ aleyhisselâmdan beri içerisinde Tevrât'ın bulunduğu ve İsrâiloğulları için birlik ve berâberliğin sembolü olan Tâbût'u aldılar Bilhassa Tâbût'un gitmesine çok üzülen İsrâiloğulları dağılıp, perişan bir hâle düştüler Kendilerine bu durumdan kurtaracak bir peygamber göndermesi için duâ ettiler Allahü teâlâ İşmoil aleyhisselâmı peygamber gönderdi İsrâiloğullarına Tevrât'ın emir ve yasaklarını tebliğ etti İsrâiloğulları önce İşmoil aleyhisselâmı yalanladılar Sonra itâat ettiler İşmoil aleyhisselâm, İsrâiloğullarına Allahü teâlâ tarafından Tâlû'un hükümdar tâyin edildiğini bildirdi İsrâiloğulları Tâlût'un hükümdarlığını kabul etmedi Nihâyet çeşitli itirâzlardan sonra Tâlût'un hükümdarlığını kabul ettiler İçerisinde Tevrât'ın bulunduğu Tâbût'u Amâlikalılardan alıp, İsrâiloğullarına getiren Tâlût, İsrâiloğullarından büyük bir ordu kurdu Amâlikalılara karşı harbe hazırladı İşmoil aleyhisselâm Amâlikalılara karşı harbe giderken bir nehirden su içip içmemekle imtihân edileceklerini bildirdi Bahsedilen nehre gelince, Tâlût'un emrini dinlemeyip nehirden su içen İsrâiloğullarından bazıları imtihanı kaybedip perişan ve sefil hâlde geri döndü Aralarında Dâvûd adlı bir gencin de bulunduğu Tâlût'a itâat eden az sayıda kimse nehri geçip Amâlika kavmine gâlip geldi Amâlika kavmi hükümdarı Câlût'u, Dâvûd adlı genç öldürdü Nihâyet İsrâiloğulları düşmanlarına gâlip gelip kuvvetlendiler
İşmail aleyhisselâm İsrâiloğullarına on bir sene peygamberlik yaptı Peygamberliğin 11 senesinden sonra Tâlût'u İsrâiloğullarına hükümdar tâyin edşp elli iki yaşında vefât etti
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Belâlara sabrı ile meşhurdur
EYYÛB ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerdenHazret-i İshâk'ın oğlu Iys'ın neslindendirKendisine yedi kişi îmân ettiYüzkırk sene yaşadıSabrı ile insanlık tarihinde darbımeselle anılan Eyyûb aleyhisselâm,Kur'ân-ı kerîmde zikredilmiştir
Eyyûb aleyhisselâmın çok mal ve serveti ile oğlu vardıSürü sürü hayvanları,bağları ve bahçeleri bulunuyorduŞam civarında Beseniyye mevkiindeki çiftliklerinde binlerce insan çalışırdıFakat servetinin çokluğu onu Allah yolundan alıkoymadıEyyûb aleyhisselâm Şam civarında yaşayan insanlara peygamber olarak gönderildiOnları Allahü teâlâya îmân ve ibadet etmeye çağırdıBu uğurda pek çok zahmet çektiSonra malı,evladı ve bedeni ile imtihan edildiEyyûb aleyhisselâm çok büyük sıkıntılara göğüs gerdiSabrı,kullukta kusur etmeyip şikâyette bulunmayışı ve başka güzel vasıfları ile ibadet ehline ve akıl sahiplerine örnek oldu
Allahü teâlâ hazret-i Eyyûb'u imtihan etmeyi murâd ettiOnun malarını çeşitli vesilelerle elinden aldıKoyunları sel,ekinleri ise rüzgar ile telef olduŞeytan çoban suretinde ağlayarak Eyyûb aleyhisselâmın yanına geldiO sırada insanlara vaaz nasihatte bulunan Eyyûb aleyhisselâma mallarının ve servetinin telef olduğunu söylediHezret-i Eyyûb bu heber kerşısında hiç şikayette bulunmayarak Allahü teâlâya hamd ve şükürde bulundu ve "Üzülme! Omalı mülkü bana Rabbim vermiştiŞimdi de aldıÇünkü sahibi O'dur" dediBu sözleri ve hareketi karşısında şeytan perişan olup,geri gitti
Sonra Allahü teâlâ Eyyûb aleyhisselâmın,hocaları ile ders okuyan çocuklarının da zelzeleyle ruhlarını aldıBu defa hoca şekline giren şeytan feryâd ve figân ederek Eyyûb aleyhisselâmın yanına geldi;"Ey Eyyûb!Allahü teâlâ evini zelzele ile yıktıÇocukların öldüHer biri parça parça oldular" dediÇocuklarına olan şefkatından dolayı gözlerinden yaşlar gelen Eyyûb aleyhisselâm sabır ve tevekkül ederek,Allahü teâlâya teslimiyetini bildirdiŞeytana da:"Ey mel'ûn!Sen İblissinBeni Rabbime isyana teşvik etmek istiyorsunŞunu bil ki,evladım bir emanet idiRabbime niçin inciniyimRabbime hamd ederim" buyurduBundan sonra Allahü teâlâ Eyyûb aleyhisselâmın vücuduna hastalık verdiHazret-i Eyyûb'un hastalığı gün geçtikçe şiddetlendiAkrabaları,komşuları ve başkaları yanına uğramaz olduYalnız hanımı Rahîme Hatûn onu terk etmediOna hizmetine devam edip,ihtiyaç için neyi varsa sarf ettiHazret-i Eyyûb bu halinde de şikâyet ve feryâdda bulunmayıp,hamd etti ve sabır gösterdiBu defa şeytan Eyyûb aleyhisselâmın bulunduğu şehir halkına vesvese vererek;" Onun hastalığı size geçer,onu şehrinizden çıkarın" dediŞehir halkı Eyyûb aleyhisselâmı ve hanımı Rahîme'yi şehirden dışarı çıkardılarRahîme Hâtun şehrin dışında bir yerde hazret-i Eyyûb'a hizmete devam ettiHazret-i Eyyûb,yedi yıl dert ve bela içinde kaldıHâlinden hiç şikâyet etmediŞeytan,bu defa insan suretinde Rahîme Hâtunun karşısına çıkıp onu Eyyûb aleyhisselâmın hizmetinden alıkoymaya çalıştıOna;" Kendine yazık ediyorsunHastalığı sana geçer" dediRahîme Hâtun ise,şeytana;" Onun üzerimdeki hakkı çoktur,ödeyememNîmet ve rahat vaktinde onunla yaşadımBu hastalık hâlinde onu bırakamam" dediDönüşte,onları hazret-i Eyyûb'a anlattıEyyûb aleyhisselâm da onun iblîs yani şeytan olduğunu ve onun vesvesesinden sakınmasını söylediŞeytan daha sonra da Rahîme Hâtunun karşısına çıkarak,vesvese vermeye çalıştıysa da aldırış etmedi
Hazret-i Eyyûb'un hastalığı gittikçe şiddetlendiOnun bu hâli beden,kalp ve lisanıyla yaptığı kulluk ve peygamberlik vazifelerini iyice zorlaştırdıO zaman Allahü teâlâya duâ ve niyazda bulundu:" Bana gerçekten hastalık isabet ettiSen merhamet edenlerin en merhametlisisin" dediAllahü teâlâ onun duâ ve niyâzını kabûl ettiBirgün Eyyûb aleyhisselâmın hanımı Rahîme Hâtun yiyecek aramaya çıkmıştıİkindi vakti Allahü teâlânın lütuf ve müjdesi ulaştıCebrâil aleyhisselâm gelerek Allahü teâlâdan;Ey Eyyûb!Belâ verdim sabrettinŞimdi ben sihhat ve nîmet vereceğim" haberini getirdiAllahü teâlâ;"(Ey Eyyûb!) Ayağını yere vurÇıkan sudan gusleyle ve soğuğundan iç" (Sâd sûresi:42) buyurduBu emr-i ilâhî üzerine Eyyûb aleyhisselâm ayağını yere vurduBiri sıcak,biri soğuk,iki pınar fışkırdıSıcak sudan gusl edince bedenindeki,soğuk sudan içince içindeki hastalıklardan kurtuldu ve sıhhate kavuştuKuvveti geri geldiTaze bir genç olduElinden alınmış olan mallarını Allahü teâlâ geri iâde ettiÇok sayıda evlâd ihsân etti veya bir rivâyette ölmüş olan oğullarını dirilttiYüz çeviren dostları kendisine muhabbetle yöneldiler
Eyyûb aleyhisselâmın hastalığı afiyet haline dönüşünce,o gece seher vaktinde bir âh eylediSebebini sorduklarında;" Her gece seher vaktinde <Ey bizim hastamız nasılsın?> diye ses duyardımŞimdi o vakit geldi; <Ey sihhatli kulumuz nasılsın?> sesini duyamadımOnun için ağlıyorum" buyurdu
Eyyûb aleyhisselâm ömrünün sonunda en olgun evladı olan Havmel'i vâsi tâyin ettiTehiz ve tekfin işlerini ona ısmarladıYüzkırk sene ömür sürdükten sonra vefât ettiBişr isimli bir oğlunun peygamberliğinde ihtilâf olunmuşturOnun yaşıyla ilgili başka rivâyetler de vardırHazret-i Eyyûb'un kabri Şam'da Beseniyye denilen yerdedir
Mucizeleri:Eyyûb aleyhisselâm Allahü teâlânın emirlerini tebliğ ederken biçok mûcizeler gösterdiBunlardan bazıları şöyledir
1Eyyûb aleyhisselâmın duâsı bereketi ile koyunların yünleri ibrişim olurdu
2Eyyûb aleyhisselâm kavminin hâkimini îmâna dâvet ettiği vakit o da;" Evimdeki direklerin kalkarak havada durmasını senden mûcize olarak isterim" demiştiHazret-i Eyyûb duâ ettiNihayet evin direkleri düştü ve ev havada kaldıHâkim bu mûcizeyi gördüğü hâlde îmân etmedi
3 Eyyûb aleyhisselâmın duâsıyla çöldeki seraplar ve dumanlar su olurdu
Eyyûb aleyhisselâm güzel huylu,cömerd ve çok merhametliydiFakirlere,misafirlere,yetimlere çok yerdım ederdiBedenine,
malına ve evlâdına gelen musibetlere sabredip ilahî takdire rızâ gösterirdiBundan dolayı insanlık tarihinde, "Eyyûb aleyhisselâmın
sabrı gibi" darbımeseliyle anıldıAllahü teâlâ onu bu güzel vasıfları sebebiyle Kur'ân-ı kerîmde şöyle mehd ü senâ buyurdu:" Biz onu (belâlara) hakikaten sabırlı buldukO ne güzel kulduŞüphe yok ki o tamamen Allah'a dönen (bir zât) idi" (Sâd sûresi:44) Eyyûb aleyhisselâmla ilgili olarak Kur'ân-ı kerîmin En'âm,Nısâ,Sâd ve Enbiyâ sûrelerinde bilgi verilmiştir
EYYÛB ALEYHİSSELÂM
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerdenHazret-i İshâk'ın oğlu Iys'ın neslindendirKendisine yedi kişi îmân ettiYüzkırk sene yaşadıSabrı ile insanlık tarihinde darbımeselle anılan Eyyûb aleyhisselâm,Kur'ân-ı kerîmde zikredilmiştir
Eyyûb aleyhisselâmın çok mal ve serveti ile oğlu vardıSürü sürü hayvanları,bağları ve bahçeleri bulunuyorduŞam civarında Beseniyye mevkiindeki çiftliklerinde binlerce insan çalışırdıFakat servetinin çokluğu onu Allah yolundan alıkoymadıEyyûb aleyhisselâm Şam civarında yaşayan insanlara peygamber olarak gönderildiOnları Allahü teâlâya îmân ve ibadet etmeye çağırdıBu uğurda pek çok zahmet çektiSonra malı,evladı ve bedeni ile imtihan edildiEyyûb aleyhisselâm çok büyük sıkıntılara göğüs gerdiSabrı,kullukta kusur etmeyip şikâyette bulunmayışı ve başka güzel vasıfları ile ibadet ehline ve akıl sahiplerine örnek oldu
Allahü teâlâ hazret-i Eyyûb'u imtihan etmeyi murâd ettiOnun malarını çeşitli vesilelerle elinden aldıKoyunları sel,ekinleri ise rüzgar ile telef olduŞeytan çoban suretinde ağlayarak Eyyûb aleyhisselâmın yanına geldiO sırada insanlara vaaz nasihatte bulunan Eyyûb aleyhisselâma mallarının ve servetinin telef olduğunu söylediHezret-i Eyyûb bu heber kerşısında hiç şikayette bulunmayarak Allahü teâlâya hamd ve şükürde bulundu ve "Üzülme! Omalı mülkü bana Rabbim vermiştiŞimdi de aldıÇünkü sahibi O'dur" dediBu sözleri ve hareketi karşısında şeytan perişan olup,geri gitti
Sonra Allahü teâlâ Eyyûb aleyhisselâmın,hocaları ile ders okuyan çocuklarının da zelzeleyle ruhlarını aldıBu defa hoca şekline giren şeytan feryâd ve figân ederek Eyyûb aleyhisselâmın yanına geldi;"Ey Eyyûb!Allahü teâlâ evini zelzele ile yıktıÇocukların öldüHer biri parça parça oldular" dediÇocuklarına olan şefkatından dolayı gözlerinden yaşlar gelen Eyyûb aleyhisselâm sabır ve tevekkül ederek,Allahü teâlâya teslimiyetini bildirdiŞeytana da:"Ey mel'ûn!Sen İblissinBeni Rabbime isyana teşvik etmek istiyorsunŞunu bil ki,evladım bir emanet idiRabbime niçin inciniyimRabbime hamd ederim" buyurduBundan sonra Allahü teâlâ Eyyûb aleyhisselâmın vücuduna hastalık verdiHazret-i Eyyûb'un hastalığı gün geçtikçe şiddetlendiAkrabaları,komşuları ve başkaları yanına uğramaz olduYalnız hanımı Rahîme Hatûn onu terk etmediOna hizmetine devam edip,ihtiyaç için neyi varsa sarf ettiHazret-i Eyyûb bu halinde de şikâyet ve feryâdda bulunmayıp,hamd etti ve sabır gösterdiBu defa şeytan Eyyûb aleyhisselâmın bulunduğu şehir halkına vesvese vererek;" Onun hastalığı size geçer,onu şehrinizden çıkarın" dediŞehir halkı Eyyûb aleyhisselâmı ve hanımı Rahîme'yi şehirden dışarı çıkardılarRahîme Hâtun şehrin dışında bir yerde hazret-i Eyyûb'a hizmete devam ettiHazret-i Eyyûb,yedi yıl dert ve bela içinde kaldıHâlinden hiç şikâyet etmediŞeytan,bu defa insan suretinde Rahîme Hâtunun karşısına çıkıp onu Eyyûb aleyhisselâmın hizmetinden alıkoymaya çalıştıOna;" Kendine yazık ediyorsunHastalığı sana geçer" dediRahîme Hâtun ise,şeytana;" Onun üzerimdeki hakkı çoktur,ödeyememNîmet ve rahat vaktinde onunla yaşadımBu hastalık hâlinde onu bırakamam" dediDönüşte,onları hazret-i Eyyûb'a anlattıEyyûb aleyhisselâm da onun iblîs yani şeytan olduğunu ve onun vesvesesinden sakınmasını söylediŞeytan daha sonra da Rahîme Hâtunun karşısına çıkarak,vesvese vermeye çalıştıysa da aldırış etmedi
Hazret-i Eyyûb'un hastalığı gittikçe şiddetlendiOnun bu hâli beden,kalp ve lisanıyla yaptığı kulluk ve peygamberlik vazifelerini iyice zorlaştırdıO zaman Allahü teâlâya duâ ve niyazda bulundu:" Bana gerçekten hastalık isabet ettiSen merhamet edenlerin en merhametlisisin" dediAllahü teâlâ onun duâ ve niyâzını kabûl ettiBirgün Eyyûb aleyhisselâmın hanımı Rahîme Hâtun yiyecek aramaya çıkmıştıİkindi vakti Allahü teâlânın lütuf ve müjdesi ulaştıCebrâil aleyhisselâm gelerek Allahü teâlâdan;Ey Eyyûb!Belâ verdim sabrettinŞimdi ben sihhat ve nîmet vereceğim" haberini getirdiAllahü teâlâ;"(Ey Eyyûb!) Ayağını yere vurÇıkan sudan gusleyle ve soğuğundan iç" (Sâd sûresi:42) buyurduBu emr-i ilâhî üzerine Eyyûb aleyhisselâm ayağını yere vurduBiri sıcak,biri soğuk,iki pınar fışkırdıSıcak sudan gusl edince bedenindeki,soğuk sudan içince içindeki hastalıklardan kurtuldu ve sıhhate kavuştuKuvveti geri geldiTaze bir genç olduElinden alınmış olan mallarını Allahü teâlâ geri iâde ettiÇok sayıda evlâd ihsân etti veya bir rivâyette ölmüş olan oğullarını dirilttiYüz çeviren dostları kendisine muhabbetle yöneldiler
Eyyûb aleyhisselâmın hastalığı afiyet haline dönüşünce,o gece seher vaktinde bir âh eylediSebebini sorduklarında;" Her gece seher vaktinde <Ey bizim hastamız nasılsın?> diye ses duyardımŞimdi o vakit geldi; <Ey sihhatli kulumuz nasılsın?> sesini duyamadımOnun için ağlıyorum" buyurdu
Eyyûb aleyhisselâm ömrünün sonunda en olgun evladı olan Havmel'i vâsi tâyin ettiTehiz ve tekfin işlerini ona ısmarladıYüzkırk sene ömür sürdükten sonra vefât ettiBişr isimli bir oğlunun peygamberliğinde ihtilâf olunmuşturOnun yaşıyla ilgili başka rivâyetler de vardırHazret-i Eyyûb'un kabri Şam'da Beseniyye denilen yerdedir
Mucizeleri:Eyyûb aleyhisselâm Allahü teâlânın emirlerini tebliğ ederken biçok mûcizeler gösterdiBunlardan bazıları şöyledir
1Eyyûb aleyhisselâmın duâsı bereketi ile koyunların yünleri ibrişim olurdu
2Eyyûb aleyhisselâm kavminin hâkimini îmâna dâvet ettiği vakit o da;" Evimdeki direklerin kalkarak havada durmasını senden mûcize olarak isterim" demiştiHazret-i Eyyûb duâ ettiNihayet evin direkleri düştü ve ev havada kaldıHâkim bu mûcizeyi gördüğü hâlde îmân etmedi
3 Eyyûb aleyhisselâmın duâsıyla çöldeki seraplar ve dumanlar su olurdu
Eyyûb aleyhisselâm güzel huylu,cömerd ve çok merhametliydiFakirlere,misafirlere,yetimlere çok yerdım ederdiBedenine,
malına ve evlâdına gelen musibetlere sabredip ilahî takdire rızâ gösterirdiBundan dolayı insanlık tarihinde, "Eyyûb aleyhisselâmın
sabrı gibi" darbımeseliyle anıldıAllahü teâlâ onu bu güzel vasıfları sebebiyle Kur'ân-ı kerîmde şöyle mehd ü senâ buyurdu:" Biz onu (belâlara) hakikaten sabırlı buldukO ne güzel kulduŞüphe yok ki o tamamen Allah'a dönen (bir zât) idi" (Sâd sûresi:44) Eyyûb aleyhisselâmla ilgili olarak Kur'ân-ı kerîmin En'âm,Nısâ,Sâd ve Enbiyâ sûrelerinde bilgi verilmiştir
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
Geri: Peygamberler Tarihi
Balığın karnında 40 gün kaldı
YÛNUS ALEYHİSSELÂM
Musul yakınlarındaki Nineve (Ninova) ahâlisine gönderilen peygamber Babası Metâ adında bir zât olup sâlih kimselerdendi Yûnus aleyhisselâm kendisine balık yuttuğu için Zinnûn ve Sâhib-i Hût adlarıyla da anılmıştır Yûnus aleyhisselâm, Asûr Devletinin başşehri ve önemli bir ticâret merkezi olan Nineve şehrinde doğdu Babası Metâ ve annesi, Allahü teâlâ duâ edip, kendilerine bir erkek evlâd ihsân etmesini dilediler Cenâb-ı hak onlara Yûnus'u ihsân etti Ancak Yûnus aleyhisselâm ana rahmindeyken babası vefât etti Annesi onun doğum ve çocukluğu sırasında birçok hârikulâde, olağanüstü haller gördü Yûnus aleyhisselâm Nineve'de büyüdü, kavmi içinde emin, yalan söylemeyen, yardım seven bir kişi olarak meşhur oldu Otuz yaşına gelince Nineve ahâlisine peygamber olarak gönderildi Putlara tapan Nineve halkını senelerce Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti Kavmi ona imân etmedikleri gibi birçok ezâ ve cefâda bulundular Onunla alay ettiler Fakat Yûnus aleyhisselâm yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan onları hak dine dâvet etti Allahü teâlânın azâbıyla korkuttu Fakat Nineve halkı, ''Tek bir kişinin hatırı için azap inip herkesi yok edecekse müsâde et bu azap gelsin'' deyip alay ettiler Yûnus aleyhisselâm kavminin küfürde isrâr etmesine üzülüp onların arasından ayrıldı Allahü teâlâ ona vahyedip; ''Kullarımın arasından ayrılmakta acele ettin Geri dön, kırk gün daha onları imâna çağır'' buyurdu Yûnus aleyhisselâm bu ilâhi emir üzerine kavmine döndü ve onları hak dine dâvete devâm etti Otuz yedi gün aralarında kaldı Kavmi yine inanmadı Bunun üzerine Yûnus aleyhisselâm ''O hâlde üç güne kadar başınıza gelecek azâbı bekleyin Bunun alâmeti önce benizleriniz sararacaktır'' buyurdu ve ilâhi bir emir gelmeden üzüntüyle aralarından ayrıldı
Yûnus aleyhisselâmın haber verdiği gün gelince Ninevililerin benizleri sarardı Gökyüzü karardı Şehri simsiyah bir duman kapladı Herkesi korku ve telâş sardı Feryad ve figâna başladılar ''Yûnus aleyhisselâm aramızda ise korkmayın, eğer gitmişse azâb bizi helâk edecektir'' diye söyleştiler O zaman Allahü teâlâ kalblerine pişmanlık hissini verdi Onlar tövbe etmek arzusu ile yaşlı sâlih bir zâta geldiler ve ne yapmaları gerektiğini sordular O zât da henüz azâbın gelmesine iki gün olduğunu ve tövbe etmelerini ve azâbı kaldırması için duâ etmelerini tavsiye etti Bunun üzerine Nineve halkı şehrin yakınındaki bir yüksek tepeye çıkıp Allahü teâlâya ve o'nun peygamberi Yûnus aleyhisselâma imân ettiler Allahü teâlâya duâ edip azâbı kaldırmasını niyaz ettiler O zamana kadar yaptıkları her türlü kötülük ve haksızlığa da tövbe ettiler Hattâ öyle oldu ki, evlerindeki başkasına âit olan taşları söküp sâhiplerine iâde ettiler Bunun üzerine Allahü teâlâ tövbelerini kabul edip, azâbı üzerlerinden kaldırdı Duânın yapıldığı gün Cumâ olup, Aşûre günüydü Sonra sevinç içinde şehre dönen Nineve halkı şehirde Yûnus aleyhisselâmı aramaya başladılar Yûnus aleyhisselâm da ayrılışından bir müddet sonra kavminin hallerini öğrenmek için Nineve'ye yakın bir yere geldiğinde azâbın rahmete tebdil olduğunu gördü Fakat şehre girmedi ''Eğer şehre girersem beni yalancılıkla ithâm ederler'' diyerek sahra (çöl) tarafına yöneldi ve oradan uzaklaştı ve Dicle Nehri kenarına vardı Fakat buraya Allahü teâlâdan emir almadan gelmişti Dicle Nehri kenarındayken yolcularla dolu olan bir gemiye bindi Gemi hareket edip kıyıdan uzaklaştı Gemi bir müddet seyrettikten sonra durdu ve kımıldamaz oldu Gemidekiler şaşırıp kaldılar Ne kadar çalıştılarsa da gemiyi bir türlü yürütemediler Sonra da; ''Aramızda bulunan bir suçlu yüzünden gemi yürümüyor'' diye aralarında söylendiler Geminin batağından endişe edip paniğe kapıldılar Durumu uğursuzluk kabul edip: ''Burada efendisinden kaçan bir kul vardır Kur'a atalım o meydana çıkar!'' diye söyleştiler O zamâna kadar âdetleri kur'a kine isâbet ederse onu cezâ olarak denize atmaktı Âdetleri gereği kur'a çektiler Kur'a Yûnus aleyhisselâma çıktı O zaman Yûnus aleyhisselâm bunun kendisi hakkında ilâhi bir imtihan olduğunu kabul edip tevekkülle; ''O âsi kul benim!'' dedi Gemidekiler Yûnus aleyhisselâma bakıp sâlih bir kimse olduğunu anlayıp; ''Bu zât köleye benzemiyor!'' diyerek yeniden kur'a çektiler Kur'a yine hazret-i Yûnus'a isâbet etti Üçüncü defâ çekilen kur'a da Yûnus aleyhisselâma isâbet etti Bâzıları; ''Şüphesiz bu kişinin suçu olmalı!'' dediler
Yûnus aleyhisselâm yolcuları Allahü teâlâya imân etmeye dâvet etti Fakat gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize attılar O an gece vaktiydi Yûnus aleyhisselâmı bir balık yuttu O zaman cenâb-ı hak balığa emredip onu yaralamamasını, kemiklerini kırmamasını bildirdi Balık bu hal üzere hazret-i Yûnus'u alıp denizin derinliklerinde kayboldu Yûnus aleyhisselâm balığın karnında sağ, aklı başında ve şuûru yerindeydi Balığın karanlık vücûdunda çok üzgün bir halde: ''Yâ Rabbi! Emir ve hüküm senindir Fakat Nineve'ye dönmeye ve kavmimi imânlı bir şekilde görmeye ümidim sonsuzdur Bütün bunlara rağmen senin takdirin ne ise ona râzıyım'' dedi O sırada bâzı sesler işitti ''Bu nedir acabâ?'' diye söylendi Allahü teâlâ ona balık karnında olduğunu vahyederek: ''Ey Yûnus! Bu sesler beni denizde zikreden canlıların sesleridir!'' buyurdu Yûnus aleyhisselâm balığın karnında dahi her zaman zikre devam ediyordu Melekler onun sesini işitip Allahü teâlâya arz ettiler Allahü teâlâ; ''Bu kulum Yûnus'un sesidir Bir hâli sebebiyle onu denizde bir balığın karnında hapsettim'' buyurdu Yûnus aleyhisselâm ''Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü minezzâlimin (senden başka hiç bir ilâh yoktur Seni bütün nşksanlıklardan tenzih ederim Gerçekten ben haksızlık edenlerden oldum'') (Enbiyâ sûresi 87) duâsına devâm etti Bu duâsı ve tesbihi onun kurtuluşuna sebep oldu Balığın karnında üç, yedi veya kırk gün kaldıktan sonra kurtuluşa erdi Yûnus aleyhisselâm balığın karnından Muharrem ayının onuncu (Âşure) günü çıktı Balık onu çıkarıp sâhile bıraktığında; Yûnus aleyhisselâm zayıflamış, bitkin, hasta bir durumda ve himâyeye muhtâçtı Cenâb-ı Hak isyânıyla orada hazret-i Yûnus'u güneşin yakıcı sıcağından gölgelendirerek geniş yapraklı, çabuk büyüyüp yükselen bir ağaç veya bitki bitirdi Bu ağaç sinek ve haşerâtın zararını da önlemekteydi Cenâb-ı Hak bir rivâyette o bitkiden hazret-i Yûnus'a süt damlattı Diğer bir rivâyette dağ keçisini emrine verdi İyice kuvvetleninceye kadar o dağ keçisi sabah akşam gelip hazret-i Yûnus'u emzirdi Yûnus aleyhisselâm kendine gelince Allahü teâlâua şükredip ibâdete başladı Birgün kendisine gölge veren ağacın kuruduğunu görüp üzüldü Allahü teâlâ ona vahy edip kavmine dönmesini emir buyurdu ve kavminin tövbelerini kabûl ettiğini bildirmesini emretti
Yûnus aleyhisselâm kavmine gitmek üzere yola çıkıp, Nineve şehri yakınlarına gelince gördüğü bir çobana kavminin durumunu sordu Çoban da; ''Peygamberleri olan Yûnus aleyhisselâm onlara darılıp gittiğinden kendi başlarına kaldı Cenâb-ı Hak onlara azâb gönderdi Azâb bulutları başları üzerinde üç gün üç gece durdu Fakat onlar bin bir pişmanlıkla aplaştılar Yûnus aleyhisselâmı aramalarına rağmen bir yerde bulamadılar Netice de Allahü teâlâ onları bağışladı Üzerlerinden azâbı kaldırdı Şimdi yolları gözetip kendilerine emir ve yasakları öğretecek Yûnus aleyhisselâmın gelmesini bekliyorlar'' dedi Yûnus aleyhisselâm kendisinin bekledikleri kimse olduğunu ve gidip onlara haber vermesini istedi- Çoban Nineve'ze gidip Yûnus aleyhisselâmın geldiğini haber verdi İlk anda Yûnus aleyhisselâmın geldiğine inanmayan Nineve halkı ağacın ve koyunun dile gelip, konuşması neticesinde inandılar Yûnus aleyhisselâmın bulunduğu tarafa gittiler Yûnus aleyhisselâmı namaz kılarken buldular Namazdan sonra onu hasretle kucaklayıp özür dilediler Berâberce şehre döndüler Bundan sonra Yûnus aleyhisselâm onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlattı Kavmi mesut ve iyilik üzere oldular Yûnus aleyhisselâm seksen üç yaşında ibâdet hâlindeyken Nineve'de vefât etti Vefât ettiği yer hakkında başka rivâyetler de vardır
MÛCİZELERİ:
1-Yûnus aleyhisselâm, Kur'ân-ı kerimde bildirildiği üzere balığın karnında üç, yedi veya kırk gün yaşamıştır 2- Yûnus aleyhisselâmın duâsı bereketiyle bulutlardan ateş çıkardı Bir gün Nineve ve ahâlisi kendisinden bulutlardan ateş çıkarılmasını istediklerinde duâ etti ve bulutlardan ateş düşüp memleketin bir bölgesindeki ağaçları yaktı 3- Yûnus aleyhisselâmın duâsı bereketiyle dağdan su çıkmıştır 4- Yûnus aleyhisselâmın peygamberliğine bir keler şehâdet etmişti Nineviler Yûnus aleyhisselâmdan mûcize isteyince, Allahü teâlânın emriyle dağa işâret etti Dağdan çıkan bir keler dile gelerek; ''Ey insanlar! Biliniz ki, Yûnus Hak peygamberdir Sizi Cennet'e, Rabbinizin mağfiretine devam ediyor'' dedi 5- Yûnus aleyhisselâm Nineve hâkimini imâna dâvet etti O zaman Hâkim; ''Kapımda bulunan şu demir halka altın olursa imân ederim'' dedi Yûnus aleyhisselâm Allahü teâlânın emriyle elini kapının halkasına koydu Demir halka altın hâline geldi 6- Yûnus aleyhisselâm odun olmadığı halde su üstünde ateş yakmıştır 7- Yûnus aleyhisselâm, Dâvûd aleyhisselâm gibi güzel sesli olduğundan, tatlı sesli vahşi ve yırtıcı hayvanlara da tesir eder, onu dinlemek için etrâfında toplanırlardı
Yûnus aleyhisselâmın hayâtı ve başına gelen hâdiseler hakkında Kur'ân-ı kerimin Sâffat, Nisâ, Yûnus, Enbiyâ, Kalem sûrelerinde haber verilmektedir Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem de hadis-i şerifte buyurdu ki: Balığın karnındayken Yûnu'un (aleyhisselâm) yaptığı duâ; ''Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü minez-zâlimin'' idi Müslüman bir kişi bu duâyı her ne şey için okursa, Allahü teâlâ elbette onu kabul eder Hiçbir kula, Yûnus bin Metâ'dan (aleyhisselâm) daha hayırlıyım, demek yakışmaz
YÛNUS ALEYHİSSELÂM
Musul yakınlarındaki Nineve (Ninova) ahâlisine gönderilen peygamber Babası Metâ adında bir zât olup sâlih kimselerdendi Yûnus aleyhisselâm kendisine balık yuttuğu için Zinnûn ve Sâhib-i Hût adlarıyla da anılmıştır Yûnus aleyhisselâm, Asûr Devletinin başşehri ve önemli bir ticâret merkezi olan Nineve şehrinde doğdu Babası Metâ ve annesi, Allahü teâlâ duâ edip, kendilerine bir erkek evlâd ihsân etmesini dilediler Cenâb-ı hak onlara Yûnus'u ihsân etti Ancak Yûnus aleyhisselâm ana rahmindeyken babası vefât etti Annesi onun doğum ve çocukluğu sırasında birçok hârikulâde, olağanüstü haller gördü Yûnus aleyhisselâm Nineve'de büyüdü, kavmi içinde emin, yalan söylemeyen, yardım seven bir kişi olarak meşhur oldu Otuz yaşına gelince Nineve ahâlisine peygamber olarak gönderildi Putlara tapan Nineve halkını senelerce Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti Kavmi ona imân etmedikleri gibi birçok ezâ ve cefâda bulundular Onunla alay ettiler Fakat Yûnus aleyhisselâm yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan onları hak dine dâvet etti Allahü teâlânın azâbıyla korkuttu Fakat Nineve halkı, ''Tek bir kişinin hatırı için azap inip herkesi yok edecekse müsâde et bu azap gelsin'' deyip alay ettiler Yûnus aleyhisselâm kavminin küfürde isrâr etmesine üzülüp onların arasından ayrıldı Allahü teâlâ ona vahyedip; ''Kullarımın arasından ayrılmakta acele ettin Geri dön, kırk gün daha onları imâna çağır'' buyurdu Yûnus aleyhisselâm bu ilâhi emir üzerine kavmine döndü ve onları hak dine dâvete devâm etti Otuz yedi gün aralarında kaldı Kavmi yine inanmadı Bunun üzerine Yûnus aleyhisselâm ''O hâlde üç güne kadar başınıza gelecek azâbı bekleyin Bunun alâmeti önce benizleriniz sararacaktır'' buyurdu ve ilâhi bir emir gelmeden üzüntüyle aralarından ayrıldı
Yûnus aleyhisselâmın haber verdiği gün gelince Ninevililerin benizleri sarardı Gökyüzü karardı Şehri simsiyah bir duman kapladı Herkesi korku ve telâş sardı Feryad ve figâna başladılar ''Yûnus aleyhisselâm aramızda ise korkmayın, eğer gitmişse azâb bizi helâk edecektir'' diye söyleştiler O zaman Allahü teâlâ kalblerine pişmanlık hissini verdi Onlar tövbe etmek arzusu ile yaşlı sâlih bir zâta geldiler ve ne yapmaları gerektiğini sordular O zât da henüz azâbın gelmesine iki gün olduğunu ve tövbe etmelerini ve azâbı kaldırması için duâ etmelerini tavsiye etti Bunun üzerine Nineve halkı şehrin yakınındaki bir yüksek tepeye çıkıp Allahü teâlâya ve o'nun peygamberi Yûnus aleyhisselâma imân ettiler Allahü teâlâya duâ edip azâbı kaldırmasını niyaz ettiler O zamana kadar yaptıkları her türlü kötülük ve haksızlığa da tövbe ettiler Hattâ öyle oldu ki, evlerindeki başkasına âit olan taşları söküp sâhiplerine iâde ettiler Bunun üzerine Allahü teâlâ tövbelerini kabul edip, azâbı üzerlerinden kaldırdı Duânın yapıldığı gün Cumâ olup, Aşûre günüydü Sonra sevinç içinde şehre dönen Nineve halkı şehirde Yûnus aleyhisselâmı aramaya başladılar Yûnus aleyhisselâm da ayrılışından bir müddet sonra kavminin hallerini öğrenmek için Nineve'ye yakın bir yere geldiğinde azâbın rahmete tebdil olduğunu gördü Fakat şehre girmedi ''Eğer şehre girersem beni yalancılıkla ithâm ederler'' diyerek sahra (çöl) tarafına yöneldi ve oradan uzaklaştı ve Dicle Nehri kenarına vardı Fakat buraya Allahü teâlâdan emir almadan gelmişti Dicle Nehri kenarındayken yolcularla dolu olan bir gemiye bindi Gemi hareket edip kıyıdan uzaklaştı Gemi bir müddet seyrettikten sonra durdu ve kımıldamaz oldu Gemidekiler şaşırıp kaldılar Ne kadar çalıştılarsa da gemiyi bir türlü yürütemediler Sonra da; ''Aramızda bulunan bir suçlu yüzünden gemi yürümüyor'' diye aralarında söylendiler Geminin batağından endişe edip paniğe kapıldılar Durumu uğursuzluk kabul edip: ''Burada efendisinden kaçan bir kul vardır Kur'a atalım o meydana çıkar!'' diye söyleştiler O zamâna kadar âdetleri kur'a kine isâbet ederse onu cezâ olarak denize atmaktı Âdetleri gereği kur'a çektiler Kur'a Yûnus aleyhisselâma çıktı O zaman Yûnus aleyhisselâm bunun kendisi hakkında ilâhi bir imtihan olduğunu kabul edip tevekkülle; ''O âsi kul benim!'' dedi Gemidekiler Yûnus aleyhisselâma bakıp sâlih bir kimse olduğunu anlayıp; ''Bu zât köleye benzemiyor!'' diyerek yeniden kur'a çektiler Kur'a yine hazret-i Yûnus'a isâbet etti Üçüncü defâ çekilen kur'a da Yûnus aleyhisselâma isâbet etti Bâzıları; ''Şüphesiz bu kişinin suçu olmalı!'' dediler
Yûnus aleyhisselâm yolcuları Allahü teâlâya imân etmeye dâvet etti Fakat gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize attılar O an gece vaktiydi Yûnus aleyhisselâmı bir balık yuttu O zaman cenâb-ı hak balığa emredip onu yaralamamasını, kemiklerini kırmamasını bildirdi Balık bu hal üzere hazret-i Yûnus'u alıp denizin derinliklerinde kayboldu Yûnus aleyhisselâm balığın karnında sağ, aklı başında ve şuûru yerindeydi Balığın karanlık vücûdunda çok üzgün bir halde: ''Yâ Rabbi! Emir ve hüküm senindir Fakat Nineve'ye dönmeye ve kavmimi imânlı bir şekilde görmeye ümidim sonsuzdur Bütün bunlara rağmen senin takdirin ne ise ona râzıyım'' dedi O sırada bâzı sesler işitti ''Bu nedir acabâ?'' diye söylendi Allahü teâlâ ona balık karnında olduğunu vahyederek: ''Ey Yûnus! Bu sesler beni denizde zikreden canlıların sesleridir!'' buyurdu Yûnus aleyhisselâm balığın karnında dahi her zaman zikre devam ediyordu Melekler onun sesini işitip Allahü teâlâya arz ettiler Allahü teâlâ; ''Bu kulum Yûnus'un sesidir Bir hâli sebebiyle onu denizde bir balığın karnında hapsettim'' buyurdu Yûnus aleyhisselâm ''Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü minezzâlimin (senden başka hiç bir ilâh yoktur Seni bütün nşksanlıklardan tenzih ederim Gerçekten ben haksızlık edenlerden oldum'') (Enbiyâ sûresi 87) duâsına devâm etti Bu duâsı ve tesbihi onun kurtuluşuna sebep oldu Balığın karnında üç, yedi veya kırk gün kaldıktan sonra kurtuluşa erdi Yûnus aleyhisselâm balığın karnından Muharrem ayının onuncu (Âşure) günü çıktı Balık onu çıkarıp sâhile bıraktığında; Yûnus aleyhisselâm zayıflamış, bitkin, hasta bir durumda ve himâyeye muhtâçtı Cenâb-ı Hak isyânıyla orada hazret-i Yûnus'u güneşin yakıcı sıcağından gölgelendirerek geniş yapraklı, çabuk büyüyüp yükselen bir ağaç veya bitki bitirdi Bu ağaç sinek ve haşerâtın zararını da önlemekteydi Cenâb-ı Hak bir rivâyette o bitkiden hazret-i Yûnus'a süt damlattı Diğer bir rivâyette dağ keçisini emrine verdi İyice kuvvetleninceye kadar o dağ keçisi sabah akşam gelip hazret-i Yûnus'u emzirdi Yûnus aleyhisselâm kendine gelince Allahü teâlâua şükredip ibâdete başladı Birgün kendisine gölge veren ağacın kuruduğunu görüp üzüldü Allahü teâlâ ona vahy edip kavmine dönmesini emir buyurdu ve kavminin tövbelerini kabûl ettiğini bildirmesini emretti
Yûnus aleyhisselâm kavmine gitmek üzere yola çıkıp, Nineve şehri yakınlarına gelince gördüğü bir çobana kavminin durumunu sordu Çoban da; ''Peygamberleri olan Yûnus aleyhisselâm onlara darılıp gittiğinden kendi başlarına kaldı Cenâb-ı Hak onlara azâb gönderdi Azâb bulutları başları üzerinde üç gün üç gece durdu Fakat onlar bin bir pişmanlıkla aplaştılar Yûnus aleyhisselâmı aramalarına rağmen bir yerde bulamadılar Netice de Allahü teâlâ onları bağışladı Üzerlerinden azâbı kaldırdı Şimdi yolları gözetip kendilerine emir ve yasakları öğretecek Yûnus aleyhisselâmın gelmesini bekliyorlar'' dedi Yûnus aleyhisselâm kendisinin bekledikleri kimse olduğunu ve gidip onlara haber vermesini istedi- Çoban Nineve'ze gidip Yûnus aleyhisselâmın geldiğini haber verdi İlk anda Yûnus aleyhisselâmın geldiğine inanmayan Nineve halkı ağacın ve koyunun dile gelip, konuşması neticesinde inandılar Yûnus aleyhisselâmın bulunduğu tarafa gittiler Yûnus aleyhisselâmı namaz kılarken buldular Namazdan sonra onu hasretle kucaklayıp özür dilediler Berâberce şehre döndüler Bundan sonra Yûnus aleyhisselâm onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlattı Kavmi mesut ve iyilik üzere oldular Yûnus aleyhisselâm seksen üç yaşında ibâdet hâlindeyken Nineve'de vefât etti Vefât ettiği yer hakkında başka rivâyetler de vardır
MÛCİZELERİ:
1-Yûnus aleyhisselâm, Kur'ân-ı kerimde bildirildiği üzere balığın karnında üç, yedi veya kırk gün yaşamıştır 2- Yûnus aleyhisselâmın duâsı bereketiyle bulutlardan ateş çıkardı Bir gün Nineve ve ahâlisi kendisinden bulutlardan ateş çıkarılmasını istediklerinde duâ etti ve bulutlardan ateş düşüp memleketin bir bölgesindeki ağaçları yaktı 3- Yûnus aleyhisselâmın duâsı bereketiyle dağdan su çıkmıştır 4- Yûnus aleyhisselâmın peygamberliğine bir keler şehâdet etmişti Nineviler Yûnus aleyhisselâmdan mûcize isteyince, Allahü teâlânın emriyle dağa işâret etti Dağdan çıkan bir keler dile gelerek; ''Ey insanlar! Biliniz ki, Yûnus Hak peygamberdir Sizi Cennet'e, Rabbinizin mağfiretine devam ediyor'' dedi 5- Yûnus aleyhisselâm Nineve hâkimini imâna dâvet etti O zaman Hâkim; ''Kapımda bulunan şu demir halka altın olursa imân ederim'' dedi Yûnus aleyhisselâm Allahü teâlânın emriyle elini kapının halkasına koydu Demir halka altın hâline geldi 6- Yûnus aleyhisselâm odun olmadığı halde su üstünde ateş yakmıştır 7- Yûnus aleyhisselâm, Dâvûd aleyhisselâm gibi güzel sesli olduğundan, tatlı sesli vahşi ve yırtıcı hayvanlara da tesir eder, onu dinlemek için etrâfında toplanırlardı
Yûnus aleyhisselâmın hayâtı ve başına gelen hâdiseler hakkında Kur'ân-ı kerimin Sâffat, Nisâ, Yûnus, Enbiyâ, Kalem sûrelerinde haber verilmektedir Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem de hadis-i şerifte buyurdu ki: Balığın karnındayken Yûnu'un (aleyhisselâm) yaptığı duâ; ''Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü minez-zâlimin'' idi Müslüman bir kişi bu duâyı her ne şey için okursa, Allahü teâlâ elbette onu kabul eder Hiçbir kula, Yûnus bin Metâ'dan (aleyhisselâm) daha hayırlıyım, demek yakışmaz
ts_1967- çavuş
- Mesaj Sayısı : 154
Yaş : 34
Nerden : istanbul
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
1 sayfadaki 2 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz