Ah Türkiye, vah Türkiye!
1 sayfadaki 1 sayfası
Ah Türkiye, vah Türkiye!
Gazeteye 'sekreter' almamız gerekti.
Önce, 'sekreter' bulmak için nasıl bir yol izleyeceğimizi düşündük. Sonunda, gazetelerdeki 'eleman' ilanlarından yararlanmayı kararlaştırdık.
İlanımızı verdik.
Pek çok müracaat oldu. Arkadaşlar içlerinden ikisini seçtiler. Biri, işin yoğun olduğunu görünce, daha başlangıçta yan çizdi.
Diğeri 'tamam' dedi.
Dış görüntüsü iyiydi. Ağır, oturaklı bir izlenim veriyordu.
Yıllarca çeşitli kuruluşlarda 'sekreterlik' görevi de yapmıştı. 'Çok fazla zorlanmaz' diye düşündük.
İkinci günün akşamı, 'Hüsamettin Özkan'ı arar mısın?' dedim.
Sordu:
- Hüsamettin Özkan, Devlet Bahçeli'nin neyi oluyordu?
Sustum, cevap veremedim. Kadıncağız, gazetede 'sektererliğe' talip olmuştu. Ama, bu ülkenin Başbakan Yardımcısını tanımıyordu.
Arkadaşları çağırdım...
'Bu da ne ki' dediler:
- Sabah da bize geçtiğimiz günlerde Uğur Mumcu ile karşılaştığını anlattı. Sonradan öğrendik ki, 'Uğur Mumcu' diye Turizm Bakanı Erkan Mumcu'yu kastediyormuş.
'Ne yapın edin, kırmadan, incitmeden gönderin' dedim.
Gitti, kurtulduk!
* * *
Sütten ağzımız yandı bir kere!..
Bu defa işi sıkı tuttuk. Tekrar gazetelere ilan verdik. Eski müracaatlarla, yenilerini bir 'ön elemeden' geçirdik. Ardından da, seçtiğimiz 15 kişiyi 'yazılı sınava' aldık.
Sorular basitti:
Bugünkü koalisyon kaç partilidir? Sezer, Türkiye'nin kaçıncı cumhurbaşkanıdır ve daha önceki görevi neydi? Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın adı nedir? Anamuhalefet Partisi'nin adını yazın. Sağlık Bakanı'nın adı? Çalışma Bakanı'nın adı? Oturduğunuz ilçenin belediye başkanı kim, gibi...
Sonuç fiyaskoydu.
Çoğu üniversite mezunu olan adayların büyük bölümü döküldüler. Kimi, soruların hiç birini bilemedi. Kimisi, koalisyona da muhalefete de aynı partileri yazdı. Kimi de Sadi Somuncuğlu'nu getirip, Sağlık Bakanlığı Koltuğu'na oturttu.
'Demek ki, ilgi alanları değil. Normaldir' dedik. Ancak, diğer sorulara verilen cevapları görünce beynimizden vurulmuşa döndük.
Sorulardan biri de İstanbul'un fetih tarihiydi.
Bizim 'sekreter adayları' arasında Fatih'e İstanbul'u 1881 ve 1914'de fethettirenler bile vardı.
Aralarında İstiklal Marşımızın Şairi'ni bilemeyenler çıkmıştı.
Biri hariç, 'Bir atın kaç beygir gücünde olduğunu' yazan yoktu. Oysa, 'at' da 'beygir' de aynıydı. Bir at, bir beygir gücündeydi.
* * *
İstisnasız, tamamının bildiği tek bir soru vardı:
'İbrahim Tatlıses, kimin için Derya Tuna'dan ayrıldı?'
Hepsi, 'Dansöz Asena'yı yazmışlardı.
Hatta, içlerinde olayı yorumlayıp, uzun uzun cevaplayanlar da vardı:
'İbrahim Tatsıses, Asena için Derya Tuna'dan ayrılmadı. Asena ile ilişkisi olduğu için Derya Tuna tarafından terk edildi!'
. . . . . . . . . .
Bir kısmı ile yüz yüze görüştük...
Sorduk:
- Sizce iyi bir sekreter nasıl olmalıdır?
Genellikle aynı cevabı aldık:
- İyi giyinmeli. Fiziği düzgün ve bakımlı olmalı!
'Başka' dedik.
Kem, küm ettiler...
Kültürden, iş disiplininden, özveriden ve çalışkanlıktan pek fazla söz eden çıkmadı!
* * *
Bitmedi, dahası var:
'Burası gazete' diye hatırlattık:
- Çok çalışmayı ve fedakarlıkta bulunmayı gerektirir. Mesai saatleri genellikle sarkar. Zaman zaman geç saatlere kadar çalışılır.
'O zaman ben vazgeçtim' deyip, ayrılanlar çoktu.
İşimize geldi, sıkıntıdan kurtulduk.
* * *
Bir 'sekreter' için neredeyse 100 kişiyle muhatap olduk.
'İşsiz' olup, iş beğenmeyenler çıktı.
Çalışmadan para almak isteyenlerle karşılaştık.
'Ben talibim' diyen, üniversite mezunları arasında çok basit sorular karşısında 'kem, küm' edenlere rastladık.
Türkiye'nin genel bir fotoğrafını da çekmiş olduk.
Sonra da kendi kendimize hayıflandık:
- Ah Türkiye, vah Türkiye!
Önce, 'sekreter' bulmak için nasıl bir yol izleyeceğimizi düşündük. Sonunda, gazetelerdeki 'eleman' ilanlarından yararlanmayı kararlaştırdık.
İlanımızı verdik.
Pek çok müracaat oldu. Arkadaşlar içlerinden ikisini seçtiler. Biri, işin yoğun olduğunu görünce, daha başlangıçta yan çizdi.
Diğeri 'tamam' dedi.
Dış görüntüsü iyiydi. Ağır, oturaklı bir izlenim veriyordu.
Yıllarca çeşitli kuruluşlarda 'sekreterlik' görevi de yapmıştı. 'Çok fazla zorlanmaz' diye düşündük.
İkinci günün akşamı, 'Hüsamettin Özkan'ı arar mısın?' dedim.
Sordu:
- Hüsamettin Özkan, Devlet Bahçeli'nin neyi oluyordu?
Sustum, cevap veremedim. Kadıncağız, gazetede 'sektererliğe' talip olmuştu. Ama, bu ülkenin Başbakan Yardımcısını tanımıyordu.
Arkadaşları çağırdım...
'Bu da ne ki' dediler:
- Sabah da bize geçtiğimiz günlerde Uğur Mumcu ile karşılaştığını anlattı. Sonradan öğrendik ki, 'Uğur Mumcu' diye Turizm Bakanı Erkan Mumcu'yu kastediyormuş.
'Ne yapın edin, kırmadan, incitmeden gönderin' dedim.
Gitti, kurtulduk!
* * *
Sütten ağzımız yandı bir kere!..
Bu defa işi sıkı tuttuk. Tekrar gazetelere ilan verdik. Eski müracaatlarla, yenilerini bir 'ön elemeden' geçirdik. Ardından da, seçtiğimiz 15 kişiyi 'yazılı sınava' aldık.
Sorular basitti:
Bugünkü koalisyon kaç partilidir? Sezer, Türkiye'nin kaçıncı cumhurbaşkanıdır ve daha önceki görevi neydi? Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın adı nedir? Anamuhalefet Partisi'nin adını yazın. Sağlık Bakanı'nın adı? Çalışma Bakanı'nın adı? Oturduğunuz ilçenin belediye başkanı kim, gibi...
Sonuç fiyaskoydu.
Çoğu üniversite mezunu olan adayların büyük bölümü döküldüler. Kimi, soruların hiç birini bilemedi. Kimisi, koalisyona da muhalefete de aynı partileri yazdı. Kimi de Sadi Somuncuğlu'nu getirip, Sağlık Bakanlığı Koltuğu'na oturttu.
'Demek ki, ilgi alanları değil. Normaldir' dedik. Ancak, diğer sorulara verilen cevapları görünce beynimizden vurulmuşa döndük.
Sorulardan biri de İstanbul'un fetih tarihiydi.
Bizim 'sekreter adayları' arasında Fatih'e İstanbul'u 1881 ve 1914'de fethettirenler bile vardı.
Aralarında İstiklal Marşımızın Şairi'ni bilemeyenler çıkmıştı.
Biri hariç, 'Bir atın kaç beygir gücünde olduğunu' yazan yoktu. Oysa, 'at' da 'beygir' de aynıydı. Bir at, bir beygir gücündeydi.
* * *
İstisnasız, tamamının bildiği tek bir soru vardı:
'İbrahim Tatlıses, kimin için Derya Tuna'dan ayrıldı?'
Hepsi, 'Dansöz Asena'yı yazmışlardı.
Hatta, içlerinde olayı yorumlayıp, uzun uzun cevaplayanlar da vardı:
'İbrahim Tatsıses, Asena için Derya Tuna'dan ayrılmadı. Asena ile ilişkisi olduğu için Derya Tuna tarafından terk edildi!'
. . . . . . . . . .
Bir kısmı ile yüz yüze görüştük...
Sorduk:
- Sizce iyi bir sekreter nasıl olmalıdır?
Genellikle aynı cevabı aldık:
- İyi giyinmeli. Fiziği düzgün ve bakımlı olmalı!
'Başka' dedik.
Kem, küm ettiler...
Kültürden, iş disiplininden, özveriden ve çalışkanlıktan pek fazla söz eden çıkmadı!
* * *
Bitmedi, dahası var:
'Burası gazete' diye hatırlattık:
- Çok çalışmayı ve fedakarlıkta bulunmayı gerektirir. Mesai saatleri genellikle sarkar. Zaman zaman geç saatlere kadar çalışılır.
'O zaman ben vazgeçtim' deyip, ayrılanlar çoktu.
İşimize geldi, sıkıntıdan kurtulduk.
* * *
Bir 'sekreter' için neredeyse 100 kişiyle muhatap olduk.
'İşsiz' olup, iş beğenmeyenler çıktı.
Çalışmadan para almak isteyenlerle karşılaştık.
'Ben talibim' diyen, üniversite mezunları arasında çok basit sorular karşısında 'kem, küm' edenlere rastladık.
Türkiye'nin genel bir fotoğrafını da çekmiş olduk.
Sonra da kendi kendimize hayıflandık:
- Ah Türkiye, vah Türkiye!
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz